Sevdiğini ölçülü sev!
Büyük
Halife Hz. Ali az ama öz konuşurmuş. Sözleri, Kuran edebiyle yıkanmış gibiydi.
Onun içindir ki her sözü Kuran'ı Kerim'in bir tefsiri - açıklaması - olan
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) büyük imamı tanımlarken şöyle derdi; 'Ben ilmin
şehriyim. Ali de o şehre girilen kapısıdır.'
Hz.
Ali bir gün İbn Kuvva'ya şöyle diyordu; "Öncekilerin ne dediğini biliyor
musun? Sevdiğini, dostunu ölçülü sev, çünkü bir gün gelir o dostun düşmanın
olabilir.
Düşmanına
da ölçülü buğz -nefret- et, çünkü düşmanın bir gün olur da dostun
olabilir." (Tirmizi,1957, İbn Ebi Şeybe,7/260) Belki bu söz şöyle
anlaşılmalı; Her sırrını, her halini dostunla paylaşma. Sana ait bir mahremin
kalsın. Her dostun, her sırrını bilmesin. Herkesle lazım olduğu kadar sırrını,
özelini paylaş. Bazısıyla çok, bazısıyla az.
Kızdığına,
düşmanlık ettiğine de insaf et. Sınırını aşma. Utanacağın şeyleri yapma. Gün
gelir ihtiyacın olur veya gün gelir dost olursun da yüzüne bakarken hep
utanırsın.
İmparatorlar imparatoru
Hz.
Resul (s.a.v.) insanı toprak gibi mütevazi olmaya davet ederdi. Kendisi de son
derece mütevazıydı. Büyüklenmekten nefret ederdi. Büyüklenenlerden de uzak
dururdu. Onun için torunu
Hz.
Hasan (r.a.) dua ederken kendisi için 'kulcuk' ifadesini kullanırdı. Kul
kelimesini bile belki kendine büyük görürdü. Hz.Hasan dua ederken hep ;
'Kulcuğun kapında Allah'ım derdi'
İşte
bu Hz. Hasan (r.a.)'ın ders aldığı dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.)'e bir gün
soruldu. Allah'ın en sevmediği isim nedir diye? O (s.a.v.) şöyle cevap verdi:
"Yüce Allah katında isimlerin en çirkini, adamın 'melikül emlak
-padişahların padişahı- olarak isimlendirilmesidir.
Medyada
bolca okuyorsunuz; imparator, yaratıcı, kralların kralı, tapılacak insan-haşa-,
kutsal adam, sanatın ilahı, popun ilahı ve benzeri berbat ifadeler. Bu
ifadeler; hem kullanan ve hem de muhatab olan için hakikaten sıkıntılı
ifadelerdir. Bu tür aşkın ve azgın ifadelerden, sıfatlardan dolayı tövbe etmek
lazım ve kullanmamak gerek.
Hırsımızı kontrol etmeliyiz
İnsan
gariptir hakikaten. Kendini garantiye alır. Yetmez, evlatları için didinir. Bu
yetmez torunlarına gelecek hazırlamaya çabalar. Bu da yetmez torunlarının
torunlarına çalışır.
Onun
için eskiler, insanın gözünü toprak doldurur demişler.
İnsan
çalışmalı. Kazanmalı. Meşru yoldan olduktan sonra çok da kazanabilmeli.
Zekatını ve yardımını yaptıktan sonra mesele yok. Yok da, bu ölçüsüzce,
hesapsızca saldırı neden?
Ne
zaman kazanma hırsımızı dizginleyeceğiz? Ne zaman bu bana yeter, geri kalan da
başkasına diyeceğiz.
Bu
hırs doğru değil. Bu hırs menzile vardırmaz. Bu hırs, gayri meşru yollara da
itebilir insanı. Dikkat edin, hırsını kontrol edemeyenler hırslarının en azgın
zamanlarında hep kaybettiler.
Her
şey benim dediklerinde, hiç bir şeyin kendisine ait olmadığını anladılar.
Dönülmeyecek yere vardılar. Ve eskilerin dediğine uğradılar. Gözlerini toprak
doldurdu.
Milli Eğitim Bakanı'nın dikkatine
Gazeteleri
okuduğumuzda gördüğümüz insan manzaraları ürkütüyor. Bir taraftan kadına
şiddet, öte yanda uyuşturucu kullanımı, acımasızlık, ağır ve incitici üslup
başkasının hukukuna saldırı gibi yığınla dağınıklık ve tahammülsüzlük.
Ekolojik
dengeyi bozuyoruz. Trafikte kural tanımıyoruz. Yediğimiz gıdanın poşetini,
içtiğimiz içeceğin kutusunu ana caddenin içine fırlatabiliyoruz. Bize
yakışmayan ne varsa hepsini yapıyoruz.
Bütün
bu yapılanlar dinen de haram.Dinen de kabul edilemez. Haram ve helal kavramı
sadece ibadetlerle sınırlı değildir elbette.
Caddeden
geçerken arabandan yükselen ve uyuyan insanı evinde rahatsız eden müziğin sesi
bile haram içinde düşünülmelidir.
Yakışıksız,
tahammülsüzlük ve saldırganlık noktasında ne hale geldiğimizi öğrenmek
istiyorsanız, bir insanın hakkında çıkan sıradan bir haberin akabinde
internetteki yorumlara bakmanız yeterlidir. Ne iffet, ne namus, ne kutsal, ne
aile mahremiyeti ve ne de vicdan adına hiçbir kırıntı bulamazsınız -
yorumlarda. Tam bir teref -azgınlık- hali hakim sosyal medyaya. İstisnalar bir
yana.
Peki
Sayın Milli Eğitim Bakanımızdan ne istiyoruz. Neden onun dikkatine diye başlık
kullandım.
Avrupa
ülkelerinden birinde şehir merkezinde gezinirken şuna şahit oldum. Anaokulu
veya ilkokul seviyesinde bir grup öğrenci, öğretmenlerin kontrolünde trafiği,
nereden geçip geçemeyeceklerini nasıl geçeceklerini öğreniyorlardı.
Bir
başka öğrenci grubuna yoldaki (olmayan) çöpler gösteriliyordu. Bir diğer gruba,
otobüse veya tramvaya sırayla nasıl binileceği öğretiliyordu. Yani toplumla
nasıl entegre olunacağı, ortak alanların nasıl kullanılacağını öğretiyorlardı.
Sayın
Bakanım! Biz bizden vazgeçtik. Kamu spotlarını çoğaltıp belki olumsuzlukları
azaltabilir veya nispeten kontrole alabiliriz. Ama lütfen anaokul - ilkokul
düzeyinde bu tür pratiği olan eğitimi istisnasız her öğrenciye, her yerde
uygulatın. İsmini siz bulursunuz ama 'adab ile ilgili özel ders koydurun.
Gelecek nesli kurtaralım. Kuran'ı Kerim, siyer, dersleri ne kadar büyük bir
inkılapsa, matematik, coğrafya ne kadar elzemse, bu ders ve eğitim de o kadar elzem.
Çocuklarımız bizlerden daha güzel, daha yakışan bir hayata dokunsunlar. Bu
rahatsız edici çirkinlikleri azaltalım. Okulda konuşmakla olmuyor.
Ağacı
yaşken düzgün bükelim.
Kötü zan yasaklanmıştır
Ebu
Hureyre (r.a.) diyor ki: Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'i şöyle konuşurken duydum.
"(Kötü)
zandan sakının. Çünkü zan, sözün en yalanıdır. Birbirinizin kusurlarını
araştırmayın. Birbirinizle gereksiz yere rekabet etmeyin. Birbirinize sırt
çevirmeyin. Birbirinize haset etmeyin.
Birbirinize
kin beslemeyin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun." (Buhari, edeb, 58,
Müslim, edeb, 28)
Sahabeden
Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle derdi. Malı çalınan kişi sürekli olarak 'malımı
şu çaldı, falanca çaldı' diyerek zanda bulunur. Sonunda kötü zannından dolayı
hırsızdan daha büyük günaha girer.
Hz.
Peygamber (s.a.v.)'in bu sözleri "Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan
kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın.
Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini
yemekten hoşlanır
İşte
bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul
edendir. Çok merhamet edendir. (Hücurat,12) ayetin tefsiridir. Açıklamasıdır.
Bizler bırakınız zandan yola çıkmayı, bazen zan olmasa bile iftira atıyor,
karalıyoruz.
NOT: ATV'deki programlarımıza 18 Eylül
tarihinden itibaren başlayacağız inşaallah. Her perşembe akşamı 'Dosta Doğru';
Cuma sabahı saat: 08:00 - 10:00 arası 'Soru Cevap' ve Pazar günleri saat
10:00'dan itibaren 'Kuran ve Sünnet' programlarıyla huzurunuzda olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder