8 Temmuz 2016 Cuma

Göz, bir kudret mucizesi, bir sanat harikasıdır

Göz, bir kudret mucizesi, bir sanat harikasıdır

Göz, bir kudret mucizesi, bir sanat harikasıdır. Bu sanat harikasının sanatkârı Allah’tır. Görüyorsunuz, ilim, fen, teknik, teknolojı bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen gözsüz bir yüze bir göz yapıp ta takamıyor. Takıyor ama taktığına göz demek için bin şahit lazım.

Halbuki Göz Sanatkârı el değdirmeden, araç ve gereç kullanmadan bir “ol” emriyle istediği varlığı en güzel bir şekilde yarattığı gibi, yine bir “ol” emriyle türlü renkte, türlü güzellikte göz yapıyor. Hem de bir yerden getirip takarak değil, bizzat yüzün içinde göz yaratıyor.

Göz sanatkârı göze öyle bir kabiliyet vermiş ki o göz, göz kapaklarını bir kaldırdığı zaman her şeyi bir anda görüyor. Yorulma bilmiyor, bunca görme işini yaparken güçlük çekmiyor. Bu haliyle göz, Allah’ın kudretine ne güzel bir ayna ve ne güzel bir misal oluyor. Allah’ın eserlerinden biri olan güneş de öyle değil mi? Bir doğdu mu bir anda ısısı ve ışığıyla her şeyi kucaklıyor ve yorulmuyor.

Allah bu âlemi ve âlemdeki her şeyi bir anda yaratıyor, yönetiyor. Her muhtacın sesini duyuyor ve ihtiyaçlarını karşılıyor. Göz ve güneş, yorulmadan bir anda sayısız eşyayı görme ve kucaklama alanında tuttuğu gibi, Allah da yorulmadan kâinatı ve içindekileri bir anda yönetimi altında tutuyor. Her şeyle her an ilgisini sürdürüyor. Seslerini dinliyor, ihtiyaçlarını karşılıyor. Neden kâinatın yaratılması ve muhteşem bir düzenle yönetilmesi Allah’a ağır gelmiyor ve yorulmuyor, neden? Çünkü gücü, kudreti sonsuz. Kudreti sonsuz olduğu gibi hikmeti sonsuz, rahmeti sonsuz, adaleti sonsuz…

Göze Allah öyle bir kabiliyet vermiş ki güzele güzel, çirkine çirkin diyor. Güzeli takdir edecek gözü Allah yaratmamış olsaydı güzelin ve güzelliğin ne anlamı kalırdı, hatta güneşin ve şu güzel kâinatın ne anlamı kalırdı. Demek güzeli güzel eden, güneşi güneş eden gözdür. Veysel de bu manayı yakalamışçasına şöyle der:

“Güzelliğin onpar etmez şu bendeki aşk olmazsa
Eğlenecek yer bulaman gönlümdeki köşk olmazsa”

Mecazî aşklara giden yol da, gözden geçmektedir. Görmeyen nasıl âşık olabilirdi ki. Madem ki aşk, görmeye, görme, göze bağlanmış; öyleyse insan da Gözün Sanatkârı’na bağlanmalı, Onun sanatındaki intizamı, uyumu, kudreti, rahmeti, heybeti, hikmeti, merhameti, muhabbeti görmeli, sonsuz bir muhabbetle secdeye kapanmalı, sonsuz aşkını ve sevdasını gözün, gönlün ve kâinatın sanatkârına takdim ve ilan etmeli, Onun “bak” dediğine bakmalı, “bakma” dediğine de bakmamalıdır.

Bu işi başarabilmemiz için Göz Sanatkârı yine bir kolaylık tanımış: Gözün önünde rahat açılıp kapanabilen göz kapaklarını yaratmış. Göz kapakları hem rahat uyumamızı sağlıyor, hem de gözleri kirlerden ve darbelerden koruyor. Allah göz kapaklarını açıp-kapatma işini de bizim irademize bırakmış. Eğer bu kapaklar olmasaydı ve açma-kapama iradesini de bize bırakmamış olsaydı, “Mümin erkeklere ve mümin kadınlara söyle gözlerini harama karşı kapatsınlar” der miydi? Demezdi.

Allah, insana diğer canlılardan farklı olarak hem basar, hem de basîret vermiştir. Basar göz ve gözün görmesidir. Basîret de gönül ve gönlün görmesidir. Eşyayı, insan olsun, hayvan olsun her göz sahibi görür. Ama eşyanın hem kendisini ve hem de sanatkârını yalnız mü’min insan görür. Yani hem basarı ve hem de basireti, diğer bir ifade ile hem gözü ve hem de gönül gözü açık olanlar yani imanı olanlar görür.

Göz, eşyayı görür de gönül, eşyanın yaratıcısını görmezse hem göze yazık olur, hem gönüle. Hem göz nurunu kaybeder, hem gönül.

“İmandır o cevher ki ilahî ne büyüktür/ İmansız olan paslı yürek sinede yüktür”

“Müminin ferasetinden korkun; çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Hadisi müminin hem gözündeki ve hem de gönlündeki nurdan haber verir. Böyle bir imanı taşıyan insan, her yerde Allah’ın nurunu, rahmetinin izini, yüzünü görür. Tam bir şevk, saadet ve sevinçle yaşar. Böyle insanlara da musibetler vız gelir.

Gelse celalinden cefa/ Yahut cemalinden vefa
İkisi de cana safa/ Lütfun da hoş, kahrın da hoş

Miskin Yunus sana kuldur/ İster ağlat, ister güldür
İster yaşat, ister öldür/ Narın da hoş, nurun da hoş

Derler.

Bu tefekkür, bu marifet, bu iman, bu sevinç, bu saadet ve bu bakışla yaşatsın Rabbim hepimizi, evladımızı ve tüm insanlığı.

Dr. Vehbi Karakaş hocamızın kaleminden.

 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder