AZİM
‘Azim’, ısrarla istemek, kastetmek, kesin karar vermek; kesin karar, irade ve sabır gibi anlamlara gelmektedir.
Azim, Kur’an-ı Kerim’de, iyilikte sebat etmek, kararlılık ve kesin karar vermek anlamlarında toplam dokuz âyette geçmektedir. Bunların üçü şöyledir:
“ Eğer sabreder ve takva yoluna gider, sakınırsanız, işte bu azm olunacak işlerdendir.” [55]
“Üstün irade sahibi peygamberler gibi sabret ve onlar hakkında hemen azap olunmalarını isteme! ..” [56]
“..Yapacağın işlerde onlarla (mü’minler) müşavere et (onlara danış), kesin karar verdikten sonra da artık Allah’a tevekkül et; çünkü Allah mütevekkil olanları sever.” [57]
Hadis-i şeriflerde de yine kararlılık, sabır, niyet, hayırlı iş ve farz gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Bedir savaşında üçyüz, malzemesiz ve silahsız Müslüman, bin kişilik silahlı ve tam donanımlı müşrik ordusuyla savaşa tutuşmuştu. Böyle bir anda Müslümanlar Resûlullah (s.a.v.)’in çevresinde toplandılar. Buna rağmen peygamberliğin sarsılmaz azim ve kararlılığı dağ gibi yerinde ve sapasağlam duruyordu. Aynı azim ve kararlılığı O’nun bütün hayatında görüyoruz.
Bir işin öncesindeki düşünmeler, o işi şu veya bu şekilde yapmak konusunda bir karara ulaşılırsa bundan azim, ulaşılmazsa tereddüt ve şaşkınlık doğar. İslâm düşünürleri dini ve ahlâki davranışlar için, zihinde tasarlanmalarından başlamak üzere, fiilen gerçekleşinceye kadar bir takım dönemler kabul ederler. Gazzâli bunları, hadis-i nefs (fiilin zihinde doğması), tabii ilgi, hüküm, azim veya kasıt, amel şeklinde sıralamış ve incelemiştir. İlk üç aşamada henüz kesin bir karar ve niyet bulunmadığı ve bunlar irade dışı olduğu için insan bu aşamalarda bundan sorumlu tutulamaz. Azim aynı zamanda niyet ve kasıt aşaması olduğundan insanın sorumluluğu bu noktada başlar. Buna göre kötü bir işe azmetmekle birlikte iyi niyete dayanmayan bir sebeple bu işi yapmayan veya yapamayan kişi azminden dolayı sorumludur. Ancak Allah (c.c.) korkusu ve günah endişesi gibi dini ve ahlâki faktörlerle kötülük yapma kararından dönmek de yeni bir azimdir ve böyle bir kimse önceki azminden dolayı sorumlu değildir.
Kur’an-ı Kerim’de namaz, iyiliği emir, kötülükten sakındırma, sabır, takva, bağışlamak gibi ameller, kararlılıkla yapılması ve sürdürülmesi gereken ameller olarak tanıtılır:
“Yavrum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.” [58]
Tasavvufta ise azim, Hakk’ın yoluna giren tasavvuf yolcusunun bu yolda ayak bağı olan her şeyi söküp atmasına, ne kadar zor ve acı olursa olsun bu yolda kendisine yardımcı olan ve rehberlik eden her şeyle uyum halinde olmasına denir.
Azim, bütün maddi-manevi, bedeni ve ruhi kuvvetleri toplayıp hedefe yöneltmektir. [59]
“O halde sen de, azim sahibi elçilerin sabrettikleri gibi sabret..” [60]
Kur’an-ı Kerim’de anılan ‘Azim sahibi Elçiler’ kararlı, sabırlı, davaları uğrunda yılmadan mücadele veren peygamberler demektir. Bütün peygamberler azim sahibidirler.
Azim sahibi olmanın yolu, yapacağı iş konusunda kararsızlık içine düştüğü zaman, konunun her yönünü araştırıp, bilen kimselerle istişarelerini tamamladıktan sonra en uygun gördüğü yönde kararını vermek, bundan sonra kararsızlık geçirmemek ve bundan sonra Allah (c.c.)’a tevekkül ederek uygulamaya geçmektir. Bütün işlerde bu yol izlendiği takdirde kararsızlık huyu da bırakılmış olur.
Müslüman kimse, Cenab-ı Hak şöyle bir servet verirse ben onun şu kadarını hayırlara harcayacağım, dediğinde ve buna benzer bütün yapacağı işlerdeki azminde sadakatini göstermelidir. Bunlarda göstereceği zaaf, azminde sadakatsizliğe işarettir. Örneğin, Allah (c.c.) bana biraz para verirse hemen hacca gideceğim, diye azmeden Müslüman, bunu çeşitli nedenlerle ertelerse, azminde sadakatsizlik etmiş olur. [61]
[55] Âl-i İmrân sûresi, 3/186.
[56] Ahkâf sûresi, 46/35.
[57] Âl-i İmrân sûresi, 3/159.
[58] Lokman sûresi, 31/17.
[59] Diyânet İslâm Ansiklopedisi.
[60] Ahkaf sûresi, 46/35.
[61] Tasavvufi Ahlâk, M. Z. Kotku.
ALINTIDIR:Bu yazı http://www.islamahlaki.
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder