Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
Müslümanca yaşamanın tarifnamesi İlmihaldir…
Müslüman’ın hayat nizamı Kur’an’dır. Kur’an’ı da anlayacağımız şekilde ilk anlatan Peygamberimiz’dir. Dolayısıyla sünnete ittiba Peygamber’e itaattir. Peygamber’e itaat Allah’a itaattir. İlm, ilim; hal, ilme istinad eden yaşayış demektir. İlmihal, müceddidlerin Kur’an’dan ve hadis kitaplarından çıkardıkları hükümlerdir; sosyal ilişkiler, ibadetler, iman konularını anlatır.
Mesela fizik öğrenmek isteyene fizik formüllerini yazıp versek hiçbir şey anlamaz. Bu sebepten, fiziği insanlara öğretmek için okullar açmışlar, öğretmenler tayin etmişler, laboratuvarlar kurmuşlar, yardımcı ders kitapları yazmışlar… Her ayet, her hadis bir denklemdir, bir formüldür. İslamiyet’i anlamak için de aynı yolu takip etmek ilme ve akla uygundur. İlmihal, Kur’an, Peygamber, müceddit sırasıyla bize ulaşır. Kur’an’ın ilk tefsiri hadis-i şeriflerdir. Bunları anlamak için fiziğe çalışır gibi çalışmak lazım. Bu yönüyle de ilmihal, Kur’an’ın açıklamasıdır, yardımcı ders kitabıdır. Yani kaynak, mukaddes. Öyleyse oradaki söz de kurtarıcıdır. Her şeyin bozulduğu, karıştığı bu dehşetli âlemde Müslüman ancak ilmihalle kendini koruyabilir.
İnsanın “Acaba nasıl yaşasam ki hayatım İslamiyet’e, akla, mantığa uygun olsun?” sorusunun cevabını aklen bulması mümkün değildir. Çünkü herkesin düşüncesi kendine göredir. İnsan beynini merkez kabul edersek bu merkezden geometrik ifadeyle sonsuz doğrular çıkar. Bu doğruların hangisi İslam’a uygundur ona bakmak lazım. İşte o zaman ilmihali mihenk olarak alırız. Ona uyan fikirler doğrudur. Malum ilmihal evvela iman meselesini izah eder. Yani Amentü’nün altı esasını, İslam’ın beş şartını anlatır; kişinin hem özel hem de içtimai hayatını düzenler.
Mesela evlenmeden evvel yakınlarımın hayatlarını gördüm, tartışmalar çoktu. Evliliğimin ilk günü hanımla oturduk sohbet ettik, bir karar aldık. Ben hanıma dedim ki, “Ne sen benim gibi ol, ne de ben senin gibi olacağım. İkimiz de ilmihale uyacağız.” dedim. O da kabul etti.
İlmihali hayatına uygulayan kahveye gitmez camiye gider, alkol içmez meyve suyu içer, doğruluktan ayrılmaz, hak yemez, hakaret etmez. Biz plaja gitmedik, kokteyl partilere iştirak etmedik, evimize alkollü şeyler sokmadık, tutumlu yaşadık, ayrılmayı hiç düşünmedik; ilmihal ne diyorsa öyle yaptık. Hâlâ devam ediyoruz, çok şükür...
Allah, İslamiyet’i Peygamberimiz vasıtasıyla bize ulaştırmıştır. Yani İslamiyet Allah’ın ilmidir. Dolayısıyla Müslüman’ın hayatı ilmîdir. Sahabe-i kiramın hayatı Kur’an’dan ibaretti. Zaten Kur’an-ı Kerim yaşanmazsa İslamiyet’in ulviyeti anlaşılamaz. Nasıl ki susuz olana su verilmezse ıstırap çeker, aynı şekilde kalbi iman yönünden aç olana da tahkiki iman verilmezse o da sıkıntı çeker. Ancak ilmihale uyan, sırat-ı müstakimde ilerler.
İnsan ya canının istediği gibi yaşayacak veya ilmihale uyacak. Yani hevayla hevesle değil, ilmen yaşayacak. Saadet asrında az kitap, az söz vardı ama çok salih amel vardı. Çünkü, sahabenin kalbinde Peygamberimiz (sas)’in halinin ilmi vardı.
İlim, Allah’ın sıfatıdır; her şeyi yaratan her şeyi bilir. Allah ezeli ve ebedi ilminden bize bir parça vermiş, o da ilmihaldir. Kim söylemiş, kime söylemiş, ne söylemiş sorularına Müslümanca verilecek cevap “Allah ne buyurmuş?” demektir.
Bu dünyada yaşadığımız halimiz, kabirdeki ahvalimizdir. İnsan yaşadığı hal üzere ölecek, öldüğü hal üzere diriltilecektir. Necip Fazıl bunu dizelerinde çok güzel dile getirir: “Yandı kitap dağlarım, ne garip bir hâl oldu, sonunda bana kalan yalnız ilmihâl oldu.”
İnsanları perişanlıktan kurtaran, ‘Ne yapacağız?’ diye şaşkınlığa düşüren hallerden kurtaran ilmihaldir…
Müslümanca yaşamanın tarifnamesi ilmihaldir; mükâfatı cennettir…
İlmihal, İslamiyet’tir; İslamiyet, ilmihaldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder