Ahmed Şahin
a.sahin@zaman.com.tr
AİLE-SAĞLIK
Birazcık dinlenmeye ne dersiniz?
967 ile 1030 tarihleri arasında bugünkü İran’ı, Afganistan’ı toprakları içine alarak ilk Türk hükümdarı unvanını kazanmış olan Gazneli Sultan Mahmud, İslam tarihinde önemli zaferlere sahip başarılı bir devlet adamı olarak bilinmektedir.
Kendisi gibi saf ve temiz duygulara sahip Ayaz adlı bir de hizmetkârı vardır. Birlikte yaşadıkları ibretli ve tebessümlü olaylardan misaller anlatılır tarih kitaplarında. Bunlardan bir misal de ben arz etmek istiyorum hem de “Tarihin Şeref Levhaları” kitabımızın 114 bininci baskısından. Belki siz de tebessümle okur, tefekkürle dinlenme fırsatı bulursunuz bu vesile ile diye de düşünmekteyim.
Gazne’nin bu aziz sultanı, yanında yardımcısı Ayaz’la birlikte bir köy yolundan geçerken yandaki ağacın dalından sarkan armutlar dikkatlerini çekip hoşlarına gider, bir anlık bir gafletle, uzandıkları armutları koparıp yerler. Ancak az sonra akılları başlarına gelir:
- “Biz sahibinin izni olmadan armudunu koparıp yedik. Adam helal etmezse ne olacak halimiz? Kul hakkı bu?” diye düşünmeye başlarlar. Ayaz, çareyi şöyle bulur:
- Sultanım işte köyün yanından geçiyoruz. Armudun sahibini bulur helalleşiriz.
Öyle de yaparlar. Buldukları bahçe sahibine durumu anlatırlar. Adam gayet hürmetkâr:
- Sultan Mahmud bizim bahçemizden armudumuzu koparıp yemişse bu bizim için unutulmaz bir şereftir. Bin defa helal olsun, der.
Bahçe sahibinin bu sözleri Sultan’ın hoşuna gider:
- Bir işin olursa mutlaka saraya gel, beni gör, seni bekleyeceğim, diyerek oradan ayrılır.
Sultan’ın bu sözünü fırsat bilen adamın hanımı kocasına ısrara başlar:
- Bak, tarlanı istimlak ederek elinden almaya çalışıyorlar. Seni saraya davet eden Sultan’a git, durumu anlat, bu tanışmayı değerlendir!
Adam, ilk anda aldırmazsa da kadın ısrar edince daha fazla direnemez, bir sepet armut doldurup saraya doğru yola çıkar ve kendinden gayet emin şekilde sarayın avlusuna sorgusuz sualsiz girer. Ne yazık ki, derdini kimseye anlatamadan kötü niyetli bir adam diye yakalayıp zindana atarlar. Uzun bir zaman geçtikten sonra araya girenler durumu Sultan’a anlatırlar. Sultan hemen zindandan çıkarttığı adamı huzuruna alır, özür dileyerek:
- Şimdi ne dilersen dile benden, der.
Sultan’ın davetiyle geldiği sarayın avlusunda Sultan’ın adamları tarafından zindana atılan saf adamın dileği şöyle olur:
- Bana bir ip, bir balta, bir de Kur’an-ı Kerim ver, yeter. Başkaca bir dileğim yoktur Sultan Mahmud’dan! Sultan şaşırır bu isteğe:
- Garip şeyler istiyorsun, ne yapacaksın bir iple, bir baltayla, bir de Kur’an-ı Kerim’le? diye merakla sorma gereği duyar. Adam hiç beklemeden kararlı şekilde cevap verir:
- İple beni sana göndermekte ısrar eden karımı asacağım. Baltayla da seninle tanışmama sebep olan armudu keseceğim. Kur’an’la ise Mahmud adında biriyle bir daha selamlaşmayı dahi kabul etmeyeceğime yemin ederek Kur’an’a el basacağım!
Sultan Mahmud, ömrünün son günlerinde masum bir köylüyü haberi olmadan böylesine derin şekilde üzdüğünden dolayı üzülür, kalkıp adamı kucaklar, maruz kaldığı haksızlığı hemen önler, ayrıca zindana haksız olarak atıldığından dolayı yattığı günlerin tazminatını öder. Böylece işi tatlıya bağlayan köylü de evine sevinerek, eli dolu olarak döner.
- Karısını asmaktan, armudu kesmekten, Kur’an’a da el basıp da Mahmud adındaki kimselerle selamlaşmayı dahi terke yemin etmekten vazgeçer.
Bize de bu olayı tefekkür ve tebessümle okuyarak birazcık dinlenme fırsatı vermiş olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder