27 Eylül 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı

Hekimoğlu İsmail - Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı



Hekimoğlu İsmail
 

Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı



Dünyadaki her hadise ve her mevki, Müslüman için bir imtihan vesilesidir. Mesela, Allah insana makam verir, imtihan eder.

İnsan, o makamın hakkını verir şükrederse ne âlâ, şükretmezse yazık olur. Allah kulunu zenginlikle de imtihan eder; parayı nerede harcayacak diye. Fakirlik verir imtihan eder; ne kadar sabredecek diye.

Bugünkü Müslümanların en büyük imtihanı, mevki, makam ve zenginlikle oluyor. Tabii zenginin işi de kendine göredir. Araba, ev, dükkan, müşteri, alım-satım adamı meşgul ederse paranın kölesi olur amma Allah’a köle olmazsa, İslamiyet’ten uzaklaşırsa vay haline.

Peygamber Efendimiz (sas) zamanında yaşayan Sâlebe isminde bir Müslüman şahıs, Efendimiz’e gelip, “Çok zengin olmak istiyorum.” demiş. “Ne olur, ya Resulallah, bana dua et...” Efendimiz ona, işte böyle söylemiş: “Şükrünü eda ettiğimiz az mal, şükrünü eda edemediğimiz çok maldan daha hayırlıdır.”

Fakat Sâlebe, zengin olmak ve servetiyle İslam’a hizmet etmek konusunda ısrarcı olmuş. “Eğer Allah, istediğim serveti verirse yoksullara yardım edeceğim.” demiş. Bu şekilde Peygamber Efendimiz’e üç defa gelerek kendisine zengin olması için dua etmesini söylemiş. En sonunda Peygamberimiz, “Allah’ım, Sâlebe’yi zengin et!” diye dua etmiş.

Ve bir gün Sâlebe zengin olmuş... Koyun sürüleri o kadar çoğalmış o kadar çoğalmış ki, Sâlebe, namazdan, mescitten, Peygamberimiz’den uzaklaşmış... Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: “Yazık oldu Sâlebe’ye... Keşke hakkında hayırlı olanı isteseydi!..”

Nice insan vardır ki zengin olunca dersi, camiyi, hizmeti unutmuştur. Çünkü işleri ipek böceğinin iplikleri gibi onu sarmış, koza yapmıştır.

Hiçbir zaman servete karşı değiliz. Ancak servet denize benzer. İçine almazsan yüzersin, içine alırsan boğulursun. İnsan vücut gemisiyle saadet-i ebediyeye giden bir gemi gibidir; yol alıyor. Bu gemi suyu içine alırsa batar. İnsan da servet saadetini içine alırsa batar. Çünkü zenginlik bu dünya için imtihandır, imtihanı geçerse mükâfattır. Öyle zenginler de bilirim ki nefs-i emmarelerini yenmiş, enaniyetlerini sıfırlamışlar. Servetleriyle Peygamber’in yolundalar.

Ben torunlarıma diyorum ki: “Hangi mesleğe girerseniz, en ileri gidin. İmkânlarınızla, tahsilinizle İslam’a hizmet edin. Asıl başarı budur.”

İnsanlar sermaye koyup şirketler kuruyorlar. İsabetli kullanırlarsa verim alıyorlar. Servet de ahiret için sermayedir. İsabetli kullanılırsa insanı her iki dünyada kâra geçirir.

Evvela ahir zamandayız. Sahabe ve tabiin, bu zamanın şerrinden Allah’a sığınmışlar. Bugünün samimi Müslümanlarına da özenmişler.

Müslüman’ın niyeti İslam’a hizmet olmalı. İnsanın servetiyle, yüksek makamıyla cehenneme doğru gitmesi, cehennemi çok pahalıya satın alması demektir!.. Can emanettir; insan “Elim, ayağım, evim arabam” dese de aslında onlar onun değildir. İşte bunun gibi servet de emanettir. Ölünce “benim” dediği çok kıymetli vücudunu ve mallarını dünyada bırakır gider. Kendisi ahirette azap çekerken, dünyada kalan yakınları, o serveti nasıl kullanacaktır? İslam’ın şuuruna ermeyen zengin, servetini dünyada bırakmakla kalmaz bir de onun vebalini ve günahını yüklenir. Bugün en güzel yerlerde en büyük günahların işlendiği ve günah deryasında para ile yüzüldüğü açıktır.

Yağmur yağar, tarla neşvü nema olur. Tarla için yağmur servettir. Aynı şekilde Allah zengine mal vermiş ki İslamiyet’e, Müslümanlara hizmet etsin diye, emanettir. Para, mal bir gün mutlaka gidecek... Bu emanetin hesabı ahirette verilecek.

Bu dünyada yağmur gibi olabildiyse insan...

Allah’ın verdiği serveti ahiretine sermaye yapabildiyse eğer…

Servet bakımından üstün olmasının sebebinin, başkalarının işlerini görmek olduğunu anlayabildiyse… İşte o insan Allah’ın rahmetini İslamiyet üzerine yağdıran bulut misali aziz ve bahtiyardır. Çünkü servetler ve suretler, makamlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.

Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler,

Yevme la yenfau’ da kalb-i selim isterler.

Yani “Sanma ey efendi kıyamet gününde senden altın-gümüş isterler. O günde sadece ve sadece inançlı bir kalb ve salih amel isterler.”

Ne yazık ki birçoğumuz ebedî saadeti gözden çıkarıyor, fani saadete talip oluyoruz. Elmasları verip cam parçalarını alan mutlu olabilir mi? Ve böyle bir adama akıllı adam denilir mi?
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder