Ersal Özkan - Eylül ve Sen
Eylül bir başka yakışıyordu Ankara'ya ne bileyim sana bir köy elbisesinin, öğrencilere kitapların, sofiye ölümün yakıştığı gibi...
Eylül bir başka yakışıyordu Ankara'ya güllerin tenine, aşkın diline, ne bileyim secdenin dinime yakıştığı gibi.
Eylül bir başka geliyordu Ankara'ya, yıllar sonra dönüşün, gözlerini saklarken gülüşün gibi.
Eylül bir başka uyuyor Ankara'ya, Hz.Ali'nin düşman ona zarar vermesin diye, Hz Muhammed'in sedirinde uyuması, ne bileyim gözlerinin gözlerimde uyanması gibi…
Eylül bir başka seviyor Ankara'yı; yağmurun toprağı, hüznün aşkı, benim seni uzaktan sevmem gibi
Eylül bir başka konuşuyordu Ankara'yla, yağmurla anlatıyor aşkını, benim sana aşkımı şiirle, suskunluğumla anlattığım gibi
Asırlık paralar, el yazması kitaplar, eski plaklar satılmayı beklerken kaldırımlarda eylül vedaya hazırlanıyor Ankara'dan… Benim sana asırlık susayıp, öpmeden ömrüme pınar olan dudaklarından yusufça, usulca kaçışım gibi…
Eylül bir başka yakışıyordu Ankara'ya, kırmızın sana, oyunların çocuklara, ekmeğin memura, uykusuzluğun, ilhamı kayda alan şaire yakıştığı gibi
Eylül bir başka seviyordu Ankara'yı, annelerin çocuklarını, Hacer'in Hz. İbrahim'i, ermişin tur dağını sevdiği gibi
Ne bileyim ölümsüz aşkların Kâbe'yi… Benim seni sevdiğim gibi
Eylül bir başka anlatıyordu Ankara'yı masalların Kaf dağını, anamın genç yaşta ölen kardeşimi, Akif'in bir destanı anlattığı gibi… Sonra bulutlara alıp götürüyordu Eylül Ankara'yı
Senin Cami önünde omuzlara alıp götürdükleri gibi…
Eylül bir başka örtüyordu Ankara'nın üstünü, nebatın Toroslar'ı, saçlarının omuzlarını örttüğü gibi
Eylül bir başka yakışıyordu Ankara'ya, görgünün Anadolu Kadınına, edebin mahalle aşkına, anlatırken güzelliğini edibin kelamına…
Ne bileyim mimin medeniyete, elifin duruşuna yakıştığı gibi
Asırlık paralar, el yazması kitaplar, eski plaklar satılmayı beklerken kaldırımlarda eylül vedaya hazırlanıyor Ankara'dan… Benim sana asırlık susayıp, öpmeden ömrüme pınar olan dudaklarından yusufça, usulca kaçışım gibi…
Eylül bir başka doğuyordu Anakara sokaklarına, günün ilk ışıklarının sevgilinin tenine
Bulutların çiğ damlası olup, güllerin üstüne
Gözlerinin, gözlerime doğduğu gibi
Eylül bir başka yakışıyordu Ankara'ya
Yalımın ateşe, tülbendin neneme
Saçlarını toplarken, saçlarının kırmızı kurdeleye
Ne bileyim hüznün bana, tebessümün sana yakıştığı gibi
Eylül bir başka dokunuyordu Ankara'ya, gözlerinde asırlık kilimlerin dokunduğu gibi
Ne bileyim yetimliğin küçük çocuklara, yağmur tanelerinin gecekondu evlerine dokunduğu gibi
Ve biz, kuğulu park gözyaşları ile eşlik ederken yağmur damlalarına anonim yalnızlıklar biriktiriyoruz Ankara sokaklarında
Ey hüznün başkenti dün nasıl şımaracak bir babamız olmadığı için erken büyüdük ise
bugün şımaracak bir sevgilimiz olmadığı için ölümlerden ölüm beğeniyoruz.
Aşksız bir ömrün erken ölüm olduğunu bildiğimiz için
güncemize şerh düşüyoruz.
Yetime güldün mü diye sormuşlar
"kapı arkasından şöyle bir sırıttım demiş"
Eylül bir başka düşüyordu Ankara'ya, aşkın yaprak olup dallardan düştüğü gibi
Ne bileyim romatizma sancısının dizlere, ekmek kavgasının yüreklere…
Yüreğimin,yüreğine yağmur olup düştüğü gibi
(ersal Özkan)
https://www.facebook.com/groups/90320692617/10154456090832618/?notif_t=group_activity¬if_id=1473347220548912
çok güzel sözlerle harika şarkı:
https://www.youtube.com/watch?v=IO0Yixvo85g&feature=youtu.be
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder