Namaz ibadeti
Mutlaka her birimiz hayatımızda bir defa da olsa namaz kılmışızdır. İbadete en uzak olanımız bile, bir bayram namazı, bir cenaze namazı kılmıştır. İnanıyorum ki, hayatında bir kez namaz kılmış olana nasıldı o namazın diye sorduğunuzda “ kuş gibi hafifledim. Sıkıntılarımı bir an için öteledim” cevabını almışsınızdır.
Bu doğrudur. Çünkü namaz ibadetinde, diğer ibadetlerde olmayan bir şey var. Allah la konuşmak, Allah la dertleşmek, O’na hitap etmek, O’na derdini açmak, O’nun huzuruna çıkmak ve huzuruna kabul edilmek var. Allah’ın huzuruna çıkabilmeye yüz bulmak var.
Onun içindir ki; Kulla Allah arasındaki en yakın an secde anıdır. Denilir ki kişi secdedeyken ‘Allahım!’ dediğinde Yüce Yaratıcı “Söyle kulum! İşte Rabbin seni dinliyor. Sen söyle ben yapayım” buyururmuş. Ne müthiş bir kabul, ne müthiş bir sevgi, ne müthiş bir rahmet.
Namaz ibadetine farklı bir boyuttan bakalım istedim bugün. Namazın manevi boyutundan. Namaz vaktin girmesiyle başlar. Vaktin gelmesi ‘ezanla’ anlaşılıyor. Aslında ezan sadece namaz vakti girdi demek değildir. Aynı anda günlük bir iman tazelemesidir.
Ruhlar aleminde ‘elestu bezminde’ yapılmış bir biat vardı. Kullar Rabbe teslim olmuştu. Ezan bunun dünyevi ve günlük deklarasyonudur. Ne diyor hocamız ezanda;
Allahüekber Allahüekber: En büyük ve yüce olan sadece Allah’tır. Allah’tan gayrisine eğilmem.
Eşhedu en la ilahe illallah: Şahadet ediyorum ki Allah’tan başka ilah yoktur. Sadece O’na kulluk edilir.
Eşhedu enne Muhamme den Resulullah: Tanıklık ederim ki Muhammed Allah’ın Peygamberidir. Vahiy alan örnek insandır. Son Peygamberdir.
Hayye ales salah: Hadi sizi diriltecek namaza koşun.
Hayye ale’l felah: Hadi kurtuluşa koşunuz. Sizi insana kul edecek bağlardan kurtulup Rabbe sığının.
Allahüekber Allahüekber: En yüce olan Allah’tır.
La ilahe illallah: Ondan başka ilah yoktur.
Bu çağrıyı duyan Müslüman vücudundaki necasetleri varsa atar, temizler ve sonra manen hazır hale gelebilmek için abdeste başlar. (Maide 5-6)
Önce suyu avucuna alıp bakar. Temiz değilse, saf değilse abdeste uygun değildir diye terk eder.
Temiz görünüyor olsa da, burnuna doğru götürüp koklar. Kullanılmaya müsait mi diye! Çünkü biraz sonra onu ağzına alacak. Önce suyu test eder. Kendi imkanlarıyla en azından. Sonra yüzünü yıkar.
İnsanlar sadece temiz musluktan akan suyla muhatap değillerdir dünyanın bütün coğrafyalarında. Kollarını yıkar, başını mesheder ve ayaklarını topuklarıyla beraber yıkar. Temizlikte sol elini kullanır. İki ayağını da sol elle yıkar. Sağ elini ise insanlarla iletişimde kullandığı için olan gücüyle daha da temiz tutmaya çabalar.
Halk arasında “yüzü yıkanmış” derler ya, temiz ve duru insan anlamında. İşte yüzünü öylece yıkar. Sadece yıkanmak değil burada aranan, yüzünü kirden, sert bakışlardan, acımasızlıktan, kirden arındır öyle gel demektedir yüzü yıkamak. Ve kişi aynı zamanda günlük telaşa, strese, elektriklenmeye en çok muhatap olan organlarını yıkar. Eller, yüz, ayaklar.
Sonra en temiz elbisesini giyinip kıbleye yönelir. Kıble her ne kadar Kabe yönüyse de, doğru yolun, eğri olmayan bir hayatın da sembolik yönüdür aynı zamanda. İnsana şunu anlatıyor kıbleye yönelmek; Buraya Allah için gel. Bütün nefsani şehvetlerden, yanlış düşüncelerden, gösteriş ve riyadan sıyrıl, arın ve huzura dur. Hem de doğru dur. Çünkü, sen şu an, senin içinden geçeni bilenin huzurundasın. Düzgün dur. Düzgün değilsen de düzgün olmak için dur.
Niyetini yapacak mümin kalbini bütün gereksiz mücadelelerden, nefretten, düşmanlıktan, aşırı taleplerden arındırarak “Ya Rabbi senin için divana durdum. Rızam sensin. Derdim sensin. Seni sevdiğim için huzurundayım. Kabul et bu yönelişimi” der. Niyette esas olan Masivadan = Allah’tan gayrisinden = uzak olmaktır.
Sonra, “Allahüekber” diyerek tekbir alır. Çünkü namaz “en yüce sensin” denilerek Yüce Allah’a kulluğun ilanıyla başlar ve sağ ile sol omuzlardaki meleklere ‘selam’ la sona erer. Selamla başlar, selamla biter.
Namazda meleklere selam verenlerin, namazın dışındaki insanlarla selamlaşmaması namazın ruhuna yakışır mı? Namazda Allah la olan, namaz dışında da insanlarla olur. Yakışan bu.
Euzu besmele ile başlanan, Sübhaneke, Fatiha ve bilinen bir sure veya ayetlerle devam eden bu kıraat ve ayakta duruş, aslında dil ve kalbin tamamen saf billur bir hale gelip bir sonraki rukü ve secdeye hazırlanmasıdır.
Huzurdasın. Dilinde kitabın ayetleri var. Düzelmeye geldin. Demin işlediğin küçük günahları affettirmeye geldin. Ya, biraz sonra aynı günaha döneceksen yakışır mı bu! Olur mu böyle tövbe! Böyle düşünmek lazım namaz esnasında...
Kuran’dan her ayeti okurken bu iç muhasebesini yapmak lazım. Onun için de okuduğumuz ayetlerin anlamını bilmemiz son derece önemlidir. Ne okuyorsun, yüce yaratıcıya nelerle sesleniyorsun? Bilmek güzel olmaz mı?
Gücü yeten namaz esnasında ayakta durur. Gücü yetmeyen, hasta olan oturur, buna da gücü yetmeyen uzandığı yerden namaz kılar. Ama mutlaka kılar.
Fakat şu ayakta duruş, yani kıyam az mı önemli! Şartları zorla ve ayakta dur! Omurgalı ol. Hayat seni sarssa, da ayakta ol. Hayat seni bükmeden veya yaşlılığından dolayı, daha ayakta duramayacak yaşa gelmeden sen namaza başla ki, ayakta karşıla Rabbinin çağrısını...
Sonra rüku ve secde. Aslında rüku yarım secde sayılır. Sanki biraz sonraki secdeye varmak için ön bir eğilmeye rükuya varıp, Allah’ı anarak “ Ya Rabbi! Birazdan senin için eğileceğim. Sadece senin için. Lütfet ve kabul buyur huzura. Kabul et ki eğilebileyim. Aslında namazın bütün kademelerinde bu manevi dokunuşlar var. Müthiş bir mantık var.
Onun için namaz ibadetlerin beyni ve kalbi sayılmıştır. O bir anlamda hem Hac, hem oruç, hem zikir, hem Kur’an okuyuşu ve hem de zekatı içinde barındıran bir ilahi sözleşmedir. Kul ile Yaratan arasında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder