Mü’minin Mü’mine Yardımı Dua İledir
Dua, hem kulun Allah’la arasındaki alâka ve münasebet adına, hem de Allah’ın (celle celâluhu) kula muamelesi açısından çok önemlidir. Dua eden bir insan, her şeyden önce, Allah ile münasebet ve alakasının şuurunda demektir. Evet, dua için ellerini kaldıran insan, yüceler yücesi bir dergâhla münasebet içinde olduğunun farkına varır.
Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatına baktığımızda da, O’nun bütün hayatını duayla geçirdiğini, duayla oturup duayla kalktığını, gece-gündüz hep Cenâb-ı Hakk’a yalvarıp yakardığını görürüz. O, yatarken, kalkarken, bir bineğe binerken, cihada giderken, insanları karşılarken, bir sıkıntıya maruz kaldığında… hep dua etmiş ve hayatının her anını adeta hep duayla geçirmiştir. Peygamberimizin dualarına bakıldığında da, onların tam yerli yerinde sözler olduğu görülür. Bu sebeple bizler de Efendimizin nurlu beyanlarıyla Rabbimize duada bulunabiliriz.
En Hızlı Kabul olunan Dua
Allah Resûlü, bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “En süratle kabul olan dua, kişinin gıyabında yapılan duadır.” Bediüzzaman Hazretleri de eserlerinin birçok yerinde, “Sabahve akşam duamda dahilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir” gibi ifadelerle bu meselenin hafife alınmaması gerektiğini göstermiştir.
Bazen birilerinden dua talebinde bulunmak alelade bir söz halinde dile getirilebilir. Dolayısıyla bu istek şuursuzca ifade edilebilir. Mesela “Kardeşim bize dua et” ifadesi, ayağa düşürülen sözler kabilinden bir söz hâline gelebilir. Bu açıdan evvela dua talep eden insan bu mevzuda çok samimi olmalı ve hakikaten içinden gelerek dua talebinde bulunmalıdır. Dua isteyen bu düşüncelerle isterken, kendisine dua emanet edilen insan da, vefanın gereği olarak dua etmeyi ihmal etmemelidir. O, böyle bir istek karşısında, gerektiğinde geceleyin kalkmalı, iki rekât namaz kılmalı sonra da ellerini açıp, başka dua edilecek isimlere dua ettikten sonra hiç olmazsa birkaç dakikasını da dua isteyen arkadaşına ayırmalıdır. Böylece kardeşine karşı vefasını ortaya koymuş olur. Çünkü o, bu dakikalarını kendisine ayırabilirdi. Ancak o, kardeşlerine karşı vefa borcunu, onları duasında zikretmek suretiyle yerine getirmiş oluyor.
Mescitte kuşluk namazı da kılındıktan sonra eğer oradan bir yere gidilmeyecekse Efendimiz eve döner ve evde yiyecek bir şey olup olmadığını sorardı. Şayet yiyecek bir şey varsa kahvaltı yapar, yoksa "Öyle ise oruçluyum" der, o günü oruçlu geçirirdi. "Bir şey var" denildiği zamanlarda var olan şey ise genelde süt, hurma veya birkaç dilim kuru arpa ekmeği gibi şeylerdi.
Öğlen: Peygamberimiz öğleden önce bir süre dinlenirdi. Dinimizde buna kaylûle denilmektedir. Daha sonra ashabına gün ortasında öğle namazını kıldırırdı. Kaynaklarımızda düzenli bir şekilde yenilen öğle yemeğinden söz edilmemektedir.
İkindi: İkindi namazını yine mescitte kıldırır, namaz sonrası tesbihatı daha uzun tutardı. Efendimiz'in terk etmediği bir âdeti vardı: Her ikindi namazından sonra hanımlarını dolaşır, onların hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçlarını tespit ederdi. Akşam da sıra hangi hanımında ise, o hanımının odasında diğer bütün hanımları da toplanır, sohbet ederlerdi. Sonra da herkes kendi odasına çekilirdi.
Akşam: Efendimiz, çoğu zaman güneşin batmasından önce akşam namazını beklemeye başlar, ezan okunur okunmaz hemen namaza dururdu. Farz namazdan sonra "Evvâbin" adıyla bilinen namazını kılardı.
Gece: Yatsı namazını kıldırdıktan sonra önemli bir durum yoksa kimseyle konuşmadan dinlenmeye çekilir, uyumaya geçmeden önce dua ederdi. Aişe Validemiz, O'nun yatmadan önce yaptığı dua ve uygulamayı şu şekilde anlatmaktadır: "Allah Resulü her gece yatağına girdiğinde iki elini birleştirir, İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyarak ellerine üfler, sonra da başından başlayarak, vücudunda ulaşabildiği her yere elini sürer ve bunu üç defa tekrar ederdi."
Önemli bir işi olmazsa gece pek dışarı çıkmazdı. Günün son dilimi olan gecelerini de teheccüd başta olmak üzere ibadetle geçirirdi. Teheccüd namazından sonra bir süre dinlenir ve müezzinin nidasıyla sabah namazına kalkardı.
Peygamber Efendimizin Bir Günü Nasıldı?
Sabah: Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) güne sabah namazı ile başlardı. Âmâ bir sahabi olan Abdullah b. Ümmi Mektum'un okuduğu ezanla sabah namazının vakti girer, Efendimiz, odasında sünneti kılar ve farzı kıldırmak üzere mescide çıkardı. Namazdan sonra her gün, güneş belli bir yüksekliğe çıkıncaya kadar ibadet eder, sonra yüzünü ashabına dönerek bağdaş kurar ve ashabıyla sohbet ederdi. Bu sohbetler sırasında gündelik konulardan tarihi hatıralara, rüya tabirlerinden iman hizmetine, sorulara cevap vermekten sıkıntısı olanların sıkıntısını gidermeye varıncaya kadar insanlığın gereği olan birçok mesele konuşulurdu.
Mescitte kuşluk namazı da kılındıktan sonra eğer oradan bir yere gidilmeyecekse Efendimiz eve döner ve evde yiyecek bir şey olup olmadığını sorardı. Şayet yiyecek bir şey varsa kahvaltı yapar, yoksa "Öyle ise oruçluyum" der, o günü oruçlu geçirirdi. "Bir şey var" denildiği zamanlarda var olan şey ise genelde süt, hurma veya birkaç dilim kuru arpa ekmeği gibi şeylerdi.
Öğlen: Peygamberimiz öğleden önce bir süre dinlenirdi. Dinimizde buna kaylûle denilmektedir. Daha sonra ashabına gün ortasında öğle namazını kıldırırdı. Kaynaklarımızda düzenli bir şekilde yenilen öğle yemeğinden söz edilmemektedir.
Gün içerisinde zaman zaman ashabına ziyaretlerde bulunur, gündelik işlerini yapar, devlet başkanı olarak kamuyu ilgilendiren işlere bakar, nazil olan ayetleri vahiy kâtiplerine yazdırır, hemen yerine getirilmesi gereken emirler varsa bunları bir dellal vasıtasıyla halka duyurur ve gelen misafirlerle ilgilenirdi.
İkindi: İkindi namazını yine mescitte kıldırır, namaz sonrası tesbihatı daha uzun tutardı. Efendimiz'in terk etmediği bir âdeti vardı: Her ikindi namazından sonra hanımlarını dolaşır, onların hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçlarını tespit ederdi. Akşam da sıra hangi hanımında ise, o hanımının odasında diğer bütün hanımları da toplanır, sohbet ederlerdi. Sonra da herkes kendi odasına çekilirdi.
Akşam: Efendimiz, çoğu zaman güneşin batmasından önce akşam namazını beklemeye başlar, ezan okunur okunmaz hemen namaza dururdu. Farz namazdan sonra "Evvâbin" adıyla bilinen namazını kılardı.
Gece: Yatsı namazını kıldırdıktan sonra önemli bir durum yoksa kimseyle konuşmadan dinlenmeye çekilir, uyumaya geçmeden önce dua ederdi. Aişe Validemiz, O'nun yatmadan önce yaptığı dua ve uygulamayı şu şekilde anlatmaktadır: "Allah Resulü her gece yatağına girdiğinde iki elini birleştirir, İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyarak ellerine üfler, sonra da başından başlayarak, vücudunda ulaşabildiği her yere elini sürer ve bunu üç defa tekrar ederdi."
Önemli bir işi olmazsa gece pek dışarı çıkmazdı. Günün son dilimi olan gecelerini de teheccüd başta olmak üzere ibadetle geçirirdi. Teheccüd namazından sonra bir süre dinlenir ve müezzinin nidasıyla sabah namazına kalkardı.
http://www.meydangazetesi.com.tr/muminin-mumine-yardimi-dua-iledir-makale,1010.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder