8 Mart 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Biz o işi düzeltiriz!..


Hekimoğlu İsmail - Biz o işi düzeltiriz!..



Hekimoğlu İsmail
 

Biz o işi düzeltiriz!..

 
Asker olarak Amerika’da füze eğitimleri almak için gittiğimiz yıllardı. Yanıma bir arkadaş geldi, dedi ki: “Seni yarbay çağırıyor...” Gittim, yarbayın ilk sözü: “Tevkif oldunuz, hazırlığınızı yapın, ilk uçakla Türkiye’ye iade edileceksiniz. Şimdi, buyurun mahkemeye gideceğiz...” Beni arabasına aldı, belki 15 kilometre gittik.
 
 
Bir salona aldılar. Albay, “Sizi buralara getirdik ki, bilginizi, görgünüzü artırasınız; hâlâ örümcek kafalısın, hâlâ ortaçağlara bağlısın... Sen tahsilsiz bir insansın, bu kitapları okuyup anlayamazsın, ne diye Risale-i Nurları okuyorsun?” Dedim ki: “Albayım, benim 94’ten aşağı notum yok. Hem bu cihazları bilirim, yaparım, hem de füzelerin gölgesinde namaz kılarım.” Masaya bir yumruk indirdi, ayağa kalktı; “Bu uçakları, füzeleri hocalar, papazlar yapmadı. Bunlar teknik adamların başarısıdır. Anlamıyor musun, sen teknik adamsın.” “İslamiyet ilme ve tekniğe mani değildir. İlmi ve tekniği yasak eden bir tek ayet ve hadis gösterilemez. Tam tersine Kur’an ilimde ve teknikte ilerlememizi emretmektedir.” “Yeter, yobaz yeter! Sizler değil misiniz, bu milleti geri bırakan. Şimdi odana git. Gözüm üstünde! Seninle Türkiye’de hesaplaşacağız...” deyip, kapıyı çarpıp, çıktı.
 
 
Esas duruşta ifade vermekten ve albayı dinlemekten başım dönmeye başlamıştı. Odaya çıktım. Yatakhanedeki arkadaşlar yanıma gelip sordular; “Ne oldu?” “Arkadaşlar, içki, kumar, bar, hepsi serbest. Sadece namaz kılmak, İslamiyet’i öğrenmeye çalışmak ve yaşamak yasak. Yüz kişiyiz. Gece hayatı yaşayan, sabahlara kadar uykusuz kalan, derste uyuklayan hangi arkadaşımız hakkında soruşturma açıldı? Bizim derste başarılı olmamız önemli değil, önemli olan İslamiyet’le olan ilişkilerimizi kesmek!”
 
 
Ben ordudan atıldığımı kabul ederek böyle konuşuyordum. Arkadaşlar birer, ikişer dağıldılar. Hiç kimse kalmadı. Ben de kafayı vurup yattım. Asap bozukluğunu belki uykuyla giderebilirim…
Gece rüyamda toprağın üzerine oturmuşum, otları söküp köklerine bakıyorum. Baktım Said Nursi on metre ileride, ayakta dua ediyor, başını da çevirmiş bana bakıyor. Birdenbire elini uzattı; “Sen karışma, biz o işi düzeltiriz!” dedi. Öyle bağırdı ki, korkudan fırladım, sabah namazı vakti. Namazı kıldım, kahvaltıya gittim. Amerika’dan kovulduğuma, askeriyeden atıldığıma memnunum, hapisliği merak ediyorum, içim rahat.
 
 
O gün hem çalıştım, hem de haberciyi bekledim. “Haydi Türkiye’ye!” diyecekler, fakat gelen giden olmadı. Akşam yemeğini yedik. Çok yorgundum. Çünkü dersler uygulamalı yapılıyor. Bazen kocaman cihazları taşı, çalıştır... Gömleğim su kesiliyor. O sırada birisi geldi: “Sizi tabur kumandanı çağırıyor.” dedi. Zaten bekliyordum, koşa koşa gittim. “Buyurun kumandanım…” “Bazı işler olmuş, sen karışma biz o işleri düzeltiriz.” “Baş üstüne kumandanım!”
 
 
Kumandan, rüyamda Said Nursi’nin söylediği cümleyi aynen söyledi, hayret! Sonra bir subaydan duydum. Albay, kumandanları toplamış: “Bu adamın işi gücü din. Gerici, yobaz... Bunu Türkiye’ye göndereceğim, orada yargılanacak ve ordudan atılacaktır.” Subaylardan biri demiş ki: “Albayım, Ömer Okçu derslerinde başarılı, çalışkan ve itaatkâr. Buradakilerin yarıdan fazlası gece hayatı yaşıyor, bazen işini yapmayanların işini de Ömer Okçu’ya yüklüyoruz. Bize bilgi ve itaat gerek, özel hayatı bizi ilgilendirmez.” Böylece Türkiye’ye iademiz durdurulmuş.
 
 
Aylar sonra Türkiye’ye döndük. Herkes bağlı olduğu kumandanlığa gidip, tayin olduğu yeri öğreniyor. Bizim Albay da öyle yapmış. Tayin olduğu yeri öğrenmek isterken, emekli olduğunu kendisine bildirmişler. Yani biz kaldık, o gitti. Eğer Albay emekli olmasaydı, ben ihraç edilecektim. Generalliği beklerken emekli edilmesiyle şoke olmuş… İnsanı korursa Allah korur. Allah’ın korumadığını hiç kimse koruyamaz…
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder