ANTALYA UÇAĞINDA FİKİR JİMNASTİĞİ
SAĞLAM VÜCUT, SAĞLAM KAFADA BULUNUR!
Antalya uçağındayım. Aldığım davet üzerine Isparta'da bir konferans vermek için gidiyorum. Uçağımız yeterli irtifayı kaydettikten sonra çantamdan kalem ve kâğıt çıkardım. Aklıma gelenleri unutmayayım diye kısa kısa not etmeye başladım.
Yanımdaki genç sordu:
-Bağışlayın ve kusura bakmayın efendim, neler yazdığınızı merak ettim, mahzuru yoksa benimle paylaşır mısınız? Ben de bu meraklı yolcuya:
-Akşam Isparta'da konferansım var, aklıma gelenleri not ettim. Madem arzu ettiniz onlardan bir kısmını sizinle paylaşayım, dedim, Yunus’un mısralarını okumaya başladım:
"Ayak idik, baş olduk, Kuru idik, yaş olduk,
Kanatlandık, kuş olduk, Uçtuk elhamdülillah."
Uçak görmediği ve uçağa binmediği halde böyle derse Yunus, uçağa binen ben, beni uçağa bindiren Allah’a hamd etmezsem, şükretmezsem ayıp olmaz mı, nankörlük olmaz mı?
Bu benim uçağa ilk binişim değil ama, her binişimde bunu düşünürüm. Gördüğünüz gibi şu anda da bunu düşünüyordum. Böylece siz de benim düşüncelerime ortak oldunuz. Allah Teala ne büyük ikram sahibi! Bizi yoktan var etti, bir damla su haline getirdi, anne rahmine gönderdi, dünyaya çıkardı, karada gezdirdi, denizde yüzdürdü, şimdide havada uçurtuyor. Yunus başımızdan geçen bu serüveni işte bu dizelerle özetliyor:
"Ayak idik baş olduk, Kuru idik yaş olduk,
Kanatlandık kuş olduk, Uçtuk elhamdülillah."
Ben de Yunus gibi mazhar olduğumuz nimetleri hatırladım, boş oturacağıma Allah Teala'ya minnet ve şükran borcumu böylece dile getirmeye çalıştım. Uzun mesafeleri, sağlık ve saadet içerisinde geçtiğimiz için de şu mısralar dilimin ucuna geldi:
“Şu karşıki dağları, Meşeleri, bağları,
Sağlık, Safalık ile, Geçtik elhamdülillah.”
Bu sohbetimden yanımda ki yolcu çok memnun kaldı, kısa bir tanışma faslından sonra bir atasözümüzü hatırlattım:
"Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur." derlerdi, dedim, biraz sustum. Yine yanımdaki genç sordu:
-Şimdi bu değişti mi hocam?
Ben:
-Bu değişmedi ama, böyle giderse herhalde ben bunu akşam konferansımda değiştireceğim ve: "Sağlam vücut, sağlam kafada bulunur." diyeceğim, dedim ve izah ettim:
Eğer bir insanın kafası sağlam değilse, yani kafasında sağlam bir tefekkür, sağlam bir iman yoksa, sağlıklı düşünemiyorsa, yani olaylara iman gözlüğü ile bakamıyorsa böyle bir insanın ruhu rahatsızdır, ruhu rahatsız olanın bedeni de rahatsız olur, sağlığı bozulur.
Sevdiklerinden birisini kaybeden adama taziye için gidenler, “Başın sağ olsun” diyorlar. Adamın başında iman yoksa veya imanı sağ değilse böyle bir baş sağ olsa ne olacak? Böyle bir baş, yani imansız bir baş, başa beladır. İmansız bir baş o başı yer, bitirir. Onun için başın sağ olsun, demek yerine Allah’a imanı hatırlatan sözler söylemeliyiz. Mesela hüküm Allah’ındır. Ölümü de, hayatı da yaratan odur. Ölenler, yeni ve ebedi bir dünyaya gidiyorlar. Biz de onların gittiği yere gideceğiz. İmanımız ve salih amellerimiz sayesinde Allah’ın lutfuyla cennette toplanacağız. Hasret ve firkat bitecek, ebedî vuslatın keyfini ve sefasını süreceğiz, diyerek kederlinin imanına kuvvet vermeliyiz. Veya başındaki imanı diriltmeye çalışmalıyız.
Şimdi bedene jimnastik yaptıranlar çok, gayr-i meşru eğlencelerle düşünceyi öldürmeye çalışanlar çok, ama kafaya yani beyne jimnastik yaptıranlar o kadar çok değil. Elinde imkân ve iletişim aracı bulunanlar, düşünceyi öldürenlere değil, düşünce ve inancı, dürüstlük ve güzel ahlakı diriltmeye çalışanlara kuvvet vermeleri gerekir.
Beyne jimnastik yaptırmak lazım. Beynin jimnastiği tefekkürdür. Tefekkür dinimizde ibadettir. Hatta "tefekkür gibi ibadet yoktur." buyrulmuştur. Çünkü tefekkür bize nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve bu dünyaya niçin getirildiğimizi hatırlatır, imanla ve ibadetle yaşama fırsatı verir. Dinin ölçüleriyle yaşatır. Bu da bize iki cihan huzuru kazandırır. Onun içindir ki Kur'an ve Sünnette tefekkür övülmüş ve şiddetle tavsiye edilmiştir. İşte uçakta da bana not aldıran bu tefekkürdür. Tefekkür de ilimle olur, ilim de çok okumaya bağlıdır. Kur'an'ın ilk emri de zaten "oku"dur. Ama sadece İslâm'da önemli olan okumak değildir, asıl önemli olan yaratan ve nimetleriyle bizi kuşatan Allah'ın adıyla okumaktır. Bu konuşmalarımızdan sonra arkadaşım:
-Hocam keşke yolculuğumuz biraz daha fazla olsaydı, dedi, karşılıklı şükran duyguları içinde o Alanya'ya, ben Isparta'ya gitmek üzere vedalaştık.
Uçaktaki beyin fırtınasını konferansımda da sürdürdüm. Beyinlere jimnastik yaptırmaya devam ettim. Kur’an’ın inişinin hangi inkılaplara sebep olduğunu anlattım. Konferans çok hoş, çok akıcı ve feyizli geçti. Dinleyenlerden birçoğu bizzat yanıma gelerek tebriklerini bildirdiler. Dualar ettiler. Onlardan birisinin peşpeşe sıraladığı şu duasını hiç unutamadım:
-Hocam, Allah ağzını bozmasın,
-Hocam, Allah sana aile problemi yaşatmasın,
-Hocam, Allah senin sağlığına ve ömrüne bereket versin,
-Hocam, Allah paranı bol eylesin, hiç paran tükenmesin. Bu dualarıyla beni çok memnun eden dosta sordum:
-Neden özellikle bu dört madde, bu dört dua? Şöyle cevap verdi:
-Hocam, eğer bu çeşit problemlerin olursa sen bu kadar güzel konferanslar veremezsin. Bu problemlerin olmaması için dua ediyorum. Dua ediyorum ki hep bu konferansları vermeye devam edesin.
Ben de ona teşekkür ve dualarımı arz ettim.
Rabbimden de bu mübarek seher vaktinde şunu istedim ve istiyorum:
Allahım! Beni ve sevenlerimi Seni zikreden bir zikirmatik, Sana şükreden bir şükürmatik, Sana bütün varlığı ile teslim olmuş bir itaat ve ibadet makinesi yap. Hep Seni anayım, hep seni anlatayım. Bu yolda tevfikini bana refik eyle. Yaptıklarımı ve yapacaklarımı rızanı kazanmaya vesile eyle. Sen’den, Sevgilinin (sav) yolundan ve Sevdiklerinin zümresinden beni, sevdiklerimi ve sevenlerimi ayırma. Amin.
Dr. Vehbi Karakaş hocamızın kaleminden.
https://www.facebook.com/celal.celik.733/posts/10154442720851178
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder