ADALET
‘Adalet’, sözlükte eğri bir yoldan doğru bir yola yönelmek, eşit ve dengeli olmak, dengede tutmak, dengelemek ve tartmak gibi anlamlara gelir. Bundan dolayı da adaleti resimle ifade etmek gerektiğinde ‘terazi’ resmi kullanılır.
Kavram olarak adalet, ‘davranış ve hükümde doğru olmak, ölçülü hareket etmek, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak, hakkı layık olana vermek, haksızlıktan kaçınmak, herkese eşit davranmak, haklıyı haksızdan ayırmak ve haksıza hak ettiği cezayı, ne eksik ve ne de fazla olmaksızın hak ettiği kadar vermek’ anlamlarına gelmektedir.
Bu özelliği kendisinde taşıyan kimseye de ‘Âdil’ denilir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden (esmaü’l-hüsna) biri de yine bu sıfatı ifade eden ‘Adl’dir.
Ayet-i Kerim’de buyurulur: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun; kendiniz, ana-babanız ve akrabalarınız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. Onlar zengin de olsalar, fakir de olsalar, Allah onlara sizden daha yakındır. Duygularınıza kapılıp adaletten ayrılmayın. Lafı eğer-büker yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [1]
İslâm ahlâkçılarına göre adalet, bireysel ve toplumsal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine uygun yaşamayı sağlayan ahlâki erdem, diye tarif edilmiştir.
Adalet, hem bir ahlâkî erdem, hem hukukî bir kural ve hem de felsefi bir ilke olarak ilk insan ve ilk peygamber zamanından beri bütün dünyada kullanılmakta ve bilinmektedir.
Cenâb-ı Hak âyet-i kerime’de buyurur: “Bundan dolayı insanları tevhid inancına davet et ve emir olunduğun gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma. Ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda Adaleti gerçekleştirmekle emir olundum....” [2]
Buna göre adâlet, başkalarının gelişi-güzel istek ve yönlendirmelerinden etkilenmeyen, istikrarlı bir doğruluk ve ahlâk kurallarına uymakla gerçekleşen ruhsal denge ve ahlâki olgunluktur. İtidal ve adalet kavramlarıyla ifade edilen bu denge ve olgunluğun oluşması sonucu, insanın davranışları da tüm aşırılıklardan uzak olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’e göre adaletin ölçüsü yahut dayanağı hakkaniyettir. Hidayete hak sayesinde ulaşılabileceği gibi adalet de hakka uymakla sağlanır. [3]
Hak, objektif bir kavram ve sabit bir kanun ilkesidir. Bir hak konusunda hüküm verilirken, hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanımayan insanlar için âyette “İşte bunlar zalimlerdir” [4] denilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de hak ve adaletin mutlak olduğu öylesine defalarca vurgulanmıştır ki bizzat Allah (c.c.)’ın ahirette hiçbir haksızlığa fırsat verilmeyecek şekilde adâletle hükmedeceği ve O’nun bu vadinin kesin olduğu bildirilmiştir. “...Onlar azabı görünce pişmanlıklarını açıklarlar, aralarında adâletle hükmedilir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.” [5]
“Kıyamet günü doğru teraziler koyacağız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğramayacaktır. Bir hardal tanesi ağırlığında olsa bile yapılan her ameli ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.” [6]
Cuma namazı hutbesinde, hatiplerin hutbeden inmeden önce okudukları son âyet-i kerime, üç şeyi yapmayı ve üç şeyden de sakınmayı emrediyor: “Allah (c.c.) adâleti, ihsanı (iyiliği ve güzel davranmayı) ve akrabaya (yardım edip) vermeyi emreder; fahşadan (aşırılıktan), kötülükten ve azgınlıktan men eder. Tutasınız diye size öğüt verir.” [7]
Âyetlerde emredilen adaletin kapsamı oldukça geniştir. İnsan hayatının her alanında, davranışlarda, hüküm ve karar vermede, insanların haklarını vermede, sevmede ve ilgi göstermede, yönetim işlerinde ve eğitimde dosdoğru hareket etmek, düzgünce iş yapmak ve herkesin hakkını vermek adalettir.
İslâm, adalet ahlâkını, dini bir emir ve toplumsal düzenin temeli olarak görmüş, adaletle davranan ‘adil’ kimseleri övmüş, adaletten ayrılarak haksızlık yapan ve zulme sapmış olan zalimleri de hem kötülemiş ve hem de can yakıcı bir azapla tehdit etmiştir.
(1)Nisa sûresi, 4/135.
[2] Şûra sûresi, 42/15.
[3] A’raf sûresi, 7/159,181.
[4] Nûr sûresi, 24/48-51.
[5] Yunus sûresi, 10/54-55.
[6] Enbiya sûresi, 21/47.
[7] Nahl sûresi, 16/90.
--
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (müslüman) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir… "
YanıtlaSil(Buhârî, "Mezâlim”, 3; Müslim,