Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Ağlatmak için değil, gözyaşı silmek için yaratıldın
İnsan neye güvenirse O’na havale edilecektir. Gerçekte, kendimizi Allah’a beğendirmeliyiz. Bunun için de ‘Allah için işlemeliyim, O’nun için çalışmalıyım, O’nun rızası dâhilinde hareket etmeliyim.’ demek lazım.
Şöhret afete dönerse, helal daireden bizi çeker, götürür harama sokar. Demek ki, şöhret bir insanı inançlarının aksine sevk edebilir. Aklıyla kalbini bütünleştirenlerin şöhretle ilişkisi olmaz. Hedef Allah rızasıdır.
Kapitalist sistemlerde para kazanmak esastır. İslamiyet’te, helalinden kazanmak, helale para harcamak farzdır. Çünkü Müslüman, helal dairede yaşıyor. Helal dairede çalışması, düşünmesi, gezmesi hep sevap kazandırır.
Bir insanın kendisini Müslümanca idare edebilmesi siyasettir. Ailesini, işyerini Müslümanca idare etmesi siyasettir. Eğer devlet kadrolarında vazife alırsa orada da Müslümanca hareket etmesi siyasettir. Siyaset, yöneticiliktir. Her an, her yerde doğru olursa insan, iki dünyasını da kazanır.
Topraktan yaratılan insan, toprak kadar tevazu sahibi olmalıdır. İnsan için en tehlikeli durum, Allah’a muhtaç olmadığını zannetmektir. Her şey Allah’a muhtaçtır.
Her insan ya Allah’a itaat eder, yahut canının istediği gibi yaşar. ‘Dünya işi’ diye bir şey yok. Ben Müslümanım, her işimde İslam’a uyarım. İşlerim de ibadet olur.
Müslüman, mütevazı olur. Bir insan alkışa, övülmeye önem verirse insanlar için yaşar. Bunlara önem vermezse Allah için yaşar.
Müslüman iyi insandır. İyi insan da İslam ahlakına sahiptir. İnsan olmak başka, insaniyet daha başkadır. Şunu unutmamak lazım, herkes Abdülkadir Geylani olamaz. Amma herkes Müslüman olabilir.
İnsan yolcudur, her yolcunun çantası vardır. Ahirete giden yolcunun çantasında sevap çoksa bahtiyardır. Dünya da fanidir. İnsan öldüğü anda şöhreti, makamı, malı, mülkü, sevdikleri hep burada kalır. Kendisi yalnız gider. Cenaze, kabir kapısından ahiret sarayına çıkar. Her sarayın salonu ve hapishanesi vardır. Bunun için ahirete giden yolcu hazırlıklı gitmeli.
Kalbinde dünya olanın, dünya kadar da derdi olur. Erzincan’da Terzi Baba isminde bir zat, müridini ziyarete gitmiş. Demiş ki, bu bahçeye elma dik. Mürit de zamanı gelince o bahçeye elma fidanları dikmiş. Ertesi sene, fidanlar meyve vermiş. Bu benim şeyhimin kerametidir diye ağaçlara iyi bakar ve saygılı davranırmış. Terzi Baba tekrar ziyarete gittiğinde bu sefer ağacın dallarını kırıp yere vurmaya başlamış. Mürit heyecanlanmış. Aman efendim demiş, bir hata mı ettik. Terzi Baba buyurmuş ki; ‘Elmaları bahçeye dik dedim, kalbine dik demedim.’
Bediüzzaman Hazretleri, ‘Hücumât-ı Sitte’ adıyla Yirmi Dokuzuncu Mektub’un altıncı kısmında, ‘İns ve cin şeytanlarının altı desiselerini inşaallah akim bırakır ve hücum yollarının altısını da seddeder’ diyerek bu imtihanların en tehlikeli olanlarını ‘hubb-u cah, korku, tamah, ırkçılık, enaniyet ve tenperverlik’ olarak tesbit etmiş (yine bir başka sözünde) ‘İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz’ buyurmuşlardır.
Uhuvvet, ehad, vahdet, ehadiyet, vahdaniyet aynı kelimeden üretilmiştir. Birlik ve beraberlik demektir. Allah, atomlardan molekülleri, moleküllerden elementleri, elementlerden her şeyi yaratmıştır. Yani, yaratıkların bütünü atomların uhuvvetiyle meydana gelmiştir. Ağaç, bütünüyle meyvesine yönelir. Kuş, yavrusuna hizmet eder. Gezegenler güneşe itaat eder. Canavarlar, yavrularının hizmetkârıdır. Kâinatın hamuru, uhuvvettir. Sadece Allah Ehad’dır. Yani, tektir. Her şey Allah’ın sıfatlarının tecellisidir.
Allah’ın sıfatlarını beşer planında uygulayan başarılı olur. Uhuvvet, kâinatın esasıdır. Uhuvvet hayattır; yaşamayı kolaylaştırır. Kısacası vücudumuzda başlayan uhuvvet, ailede, ilçede, ilde, millette, devlette ve dünyada gerçekleşmeli.
Ey insan, sen yara açmak için değil, yara sarmak için yaratıldın.
Ağlatmak için değil, gözyaşı silmek için yaratıldın.
Çünkü sen insansın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder