4 Ekim 2016 Salı

BARIŞ

BARIŞ
 

‘Barış’, uzlaşma, sulh, savaştan sonra silah bırakma, savaşsızlık hali demektir. ‘Sulh’ kelimesiyle aynı anlamdadır. Zıddı ide ‘Savaş, harp’tir.

 

İslâm’ın hedefi, önce Müslümanlar arasında ve sonra da bütün insanlar arasında geçimsizlikleri, çekişmeleri, küskünlükleri ve bütün dünyanın sıkıntılarını yok etmek, aralarında barış, birlik ve dayanışmayı sağlamaktır.

 

Bunun için Allah (c.c.) “Kuşkusuz müminler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını bulunuz ve Allah’tan korkunuz ki felah bulasınız.” [62] ayeti ile Müslümanları birbirine kardeş yaparak bağlamıştır.

 

Rehberimiz Peygamber (s.a.v.)’in en güzel ahlâkından biri de, hiç kimseye darılmaması, kimseyle çekişmemesi, hiç kimseye küsmemesi ve uzun süre küs duranları da sevmemesidir. İnsan hataları sonucu olarak müslümanların birbirlerinden huzursuzluk ve küskünlüklerini haber alır almaz hemen işlerini bırakır ve onların aralarına girerek bu problemi çözer ve onları birbirine yaklaştırarak barıştırırdı.

 

Kuba halkı birbirleriyle kavga etmişler, hatta birbirlerini taşlamışlardı. Peygamber (s.a.v.) bunu duyar duymaz, Müslümanları barıştırmak için derhal oraya gitmişti. [63]

 

Peygamber (s.a.v.) buyurdu: “Birbirinize buğz etmeyiniz, bir diğerinizi kıskanmayınız, birbirinize arka çevirip alakanızı kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, hepiniz kardeş olun. Bir müslümanın diğer bir Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs kalması ve selam vermemesi helal olmaz.” [64]

 

“Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır; Allah’a ortak koşmayan her kul için mağfiret olunur. Yalnız kendisi ile kardeşi arasında kin ve düşmanlık bulunan kimse bunun dışındadır. Meleklere hitaben: ‘Siz bunları birbiriyle sulh oluncaya kadar erteleyiniz, evet bunları bir diğeriyle barışıp sevinceye kadar bırakınız.” buyurulur. [65]

 

İşte dünya hayatında çeşitli nedenlerle birbirine darılan, araları açılıp küskün olan müminlerin arasına girip onların aralarını bulup barıştırmak diğer müminlerin dini, ahlâki görevlerindendir. İslâm toplumu, ‘dökme kurşun ile birbirine kenetlenmiş kayalardan oluşan bir bina’ gibidir. Bu kadar sağlam bir toplum yapısı hedefleyen bir dinin bireylerinin elbette birbirine küs durması ve birbirinden kopuk bir tarzda yaşamaları elbette düşünülemez.

 

İslâm toplumu içinde birliğin ve kardeşliğin korunması için bozucu unsurlardan kaçınmak gerekir. Çünkü ahlâkı bozuk, yüzü dost, özü düşman olan kimselerle sıkı dost olmak, insanın kendi ahlâkını bozacağı gibi kardeşler arasındaki dirlik ve düzeni de çürütmeye başlar. Bozuk karakterli kişilerle dost olanlar, ahirette yaptıklarına pişman olurlar.

 

“O gün zalim, ellerini ısırıp ‘nolaydı keşke ben Peygamber ile beraber bir yol edinseydim’ der. Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım. O beni, bana gelen Zikir’den saptırdı. Zaten şeytan, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır.” [66]

 

Bu ayet, müslümanların, müslüman olmayan toplumlarla ilişkileri konusunda iki prensip getirmiştir:

1.  Müslüman olmayanlarla ilişki kurarken daima ihtiyatlı olmak, onlara fazla güvenmemek, yalnız samimi müslümanları gerçek dost bilmek.

 

2.  Şartların gerektirdiği durumlarda şerlerinden korunmak için onlarla iyi geçinmek, fakat onları baş tacı etmemek.

 

Müfessirlere göre bu ayet, müslümanların, kafirlerle dost olmalarını yasakladığı gibi, onlarla ortak pakt kurmalarını da yasaklamıştır. Müslümanların kafirlere sır vermeleri de caiz değildir.

 

Kur’an-ı Kerim, müslümanlara düşman olmayan, onlarla savaşmayan,  müslümanların dinine saygılı olan, onların haklarına saldırmayan tarafsız kimselerle iyi geçinmeyi öğütlemektedir. Sıkı dost tutulmaları yasaklananlar, müslümanların düşmanı olan kimselerdir. Onlarla sıkı dost olup müslümanların sırlarını onlara açmak, müslümanların stratejik durumlarını zayıflatır.

 

Müslümanlar ilk zamanlar müşriklerle savaş halindeydiler. İslâm’ın karşısında bir tutum alan yahudiler de İslâm’ı yıkmak ve gelişimini engellemek için fırsat kolluyorlardı. Bundan dolayı kuvvetli durumda olduklarını hissettikleri anda Hz. Peygamber (s.a.v.) ile yaptıkları anlaşmaları bozuyor ve müşriklerle ortak hareket ediyorlardı. İşte böyle aleyhlerine bir sonuç doğuracak durumlarda müslümanların, inkarcılar toplumu ile dost olmaları yasaklanmıştır.

 

Müslümanlar yeryüzünde barışın, huzurun hakim olması için gayret etmelerine rağmen, düşmanlarının kendilerine saldırmaları ve haklarını gasbetmeleri ve yeryüzünde zulüm yapmaları halinde artık Müslümanlara durmak ve zillet yoktur. O andan itibaren düşmanla savaşın ve ardından barışın yeniden kurulması için gerekli bütün eğitim ve hazırlıklar yapılacak ve barış zorla da olsa yine Müslümanların eliyle sağlanacaktır.



[62] Hucûrat sûresi,  49/10.
[63] Buhari, Sulh.
[64] Buhari ve Müslim.
(65 ) Furkan sûresi, 25/27-29.
(66)
 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN AINMIŞTIR:

KAYNAK:http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=544
 

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder