AYIBI ÖRTMEK
Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını örtmek, onları ifşa etmemek, İslâm’ın övdüğü faziletlerden biridir. Bunun karşıtı, başkalarının ayıplarını, kusurlarını araştırıp yaymak ve halk arasında bu insanların saygınlığını yitirmektir ki bu davranış Müslüman için haramdır.
Yüce Allah: “Başkalarının gizli şeylerini araştırmayın, gıybet etmeyin.” (47)
“İyice bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül yaptığı işten sorumludur.”(48)buyurmuştur.
Müminler arasında hayasızlığın yayılmasını isteyenler için dünya ve ahirette acı bir azap vardır.” (49)
Müslüman sürekli olarak kendi hata, eksik ve kusurlarını görüp onları düzeltmek için uğraşmalı ve böylelikle her geçen gün biraz daha kişisel olgunluğa ulaşmanın yollarını aramalıdır. Başkalarının kusurlarını konuşmanın o kişiye hiçbir yararı yoktur. Başkalarının kusurlarını konuşmak, İslâm ahlakında ‘gıybet’ olarak tanımlanmış ve kötü huylardan sayılmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de buyurmuştur ki:
“Her kim ki kardeşinin ayıbını örterse, Allah Teala da dünya ve ahirette onun ayıbını örter.” (50)
“Ey diliyle iman eden ve iman kalplerine girmeyenlerin grubu! Sakın Müslümanları gıybet etmeyiniz. Onların kusurlarını araştırmayınız. Çünkü Müslüman kardeşinin kusurunu araştıran herhangi bir kimsenin kusurunu Cenab-ı Hak araştırır. Allah (c.c.) kimin kusurunu araştırırsa o, evin içinde olsa bile, onu rezil eder.” (51)
İmam Şarani der ki:
‘Ey kardeş, dilini koru ve bil ki insanların yakasını yırtanın yakasını yırtarlar. Sakın bir kardeşinin ayıbını gördüğün zaman, nefsimi unutayım deme. Aksine sana gerekli olan, bunu kendi ayıbını hatırlamaya bir neden olarak görmendir. Çünkü insanların yaratılışı birdir. Başkasının yaptığı bir hatayı senin de yapman mümkündür. Denilmiştir ki, din kardeşini günahından dolayı ayıplayan, kendisi de o günahı işlemeden ölmez.’
İmam Nevevi (r.a.) der ki:
‘Sürekli olarak nefsini kontrol etmeyen ve gözetim altında tutmayan kimse, karşısındaki kardeşinin kusur ve ayıplarıyla uğraşır. Böylelikle kendisinde bulunan büyük kusurları unutur ve kardeşinin önemsiz kusurları dolayısıyla ona hakarete kadar gider ve onu incitir. Bu şekildeki bir hareket de bir azgınlık ve taşkınlık işidir, bir haksızlıktır. Böyle bir tutumdan kurtulup rahata kavuşmak için, önce insan kendi davranışlarını kontrol etmeli ve nefsini düzeltmelidir. Aksi halde zulüm işlemiş olur.’ (52)
Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor:
‘Bir gece Hz Ömer (r.a.) ile birlikte Medine’nin sokaklarında geziyorduk. Biz yürürken ansızın yanan bir ışık gözümüze ilişti. O tarafa doğru gittiğimizde, gürültü yapan ve bağrışan bir grup gördük. Kapıları kilitli idi. Hz. Ömer (r.a.) benim elimden tuttu ve dedi ki:
- Bu evin kimin olduğunu biliyor musun? Ben de:
- Hayır, bilmiyorum ya Emire’l-Müminin, dedim. Ömer (r.a.)
- Bu ev Rabia b. Ümeyye b. Half’in evidir. Onlar şu anda içki içiyorlar. Bu konuda senin görüşün nedir? Ben dedim ki:
- Ey Müminlerin Yöneticisi, Benim görüşüm şudur: Allah (c.c.)’ın bize yasak kılmış olduğu bir fiili şimdi biz yapmak istiyoruz. Çünkü Allah (c.c.) Hücûrat sûresinin 12. ayetinde “sakın tecessüs etmeyin, (yani başkalarının kusurlarını araştırmayın)” buyurmaktadır.
Bunun üzerine Hz Ömer (r.a.) geriye döndü ve onları olduğu gibi bıraktı. (53)
Bişr-i Hafi (k.s.) der ki:
‘Şaşarım o insanın aklına ki, din kardeşini gıyabında çekiştirir de, yüzyüze gelince ona sevdiğini söyler ve onu övmeye başlar. Kim insanların şeref ve onuruyla oynadığı halde, Allah (c.c.)’ın kendisini sevdiğini iddia ederse, kuşkusuz o bir yalancıdır. Çünkü o bir şeytandır, şeytan ise Allah (c.c.)’ın düşmanıdır.’
Müslüman, toplum arasına girip gördüğü her kötü davranışı kendi nefsinde arayıp böyle bir kusurun kendisinde de olup olmadığını kontrol etmelidir. Başkalarının ayıplarında kendi nefsinin ayıplarını görür ve bilir ki, insan yaratılışı nefsin arzularına uyma konusunda birbirine yakındır. Kardeşlerinde gördüğü kötü huyların mutlaka az veya çok şekliyle kendisinde de var olduğunu düşünüp ondan temizlenmeye çalışmalıdır. İnsanlar başkalarında kötü gördükleri şeylerin hepsini kendileri terk etselerdi öğreticilere ihtiyaç kalmazdı. (54)
(47) Hucûrât sûresi, 49/12.
(48) İsrâ sûresi, 17/36.
(49) Nur sûresi, 24/19.
(50) Buhari, Müslim, İbnu Mace.
(51) Ebu Davud.
(52) Edebü’l-Müfred.
(53) İhya, İmam Gazali.
(54) İslâm Ahlâkı, İmam Gazali.
BU YAZI ALINTIDIR.
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder