‘Dostluk’, bir şeyi sevmek, ona yakınlık duymak, onun olmasını istemektir.
‘Dostluk’ kelimesinin Arapça’daki tam karşılığı ‘Meveddet’tir. Konuşma esnasındaki telaffuz farklılığından dolayı ‘Müveddet’ olarak da söylenir.
‘Vedûd’ kelimesi de, mümin kullarını ve kendisini tesbih eden diğer yarattıklarını ‘çok seven’ anlamında Allah (c.c.)’ın güzel isimlerinden biridir.
‘Meveddet’ bu anlamda kız ismi olarak da müslüman çocuklarına konur.
Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor:
“ İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak (onları herkese sevdirecektir).” (192)
Bu konuda şu hadis rivayet edilmiştir:
Allah bir kulu severse Cebrail’e: " Ben onu sevdim, sen de onu sev!’ diye seslenir. Cebrail, gök halkına ünleyerek (Allah’ın buyruğunu) duyurur. Sonra dünya halkının gönüllerine onun sevgisini indirir. İşte Yüce Allah’ın (inanıp yararlı işler yapanlar için Rahman bir sevgi yaratacaktır) sözünün anlamı budur.” (193)
Aile, anne, baba ve çocuk sevgisi her ne kadar bozulması mümkün olmayan bir derecede ise de, zamanla kazanılan vefalı yar ve samimi olarak bağlanan dostluklarda da başka bir güzellik vardır.
Dünyada dostluk olmasaydı herkesin tek başına bir kenara çekilmesi, kimsenin kimseyi tanımaması ve kimse ile konuşmaması gerekirdi. Bu ise insan yaratılışına ters bir durumdur. Çünkü insan konuşup, sohbet edip, birlikte yaşamaya uygun olarak yaratılmıştır. Dünyanın lezzetlerinden biri de dostlarla sohbet ve muhabbet etmek, sevinç ve kederleri paylaşmaktır. ‘Sevinçler paylaşıldıkça artar, kederler paylaşıldıkça azalır’ sözü son derece yerinde bir sözdür. İşte bunun gerçekleşmesi için de dostluklara ihtiyaç vardır.
Hayatta yaşadığımız üzüntü ve kederlerimiz sırasında bize güç ve teselli verecek ve acılarımızı paylaşacak dostlarla muhabbetin yararını ve lezzetini kim inkâr edebilir? Ancak yapacakları sohbetlerinden manevi bir lezzet ve yarar göremeyeceğimiz kişilerin sohbetinde bulunmak ise, boşa vakit geçirmekten ve ömür sermayesini zarar olarak tüketmekten başka bir şey değildir.
Sadık bir dostun bulunması gereğini hisseden ve böyle birisini aramakta olan kişi seçeceği insanı şu ölçülere göre incelemelidir. Kişinin küçüklüğünden beri anne ve babasına nasıl davrandığına bakmak gerekir. Onun çocukluk ve gençlik çağı bilinmiyorsa içinde bulunduğu durum dikkatle incelenmelidir. Eğer o kimse nefsanî arzular peşinde koşuyor, akıl ve ilâhi kanunlara aykırı ne yaptığını bilmeyen bir şekilde dalıp gitmişse böyle bir kişiyi özverili dost bilip bundan sadakat ve bağlılık beklememelidir.
Bu yolla kişinin gerçek yüzünü öğrenmek mümkün olmazsa: “Kişi dostunun dini üzeredir. (Bir kişi hakkında hükme varmak için) sizden biriniz (o halde) o kişinin dost (arkadaş) olduğu insan (lar)a baksın.” Hadis-i şerifinin tavsiyesine uymak gerekir. Yani o kişinin dost ve arkadaşlarına bakılır. Onların hal ve hareketleri kontrol edilir, onlarla olan ilişkilerine bakılır. Eğer onlarla olan sözlerini ve ahitlerini yerine getiren, haklarını gözeten bir kişi olduğu ortaya çıkarsa dostluk yapmaya uygun birisi olduğu anlaşılır.
Bu dünyada dostluk ve sadakat elbisesine bürünmüş nice kurtlar ve dost görünümünde nice düşmanlar vardır. Böyle yılan huylu ve şeytan ruhlu kimselerden olabildiğince korunmak gerekir. Çünkü bu tür insanlar, yalnızca insanın dünya varlıklarını değil din ve ahiretini bile yağma ederler.
Ahlâk bilginlerine göre dostluk iki türlüdür:
1. Tam bir sadakatle, hiçbir şahsi çıkar gözetmeksizin yapılan dostluk.
2. Çıkar kazanmak veya bir zarardan kurtulmak için yapılan dostluk.
Birinciler her halde güvene layık olurlar. Ama sadakat özelliğini yarar elde etmeye veya bir zarardan kurtulmaya araş yapan ikinciler, güvene layık olamazlar. Bazen de dostluk, hem hal ve davranış ve hem de fikir ilişkileri ile ortaya çıkar. Bu tür dostluklar bazen ciddi dostluklara geçerse de çoğunlukla var olması o hal ve fikirlerin devamına tabidir. Bir fayda veya zevkin son bulması ile bozulur. Ama görüş birliği ve taraftarlıktan doğacak dostluklar ise meclis kapısının iç tarafında kalır.
“ Dostunun uğradığı musibet ve bela karşısında feryat etmek sabretmekten; kendine isabet eden bir musibete karşı ise sabretmek feryat etmekten daha güzeldir.” Sözü sadık olan dostun her yönden kendi nefsine tercih olunmak, dostluğun ve mürüvvetin şartı olduğunu anlatmak üzere söylenmiş düşünen insan sözlerindendir.
Samimiyet ve kalp temizliğine sahip olan dost kalpten tepki göstermez ve düşmanlık beslemez. Bazen gücenip, alınganlık gösterse de bunun etkisi saf su üzerine yazılmış yazı gibi çok uzun sürmez.
Şurası da unutulmamalıdır ki, her görüşülen insanla dostluk bağı kurmaya çalışmak, doğru değildir. Çünkü bunun yönetimi ve gerçekleşmesi oldukça zordur. Çok sayıda dost ile görüşeceğim diye koşan kimse yorulur, bunu tam olarak başaramaz. Zaman içinde eski dostlarını ihmal edeceği için onların bir kısmını kaybettiğini görür. Bunun için çok iyi seçim yapmak gerekir. (194)
Dost Edinilecek Kimsede Aranacak Özellikler
Dost edinilecek kimsede aşağıdaki özelliklerin bulunmasına dikkat edilir:
Dostun akıllı, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmasını bilen deneyimli kimse olması gerekir. Zira akılsız kimsenin dostluk ve arkadaşlığından hayır gelmez. Onunla geçen zaman boşuna kaybedilmiş demektir.
Kötü ahlâklı kimseden zarardan başka bir şey beklenemez. Çünkü Peygamber (s.a.v.) : “ İyi ahlâklı kimselerin yanına varmak güzel kokular satan bir kimsenin yanına varmak gibidir. Ya koku alırsın, yahut o sana koku sürer veya güzel kokulardan gönlün ruhun açılır, ferahlık duyarsın. Kötü kimselerin yanına varmak da, körük çeken kimsenin yanına varmak gibidir ki, ya kıvılcım sıçrar üstünü yakar veya oranın isi pası seni rahatsız eder.” buyurarak , iyi ahlâklı insanlardan her zaman iyilik; kötü ahlaklı insanlardan da mutlaka kötülük geleceğini beyan buyurmuşlardır.
Günahları işlemekte direnen kimsede Allah (c.c.) korkusu kalmaz. Böyle kimseler, nefis ve şeytanın esiri olduklarından şekilden şekle girer, kişiliklerini kaybederler. Arkadaşı ve dostu fasık veya facir olan kimse de onun işlediği günahlarda yanında olacağından, artık işlenen o kötülüklere kendisi de alışmaya başlar ve onları normal görür ve böylece kendi ayağı da kaymış olur. Onun için böyle kimselerden hayır gelmeyeceğinden onlarla dostluk kurmak doğru değildir.
Sapık inançlara ve düşüncelere sahip kimsenin dostluğundan hayır gelmez.
Olabildiğince bu kimselerden de uzak durmak gerekir.
Dünyaya hırs ve aç gözlülükle bağlanan kimse, kendi çıkarları için her türlü kötülüğü yapabilir, dostunu yarı yolda bırakabilir. Böyle kimseler, dostları için asla özveride bulunmayı ve onlara yardımcı olmayı düşünmezler. (195)
Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor:
" Ey inananlar, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Elçiyi ve sizi (yurdunuzdan) çıkardıkları halde siz onlara sevgi iletiyorsunuz. Benim yolumda cihad etmek ve benim rızamı kazanmak için (yurdunuzdan) çıktığınız halde içinizde onlara sevgi (mi) besliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” (196)
Bu ayette açıkça görüldüğü gibi, Allah (c.c.), müslümanların kendilerinin ve Allah (c.c.)’ın düşmanlarını dost edinmeleri ve onlara karşı sevgi beslemelerini yasaklamış ve böyle bir yanlışa düşenlerin doğru yoldan saptığını bildirmiştir. Bu uluslarası ilişkilerde önemli bir konudur. Dostluk ve sevgi ile ticari ve ekonomik işbirliği veya alış-verişi birbirine karıştırmamak gerekir. Müslümanlar ehl-i kitap (Hristiyan ve Yahudiler) ile alış-veriş yapabileceği gibi başka dinlere mensup insanlarla da alış-veriş yapabilirler. Ancak bütün bunlar, onların dost edinilemezler.
İmam Gazali (r.a.) der ki:
‘ Bütün insanların hikayesi ağaçlara, otlara benzer: Bazı ağaç ve otlar vardır ki, meyvesi yoktur ama gölgesinden yararlanılır. Kimi insanlar da bunlara benzer ki onların yanlı dünyalarından yararlanılır, ahirete yararları yoktur.
Kimi ağaçlar ve otlar vardır ki, gölgesi yoktur ama meyvesi vardır. Bunun gibi kimi insanların dünyasından yaralanılmayıp ahirete yönelik olarak onlardan yararlanılır.
Kimi ağaç ve otlar vardır ki, hem gölgesi ve hem de meyvesi vardır, yararlanılır. Bunun gibi, kimi insanların hem dünyasından ve hem de ahirete ait işlerinden yararlanılır.
Kimi ağaç ve otlar vardır ki, ne gölgesi ne de meyvesi vardır. Hiçbir yararı olmadığı gibi zararları da görülür. Buna benzer kimi insanların da ne dünyasından ve ne de ahiretinden yararlanılmadığı gibi zararlarından başka bir şey görülmez.’ (197)
1. Dost ve arkadaş olduğu kimsenin, adını, babasının, ailesinin, şehrinin, mahallesinin adlarını sormak, onu yakından tanımak.
2. Sevdiği kimseye, sevdiğini bildirmek.
Ashab-ı Kiram ((r.a.)’dan bir zat Peygamber (s.a.v.)’e gelerek dedi ki:
- Falan kişiyi çok seviyorum. Resûlullah (s.a.v.) ona sordu:
- Peki bu sevgini kendisine bildirdin mi?
- Hayır, bildirmedim, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) buyurdu.
“Ona git, kendisini sevdiğini bildir.” Sahabi gidip sevdiği kimseye sevgisini
bildirdi. O da ‘Ben de seni seviyorum, sana karşı muhabbet duyuyorum.’ dedi.
Hemen geri gelip durumu Resûlullah (s.a.v.)’e anlatınca şöyle buyurdu:
“Sen, sevdiğin kimse ile olacaksın. Bunun karşılığında beklediğin sevap da kesinlikle senindir.”
3. Sevdiği kimsenin yüzüne güleryüzle bakmak.
4. Sevdiği kimseyi ziyaret etmek. Ziyaretin sıklığı veya ziyaret edilecek yerin en uygunu seçilmelidir. Çok sık yapılan veya uygun yer seçilmeden yapılan ziyaretler karşıdaki kimsede isteksizlik doğuracağı gibi arası çok açılan ziyaretler nedeniyle de dostlar arasına uzaklık gelebilir. Uygun yer ve zamanda yapılan ziyaretler, dostlar ve insanlar arasında sevginin ve dostluğun kurulmasına ve gelişmesine yardımcı olur.
5. Yapılan ziyaretten sevap beklemek.
6. Ziyaretine gelen dostuna elinden geldiğince ikram etmek.
7. Ziyaretine gelen arkadaşının hizmetinde bulunmak.
8. Dostlar arasında gerçekleşen ikram ve hediyeleri geri çevirmemek.
9. Hazırda bulunan yiyecek ve içecekleri hiçbir külfete katlanmadan dostuna ikram etmek.
10. Dostunun ziyaretine giderken uygun giyim ve kuşam ile gitmek.
11. Dostunun kendisine yaptığı ikramı hoş karşılamak, değerli bulmak.
12. Arkadaşına yapılan ikram ve hediyeleri gözünde büyütmemelidir.
13. Sevdiği arkadaşının düşmanlarına sevgi göstermemelidir.
14. Arkadaş öldükten sonra, onun yakınları ile ilgiyi kesmemelidir.
15. Bir kimseyi sevmek veya ondan uzaklaşmak istediği zaman, daha sonra pişman olmamsı için, doğrulukları ve deneyimleri ile bilinen akıllı kimselere danışmalıdır. (198)
(192) Meryem sûresi, 19/96.
(193) Buhari, Edeb,41; Müslim, Birr,157.
(194) Tasvîr-i Ahlâk, A. Rıfat.
(195) İslâm Ahlâkı ve Seleften Örnekler, O. Karabulut.
(196) Mümtehine sûresi, 60/1.
(197) İhya, İmam Gazali.
(198) Mecmau’l-Adab, Sûfi Zade.
KAYNAK:BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALIMMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=563
--
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder