5 Şubat 2015 Perşembe

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Peygamber SAS'in Tavsiyesi

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN - Peygamber SAS'in Tavsiyesi

Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001)

HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...

(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )

Bismillâhir-rahmânir-rahîm

Peygamber SAS'in Tavsiyesi

Haa, şimdi okuyacağım bir şey size: Ümm-ü Enes RA, Enes ibn-i Mâlik RA'nın annesi, Rasûlüllah Efendimiz'e gitmiş diyor ki:

"--Yâ Rasûlallah bana bir vasiyet et!" demiş.

Rasûlüllah SAS de buyurmuş ki:


RE. 154/3 (Ühciril-meàsî) "Günahları bırak! [(Feinnehâ efdalül-hicreh) O hicretin en efdalidir.]
Şimdi aziz kardeş! Çok hatamız var. Bir günah kitabı da yazdım elhamdü lillâh, 1250 tane günah oldu. Sayıyla yazmışlar. Ben değil de yazan, yazmışlar, ben de onu yeni yazıya çevirmek için hazırladım. 1250'ye varıyor. 125 tanesi büyük günah; diğerleri küçük günah, büyük günah, mekruhat... 1200. Bunların hepsi günah yâni. Bunlardan uzak kalmak lâzım.

E bugünkü hayatımızı görüyoruz ki, biz bunların içersine dalmışız. Balık suya nasıl daldıysa, biz de bu günahların içine dalmışız. İşte televizyonu olmayan ev yok... Sen de diyeceksin ki:

"--Hocaefendi, sen buna çatma! Bu lâzım, işte bundan bir çok şeyler öğreniyoruz, çok faydaları var."
Onun faydalarına aklım ermez ama, onun zararı yeter. Ekmek yemekte bir fayda var, balda fayda var, kaymakta fayda var, pirzolada fayda var... Fakat arkasından şu kadarcık bir zehir yutarsan ne olursun aziz kardaş?.. Ufacık bir zehir işte... Yuttuğun zaman, ne balın faydası oldu, ne kaymağın faydası oldu; gittin gürültüye...

Çocuklar simit yemişler Eskişehir'de, simidin içerisinde ne varsa var... Üç çocuk, üçü de gitmiş. Niçin?.. Yaramaz bir şey varmış demek ki simidin içerisinde. Üçünün de hayatı gitmiş gürültüye.

Demek ki, sen ne kadar iyi şeylerle beslenirsen beslen, zehir götürüyor insanı... O radyonun içerisindeki, televizyonun içerisindeki zehirler insanın gönlünün ölmesine kâfi.

Evet ordan biz zevk alıyoruz, saatlerce oturuyoruz. Bir kere en kıymetli hayatımız, yâni zamanımız gidiyor elden... Otur da aziz kardaş, biraz Kur'an okuyalım! Bak, okumasını da bilmiyorsun. Biraz çalış da öğrenelim!..

--Yok...

Ama orda televizyona saatlerle bakmak hiçbiri ..... Ama yarım saat Kur'an'ıyla meşgul olmak... Yâ otur da yarım saat Allah diyelim, Lâ ilâhe illallah diyelim bakalım!..

-- Yooo!.. Sen bizi ne yapacaksın ya?!.

Herkes kıyameti koparır. Ama orda saat oniki olur, bir olur, hâlâ onun başında insanlar. Bu insanların zamanlarının kıymetini bilememesi ne kadar acı bir şeydir. "Vakit nakittir!" demişler. E bu nakitleri biz nasıl böyle harcıyoruz, zâyi ediyoruz? Allah muhafaza...

Onun için Cenâb-ı Peygamber, "Bana vasiyet et, nasihat et!" diyen kadıncağıza; "Meàsîyi terk et!" dedi.

Bazı insanlar:

"--Burası oturulacak yer değil, çok sıkıldım, gideyim Mekke'ye ben, Mekke'ye gideyim, orda oturayım, orası tam iyi yer..." derler. Nereye gidersen git, ahlâk seninle beraber gider. Bırakamazsın o ahlâkı. O ahlâkla gideceksin, orada günahın daha katmerli olacak. Orda bir günaha yüz bin günah var. Orası kâmiller yeri, bizim gibi aptallar, hemen gidip gelmeli oradan...

Sonra ikinci vasiyeti de: (Ve hâfizî alel-farâiz) "Ey kadın Allah'ın farzlarını muhafaza et, ona devam et. [(Feinnehâ efdalül-cihâd) Muhakkak ki o cihadın en efdalıdır.]

(Ve eksirî min zikrillâh) "Ama Allah'ın zikrine de devam et hà, çok yap! (Feinneki lâ te'tillàhu bişey'in ehabbe ileyhi min kesreti zikrihî) Çünkü sen Allah'a, Allah-u Teàlâ'yı daha çok zikredişinden daha sevgili bir şeyle gidemezsin!" İnsan Allah-u Teàlâ'yı ne kadar çok zikrettiyse, o kadar çok Allah'a makbul olur.

Diğer biri de sormuş:


(Yâ rasûlallah! Eyyül-hicreti efdalü?) Şimdi muhacirleri biliyorsunuz, dünyanın her tarafına muhacir olaraktan şuraya, buraya gidiyorlar... Biz bunlara muhacir diyoruz. "Yâ Rasûlallah! Bu hicretin efdali hangisidir?"

(Kàl: Min hicris-seyyiât) "Hicretin efdalı, günahlardan kaçmaktır." buyurdu.

Onun için:


(Terkü zerretin min mehârimillâh, hayrun min ibâtedis-sakaleyn) [Allah'ın haramlarından bir zerreyi terk etmek, bütün insanların ve cinlerin nafile ibadetinden daha hayırlıdır.] buyrulmuş. Bunları ezberlenecek şeyler...

Çok namaz kılarız, gece uyumayız, Kur'an okuruz, tesbihler çekeriz, her türlü şeyimiz çok iyi... Fakat bazı alışmış olduğumuz kabahatler, günahlar var ki, terki çok zor onların... Sigarayı terk edebiliyor muyuz?.. Bu sigaranın fena olduğunu bilmeyen yok... İşte Amerika'da bile bugün, sigara kağıtlarının üstüne mecburî yazıyormuş ki: "İşte sigara zararlıdır, bil de öyle iç..." diye.

Kanseri yapan da o diyorlar. Hem paralarımızın boşa gitmesine de sebep, bir çok zararları var... Terk edebiliyor muyuz?.. Ancak doktor, "Sen böyle içersen, öleceksin artık, içme!.." derse, ölüm korkusuyla belki bırakırız. Onu da bırakanlar pek nadir... Allah kusurlarımızı affetsin...

Daha buna benzer çok günahlarımız var ki, bunlara alışmışız, tabii bir hale gelmiş. Denize gitmek, adet meselâ... Çoluk çocuk yazlık diyerekten gidiyoruz, çadırlara gidiyoruz, deniz de önümüzde...
"--Hadi bakalım çocuğum, bir banyo da sen yap!.. Kızım bir banyo da sen yap!.."

Oh, ne güzel, ne âlâ!.. Günah yolları. Günahı tasavvur eden de yok. Hepimiz bir diyoruz, ne olacak. E bunlara alışıldıktan sona, bu kalb karardıktan sonra, onu parlatmak ne kadar zor, ne kadar zor!.. Deveye hendek atlatmak ne kadar zorsa, ondan da daha zordur bu işler.

Allah cümlemizi affetsin... Tevfîkât-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Sevdiği, razı olduğu kullarının arasına cümlemizi kabul etsin inşâallah...

Bugün bu kadarcık yetsin de, Allah-u Teàlâ cümlemize hidayetler nasib etsin inşaallah... Berâber bir salât ü selâm okuyalım, dağılalım:

"Allàààhümme salli alâââ... seyyidinâââ...muhammedinin-nebiyyil-ümmiyyi ve alâ... àààlihî ve sahbihî ve sellim..." (3 defa)

Şu karşımızdaki levha:


(Re'sül-hikmeti mehàfetullàh) diye yazılı. Yâni, "Hikmet denilen nimetin başı, Allah'ın korkusunun bizim içimizde olmasına bağlıdır."

Kâbe'ye gidiyoruz, Kâbe'de tavaf ediyoruz; hiç içimiz kımıldamıyor... Peygamberin huzuruna gidiyoruz, göz yaşları, salât ü selâmlar okuyoruz, hürmet ve tâzimler ediyoruz... Fakat içimiz gene bir nurlanamıyor.

Allah korkusunun gönlümüze inmemesinin yegâne sebebi, dünya sevgisidir, karın tokluğudur. Bu dünyayı sevmek, tabii değişiyor. Yemeğe muhtacız, içmeye muhtacız, uyumaya muhtacız, eve muhtacız, vatana muhtacız... Bunlar lâzım. Asıl bu dünya, insanı Allah'tan alıkoyan şeyler... Çalışmak değil, anlatamadım.

Çalışmak değil. Bu çalışmanın içerisinde zevk var, Allah'a ibadet var. Ama Allah'ın ezanı okunduğu vakitte işini bırakıp da camiye gidebilirsen, namazını kılabilirsen, orucunu tutabilirsen; senin çalışman ibadettir.

Eski büyüklerimizden bir kutub varmış. Kutbun kendisi demirciymiş. Bayezid-i Bestâmî'nin devrinde. Bayezid-i Bestâmî Cenâb-ı Hakk'a dua etmiş:

"--Yâ Rabbi, bu zamanın kutbunu bana bildirir misin?" demiş.

"--Filân yerde bir demircidir." demiş.

Gitmiş. Bakmış, adam demir dövüyor.

"--Selâmün aleyküm!"

"--Ve aleyküm selâm..."

Adama sormuş; Kur'an okumasını bilmiyor adam, cahil. "Yâ Rabbi, bu adam nasıl kutup oldu böyle?.." Bu ona zor gelmiş. Meğer adam, çekici kaldırırp indirken; "Yâ Rabbi şu ümmet-i Muhammed'i, insanları cehenneminden koru, yanmasınlar!" dermiş. Bu demirdeki yanıklık acısını görüyor da, "Bu senin kulların yanmasın cehennemde..." diye vururmuş.

Ezan okunurken, müezzin "Allàhu ekber!" dediği vakitte, eli havada bile olsa, öyle dururmuş ezan bitinceye kadar. Allah'ın da hoşuna gitmiş tabii bu hareket. Kutbiyeti ona vermiş. Alamazsın ki, parayla değil ki bu... Allah-u Teàlâ sevecek, o zaman verecek.

Binâen aleyh, Allah korkusunun gönüllere inmesi için ne yapmak lâzım, bilmem artık. Allah'ın ona lütfetsin bize...

Allah-u Teàlâ, kendisinden korkan, kendisine lâyık olmaya çalışan kullarının arasına bizleri de kabul etsin... Bizim kusurumuz, kabahatimiz meydanda... O da fazl ü kerem sahibidir. Lütfederse ne mutlu bize, o demirciye verdiği gibi.

El-Fâtihah...

17. 08. 1975 - İskenderpaşa


HAYIRLI CUMALAR

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

 ************************


http://esadcosankulliyati.com/arsiv/ramuz/r750817.html



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder