12 Şubat 2015 Perşembe

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - BELÂLARA SABRETMENİN KARŞILIĞI

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - BELÂLARA SABRETMENİN KARŞILIĞI

Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001)

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...

(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )

Bismillâhir-rahmânir-rahîm

BELÂLARA SABRETMENİN KARŞILIĞI


Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Bakara Sûresi'nin 155. ayet-i kerimesine geldik. 156. ve 157. ayet-i kerimeler de bu konu ile ilgili. Bugünkü sohbetimi, bu ayet-i kerimeler üzerinde sürdürmek istiyorum.

a. Allah Kullarını İmtihan Eder

Daha önce şehidler hakkında, geçen hafta, "Allah yolunda canlarını vermiş o kimselere ölülerdir demeyin; onlar diridirler, fakat siz anlayamıyorsunuz." mânâsındaki ayet-i kerimelerden sonra, Cenâb-ı Hak Teàlâ Hazretleri 155. ayet-i kerimede buyuruyor ki:



(Ve leneblüvenneküm bişey'in minel-havfi vel-cûi ve naksin minel-emvâli vel-enfüsi ves-semerât, ve beşşiris-sàbirîn.) (Bakara: 155)



(Ellezîne izâ esàbethüm musîbetün kàlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râcin.) (Bakara: 156)



(Ülâike aleyhim salevâtün min rabbihim ve rahmetün ve ülâike hümül-mühtedûn.) (Bakara: 157) Sadakallàhul-azîm.

Buyuruyor ki Cenâb-ı Hak Teàlâ:

(Ve leneblüvenneküm) "Biz sizi muhakkak imtihan ederiz." Neblüve; imtihan etmek, sınamak, denemek mânâsına. Sonunda nûn-u te'kid-i sakîle gelmiş. Bir fiilin sonuna nûn-u te'kid-i sakile gelince, o fiilin muhakkak ve muhakkak olacağını bildiriyor. Başındaki (le) de, mukadder olan bir yeminin cevabı olduğundan dolayıdır. "Yemin olsun ki, muhakkak ki sizi imtihan edeceğiz, ederiz, ediyoruz."

Bu muzàrî sîgası Türkçedeki geniş zamana da tekàbül eder, şimdiki zamana da tekàbül eder, gelecek zamana da tekàbül eder. Arapçada Türkçedeki gibi zamanların incelikleri, teferruatları için ayrıca sîgalar yoktur. Yâni, "Sizi imtihan ediyoruz. / Sizi her zaman imtihan ederiz. / Sizi ileride imtihan da edeceğiz." mânâsına da gelebilir aynı kelime.

Tabii, Cenâb-ı Hakk'ın âdetullàhıdır. Dünya hayatı insanlar için imtihan olduğundan, tabii imtihanda da sınamak olacak, denemek olacak. Elbette, muhakak ve muhakkak, insanlar ihlâslarının durumu belli olsun, açığa çıksın diye, çeşitli olaylar ile karşı karşıya getirilerek; çeşitli musîbetlere, belâlara, fitnelere, durumlara mâruz bırakılarak, elbette denenecekler.

(Bişey'in minel-havfi vel-cûi ve naksin minel-emvâli vel-enfüsi ves-semerât) "Korkudan bir şey ile..." Yâni tamâmen korku ile değil, korkudan açlıktan, malların, canların zayiatından, eksilmesinden, meyvaların eksilmesinden bir şeyle, birtakım olaylarla sizi muhakkak ve mutlaka imtihan ederiz. Bizim adet-i ilâhiyyemiz böyledir, şanımız böyledir. İmtihan ediyoruz. Halen o anda da muhakkak, bu durumlara maruz nice insan vardır. İmtihan edeceğiz, ileride de bu böyle olacak. Çünkü sàlihlerle sàlih olmayanların anlaşılması lâzım!

İleride gelecek Muhammed Sûresi'nde:


(Ve leneblüvenneküm hattâ na'lemel-mücâhidîne minküm ves-sàbirîne ve neblüve ahbâraküm.) (Muhammed: 31) "Biz sizi imtihan ederiz; tâ ki kimler Allah yolunda mücahidlerdir, cihad edicilerdir, sabredicilerdir bilelim, bilinsin diye; ve sizin ruh durumunuzun, iman durumunuzun haberi, halleri belli olsun diye." buyruluyor.

Şimdi imtihan, nelerle imtihan?.. (Bişey'in minel-havfi) "Korkudan bir miktar bir şeyle..." Bişey'in, az bir şeyle; yâni tamâmen değil, hayat her zaman öyle geçmiyor, zaman zaman azıcık bir şeyle...

"Korkuyla, açlıkla, meyvaların, canların, malların zayiata uğramasıyla sizi muhakkak imtihan ederiz, edeceğiz. Bu böyledir."

Bazan imtihan sevinçli bir olayla karşılaştırıp, şükrünü ölçmek tarzında olur; bazan üzüntü, gam, keder, elem verici, acı çektirici bir şey ile karşılaştırıp, sabrını ölçmekle olur.

Bu neler olabilir, imtihan olan şeyler nasıl olabilir?.. Şöyle bildiriliyor. İbn-i Abbas RA buyurmuş ki:
(Havfül-adüv) "Düşman çıkıp gelebilir." İşte Kureyşliler kaç sefer hücum ettiler, bazı müslümanları şehid ettiler. Etrafta olanlar dâimâ mevcut oluyor. Zamanımızda da öyledir. Düşman korkusu olabilir bu; veyahut, başıma ileride hoşlanılmayan bir şey gelir diye insanın endişesi olabilir. Çünkü herkes bir yarın endişesi taşır. "Acaba yarın ne olacak?.. Acaba şöyle yapsam, şöyle olur mu, başıma şöyle bir hal gelir mi?" diye. Cenâb-ı Hak insanları dümdüz, hep böyle selâmette, huzurlu, müreffeh yaşatmaz. Bazan böyle korkulu şeylerle imtihan eder.

Başka neyle imtihan eder?.. (Vel-cûi) Cû', açlık demek. Açlık nasıl olur?.. Kıtlık olur; rızkı, kazancı, o günkü nevâlesi olmaz, aç kalır. (Ve naksin minel-emvâl) Mallardan bazılarının zâyi olması, eksilmesi. Bu nasıl olur?.. Helâk olur, Karadeniz'de gemisi batar, tarlada harmanı yanar, dolu yağıp mahsulü zarara uğratır...

(Vel-enfüsi) Canlardan eksiklik nasıl olur?.. İnsanın yakını ölür, veyahut katlolunur, şehid olur. "Eyvah, falanca kabileden, filânca şehirden şu kadar insan şehid oldu... Çanakkale Harbinde şu şadar insan şehid oldu, İstiklâl Harbinde bu kadar şehid oldu, Balkan Harbinde şu kadar..." diye tarih kitaplarında okuyoruz.

Tarih boyunca sadece bizim şu söylediğimiz zamanlara ait değil... Şimdi de işte Çeçenler, işte geçtiğimiz yıllarda Bosna'daki durum, işte daha başka yerlerde olan savaşlar... Candan eksiklik de böyle olur

(Ves-semerât) Meyvalarda da, bazan mahsûl vermez ağaç. Zeytin ağacı meselâ, bakıyorsunuz bir sene bol mahsûl oluyor, bir sene bakıyorsunuz hiç mahsûl olmuyor ağaçta... Ama ben bizim zeytin toplayışımıza çok hayret ediyorum. Zeytin ağacına sopalarla vura vura düşürüyorlar zeytinleri. İnce kaçak filiz dalların hepsi yerle düşüyor. Ağaç kendisini bir senede toparlayamıyor, bir sene mahsul vermiyor, ikinci senede veriyor.

Ama hurmada ve sâirede de olurmuş, Peygamber Efendimiz'in zamanında da görülmeyen bir şey değil. Müfessirler bildiyor ki, bazan bir hurma ağacında bir tane hurma olurmuş. Halbuki hurma kocaman bir salkımdır, kilolarla tutar. Tam verdiği zaman çok bol olur ama, bazan böyle eksiklik oluyor.

Bunların hepsi imtihandır. Buğday ekersin, tarladan doğru düzgün bir mahsûl alınmaz. Mısır ekersin koçan vermez. Elma vs. dökülür, kirazlar olmaz. Ters, soğuk veya kavurucu bir rüzgâr eser, çiçekken tahrib olur, ağaçlarda meyva olmaz, o sene olmayıverir. Bunların hepsi imtihan tabii... Çiftçinin, işçinin, her insanın çeşit çeşit imtihanı.

İmam Şâfiî'den rivayet edilmiş bir yorum var, misallendirme olsun diye, Rahmetullàhi Aleyh'in sözünü de böylece kaydetmiş olalım. Allah-u Teàlâ Hazretleri bizleri korkudan, açlıktan bir şeylerle imtihan ediyor bizleri; neler olabilir diye onun zikrettiği şeyler:

(Bişey'in minel-havfi) Korkuyla imtihan ediyor, korkulu bir şeyle karşılaştırarak imtihan ediyor; bu nedir?.. (Havfullàhi teàlâ) Bakalım kulum Allah'tan korkan, günahlardan sakınan bir kul mu?.. Böyle bir imtihan.

(Vel-cûi) Açlıkla imtihan; o ne demek?.. (Sıyâmi şehru ramadàn) Ramazan ayında aç duruyor, bu da bir imtihan.

(Ve naksin minel-emvâl) Mallardan bazı eksiltmeler, zayiat; o nedir?.. Sadaka veriliyor, zekât veriliyor, kasadaki, kesedeki, anbardaki varlıktan veriliyor, mal azalıyor. Zekâta delâlet ediyor. (Vel-enfüsi) Canlardan noksanlık. İnsanlar hasta oluyor, vefat ediyor. (Ves-semerât) Mahsullerden zayiat. Bu da mevcut evlatların ölümü demiş.

Tabii bu kelimeler, bu anlamları da kapsadığı için, bunlar da misallendirme oluyor. Bu söylenenler de imtihandır. Yâni İslâm'ın emirleri, Allah'tan korkmak, mehàfetullah, oruç, zekât, sadaka, çoluk çocuğunun vefat etmesi... Çünkü Arapçada bir söz vardır:

(El-veledü semeratül-kalb) "Çocuk kişinin gönlünün, kalbinin meyvâsıdır; canıdır, canından bir parçadır."

Böyle isimlendirilmiş, hadis-i şerifte de böyle geçiyor. Buradaki semerât da, işte insanın gönlünün meyvası olan evlâtlar... Onların eksikliği de, evlâtların ölmesi.

Eskiden tabii, bir hayli çocuk ölümü olurdu. Çünkü doğum mühim bir olay, çocuğun büyütülmesi de çok zor bir iş. [O zaman salgın hastalıklar var, beslenme yetersizlikleri var.] O zor şartlar altında, birkaç tane çocuğu vefat ederdi insanların.

DEVAMI:

http://esadcosankulliyati.com/arsiv/tefsir/t000502.html

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder