Adab-ı muaşeretimizdeki insana saygıya sahip çıkmak!
Hocaefendi’nin, ‘Adab-ı muaşeretimizde geçmişteki nezaket ve nezahetimiz ne durumdaydı?’ şeklindeki soruya verdiği geniş cevabından bazı tespitler arz etmeye çalışacağım bugün.
Gerçekten de günümüzün adabı muaşeret üslubu geçmişe nispetle saygı sevgi mesajından soyutlanmış, nezaket ve zarafetten mahrum bir iticiliğe itilmiştir. Mazideki örneklerimizi okuyunca bu hissi duymaktan kendimizi kurtaramamaktayız.
******
-Tarihinde melekleri dahi imrendirecek bir edep ve nezaket medeniyeti inşa eden İslâm dünyası, maalesef belli bir dönemden sonra sahip olduğu bu nezaket ve nezahet örnekliğini kaybetmiş, Asr-ı Saadet öncesi cahiliye dönemi gibi yeni bir cahiliye devri üslubu kullanmaya maruz bırakılmıştır. Bundan dolayı Muhammed Kutup yazdığı eserine “Yirminci asrın cahiliyesi” adını vermekten kendini alamamıştır.
- Konuya yakın geçmişimizin aile içi adabı muaşeretini hatırlayarak bakacak olursak görürüz ki, o günlerde bir insan, erkek evladını muhatabına takdim edeceği zaman, ‘mahdumunuz’ demeye özen gösterirdi. Şayet takdim etmek istediği kız çocuğuysa o zaman da ‘kerimeniz’ diye ifade ederdi. Kişi, kendinden bahsetme mecburiyetinde kaldığında ise ‘bendeniz’le söze başlardı. Fertler birbirine hitap etmek istedikleri zaman da, ‘siz’-‘zat-ı âliniz’ gibi saygı ifadeleri kullanırlardı. Böyle bir üslup sun’î ve yapmacık da değildi, aksine sahip olduğumuz önemli bir adab-ı muaşeretin gereği kabul edilir, böylece karşılıklı saygı sevgi hep canlı tutulurdu toplumda. Neden saygı, sevgi hep canlı tutulurdu insanlardan oluşan toplumda?
- Çünkü insanlar saygı gösterilmesi gereken kerim varlıktı. Allah (celle celâluhu), ‘Muhakkak biz insanı ahsen-i takvim üzere yarattık ‘ buyurarak yeminle insanın tüm varlıkların üstünde bir kıymet ve saygıya layık varlık olduğuna dikkatimizi çekmekteydi.
Nitekim bir Yahudi cenazesi geçerken Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) toparlanarak ayağa kalkmıştı. Kendisine onun bir Yahudi olduğu hatırlatıldığında ise, “Ama insandı.” diyerek insanın potansiyel olarak saygı duyulması gereken yüce bir varlık olduğuna işarette bulunmuş, toplum fertlerine böyle saygılı olma mesajları sunmuştu.
- İşte bu anlayış içinde denebilir ki, biri size karşı bir saygısızlıkta bulunsa bile, sizin, o saygısız insana karşı aynı şekilde saygısızlıkta bulunmanız gerekmez. Hatta bazıları sizin sahip olduğunuz değerleri hafife alıyor, Allah ve Resûlü’ne karşı bile saygısız üslup kullanıyorsa, onlara da ancak kendi âdâb ve üslûbunuza göre cevap vermelisiniz. Unutmamalısınız ki, siz Müslüman’sınız, adab-ı Muhammedî ve ahlak-ı Kur’ani ile donanmışsınız!. Yani sizin benimsemiş olduğunuz ahlak, Kur’ân ahlakıdır. Siz asla aynı şekilde saygısızlıkta bulunamaz, benzeri şekilde adab-ı muaşeret dışı davranamazsınız. En münasebetsiz durumlarda bile siz kendi farklılığınızı ortaya koyacak, üslubunuzla da nezaket ve nezahetinizle de Müslüman adab-ı muaşeretinin örneğini vereceksiniz..
- Bu anlayış içinde bir televizyon kanalında çalışanlar, günümüzde benimsenen yabancılaşmış üsluptan farklı olarak birbirine “bey–muhterem” diye hitap etmeye başlıyorlar ve zamanla bu saygı üslubu aralarında oturuyor ve bir müddet sonra artık yadırganmayacak hâle geliyor. Hep birbirlerine bey, muhterem diye hitap etme örneği yaygınlaşıyor.
-Bu sebeple bize ait saygı ifade eden ne kadar değer varsa, bunları birer birer ihya ederek yeniden hayatımızda canlandırmaya çalışmalıyız. Hiç kimse kulak tırmalayan saygıdan yoksun hitapla karşılaşmamalıdır. Çünkü insan, Kur’an’ın tabiriyle saygıya layık mükerrem bir varlıktır. Layık olduğu saygı üslubuyla anılmalı ve anlatılmalı, böylece toplumdaki insana saygı, sevgi, kardeşlik adab-ı muaşereti tekrar hayata geçirilmelidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder