17 Şubat 2015 Salı

Haftanın Hikayesi: TİTO'DAN TARİHÎ İTİRAFLAR

Haftanın Hikayesi: TİTO'DAN TARİHÎ İTİRAFLAR


Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu bâtıl davasında şöhreti yurt dışına kadar taşmış bir insan olan Salih Gökkaya, hayatının son yıllarında İs­lâm'la müşerref olarak Hakk'a rücû eder. Gökkaya, Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde "Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Josip Broz Tito'nun(1892-1980) şeref misafiri olarak Belgrad'a davet edilir.
 
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde, hayatını komünizme adayan bu ihtiyar lide­rin pişmanlık içinde dudaklarından dökülen şu itiraflar, apayrı bir tarihî kıymet ifade etmektedir:
 
Yoldaş, ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece kor­kunç birşey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün; öl­mek, yok olmak... Toprağa kanşmak ve dönmemek üzere gi­diş... işte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan, sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
 
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyo­rum:
 
Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
 
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir ses­leri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor.
 
İtiraf etmek zorundayım;
 
Ben Allah'a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık. Dinsizlik bir çare değil. Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir Kanun Koyucusu olmalıdır... Bence ölüm de son olmamalıdır...
 
Mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır. Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulüm­ler, şu anda bağazıma düğümlenmiş bir vaziyette...
 
Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beyni­mizi ...
 
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemi­yoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor. Ben bu inancı taşıyorum yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin!
İbrahim Refik “Geçmişten Geleceğe Işıklar”
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder