Cemil Tokpınar - “Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam”
Önceki gün asrımızın büyük İslâm âlimi, fikir ve mücadele adamı Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin 56. vefat yıldönümü idi.
Henüz çocukluk ve gençlik yıllarında iken ilim, ibadet ve mücadelede destansı başarılar kazanan Bediüzzaman, bugün cihana yayılan iman ve Kur’an hizmetini olağanüstü zor şartlarda başlatmıştır.
25 yılda 600 bin nüsha
Osmanlı Devleti’nin son, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk yıllarını yaşayan Bediüzzaman, dindarlara olağanüstü zulüm ve baskıların yapıldığı bir dönemde dine hizmet etmeyi başardı.
Onun Risale-i Nur ismini verdiği eserleri yazmaya başladığı yıllarda dinî kurumlar kapatılmış, alfabe değişikliğiyle eski kültürle irtibat koparılmış, tamamen dünya odaklı bir yönetim ve toplum tesis edilmeye çalışılmıştı.
1925’te Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek Van’dan Isparta’nın Barla kazasına sürgün edilen Bediüzzaman, burada özellikle iman esaslarını izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı’nı yazmaya başladı. Kur’an harfleriyle yazılan bu eserler, matbaada bastırmak yasak olduğundan, elle yazılarak çoğaltıldı. Elden ele dolaşan ve ülkenin her tarafına ulaşan bu Risaleler, 25 yılda tam 600 bin nüsha çoğaltıldı.
Risaleleri okuyanlarda muhteşem bir iman aşkı, dine hizmet gayreti, yepyeni bir ahlâk ve fazilet yarışı başlıyordu.
Çile ve ıstırap insanı
Bugün Sulh Ceza Hâkimlikleriyle yapılan haksızlıklar, o zaman İstiklâl Mahkemeleriyle yapılıyordu. İlerleyen yıllarda ülke büyük bir hapishaneye dönmüş, ahlâk ve fazileti savunan ne kadar insan varsa cezalandırılmıştı. Makam, mevki ve maddî imkânları kullanan, maneviyattan mahrum dünyevî hayatı kabul etmeyenleri idam, hapis ve sürgünle cezalandıran yöneticiler, Bediüzzaman Hazretleri’nin hizmetlerini önlemek için olağanüstü zulüm ve baskı uyguladılar.
“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen bu özgürlük âşığını, 35 yıl boyunca gözetim ve denetim altında tuttular.
Eskişehir, Denizli ve Afyon’da toplam 40 ay hapsettiler. Buralarda soğuk, açlık, zehirleme, hücrede tutma gibi işkenceler yaptılar. Bütün bunlara rağmen hapiste bile eser yazmaktan geri durmadı.
Ömür boyu tam 21 defa çok aşırı dozda zehir vererek öldürmek istediler. O durumda bile namaz ve dua ile Rabbine iltica eden Üstad Hazretleri, çok acı çekmekle birlikte Allah’ın lütfuyla ölümden korundu.
O ağır şartlara ve bütün sıkıntılara rağmen ümitsizliğe düşmüyor, talebelerine ümit aşılamaktan geri durmuyordu.
Aksiyon hayat tarzıydı
Said Nursî Hazretleri ilim, iman, ihlâs, takva, dua, ahlâk gibi konularda zirveleştiği gibi, “cihad, tebliğ, hizmet” diye özetleyebileceğimiz aksiyonu hayatının en önemli görevi kabul etmiştir. 14 asırlık İslâmî ilimlerin bir özeti olan Risale-i Nur’u yazmakla yetinmemiş, onun yayılması için muhteşem formüller üretmiştir.
Siyasetle asla ilgilenmemiş, ancak devrin idarecilerine mektup yazarak uyarmaktan ve tavsiyelerde bulunmaktan da çekinmemiştir.
Talebelerini hep iman hizmeti etrafında bir ve kardeş olmaya çağırmış, siyasî tercihler yüzünden bölüp parçalanmaktan da şiddetle sakındırmıştır:
“Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin, ‘El-hubbu fillâhi ve’l-buğzu fillâh’ (Allah için sevmek, Allah için buğzetmek) düstur-u Rahmânî yerine (el-iyazü billâh) ‘El-hubbu fissiyaseti ve’l-buğzu fissiyaset’ (siyaset için sevmek, siyaset için buğzetmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine mânen şerik eylemesin.”
Bediüzzaman, 1878 yılında Bitlis’in Hizan kazasının Nurs köyünde başlayıp 23 Mart 1960’ta Urfa’da sona eren 82 yıllık bereketli ömründe muhteşem hizmetler gerçekleştirmiştir.
Henüz çocukluk ve gençlik yıllarında iken ilim, ibadet ve mücadelede destansı başarılar kazanan Bediüzzaman, bugün cihana yayılan iman ve Kur’an hizmetini olağanüstü zor şartlarda başlatmıştır.
25 yılda 600 bin nüsha
Osmanlı Devleti’nin son, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk yıllarını yaşayan Bediüzzaman, dindarlara olağanüstü zulüm ve baskıların yapıldığı bir dönemde dine hizmet etmeyi başardı.
Onun Risale-i Nur ismini verdiği eserleri yazmaya başladığı yıllarda dinî kurumlar kapatılmış, alfabe değişikliğiyle eski kültürle irtibat koparılmış, tamamen dünya odaklı bir yönetim ve toplum tesis edilmeye çalışılmıştı.
1925’te Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek Van’dan Isparta’nın Barla kazasına sürgün edilen Bediüzzaman, burada özellikle iman esaslarını izah ve ispat eden Risale-i Nur Külliyatı’nı yazmaya başladı. Kur’an harfleriyle yazılan bu eserler, matbaada bastırmak yasak olduğundan, elle yazılarak çoğaltıldı. Elden ele dolaşan ve ülkenin her tarafına ulaşan bu Risaleler, 25 yılda tam 600 bin nüsha çoğaltıldı.
Risaleleri okuyanlarda muhteşem bir iman aşkı, dine hizmet gayreti, yepyeni bir ahlâk ve fazilet yarışı başlıyordu.
Çile ve ıstırap insanı
Bugün Sulh Ceza Hâkimlikleriyle yapılan haksızlıklar, o zaman İstiklâl Mahkemeleriyle yapılıyordu. İlerleyen yıllarda ülke büyük bir hapishaneye dönmüş, ahlâk ve fazileti savunan ne kadar insan varsa cezalandırılmıştı. Makam, mevki ve maddî imkânları kullanan, maneviyattan mahrum dünyevî hayatı kabul etmeyenleri idam, hapis ve sürgünle cezalandıran yöneticiler, Bediüzzaman Hazretleri’nin hizmetlerini önlemek için olağanüstü zulüm ve baskı uyguladılar.
“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen bu özgürlük âşığını, 35 yıl boyunca gözetim ve denetim altında tuttular.
Eskişehir, Denizli ve Afyon’da toplam 40 ay hapsettiler. Buralarda soğuk, açlık, zehirleme, hücrede tutma gibi işkenceler yaptılar. Bütün bunlara rağmen hapiste bile eser yazmaktan geri durmadı.
Ömür boyu tam 21 defa çok aşırı dozda zehir vererek öldürmek istediler. O durumda bile namaz ve dua ile Rabbine iltica eden Üstad Hazretleri, çok acı çekmekle birlikte Allah’ın lütfuyla ölümden korundu.
O ağır şartlara ve bütün sıkıntılara rağmen ümitsizliğe düşmüyor, talebelerine ümit aşılamaktan geri durmuyordu.
Aksiyon hayat tarzıydı
Said Nursî Hazretleri ilim, iman, ihlâs, takva, dua, ahlâk gibi konularda zirveleştiği gibi, “cihad, tebliğ, hizmet” diye özetleyebileceğimiz aksiyonu hayatının en önemli görevi kabul etmiştir. 14 asırlık İslâmî ilimlerin bir özeti olan Risale-i Nur’u yazmakla yetinmemiş, onun yayılması için muhteşem formüller üretmiştir.
Siyasetle asla ilgilenmemiş, ancak devrin idarecilerine mektup yazarak uyarmaktan ve tavsiyelerde bulunmaktan da çekinmemiştir.
Talebelerini hep iman hizmeti etrafında bir ve kardeş olmaya çağırmış, siyasî tercihler yüzünden bölüp parçalanmaktan da şiddetle sakındırmıştır:
“Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin, ‘El-hubbu fillâhi ve’l-buğzu fillâh’ (Allah için sevmek, Allah için buğzetmek) düstur-u Rahmânî yerine (el-iyazü billâh) ‘El-hubbu fissiyaseti ve’l-buğzu fissiyaset’ (siyaset için sevmek, siyaset için buğzetmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine mânen şerik eylemesin.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder