NANKÖRLER DÜNE DEĞİL BUGÜNE BAKARLAR...
Hak dostu Mâruf-i Kerhî Hazretleri’nin şu hâli ne kadar ibretlidir:
Mâruf-i Kerhî Hazretleri, ölmek üzere olan bir hastayı evinde misâfir eder ve onun bütün hizmetini görür.
Hasta ise, ıztırâbının şiddetiyle gece-gündüz inleyip kendisi bir an bile uyuyamadığı gibi, feryatlarıyla hâne halkından da hiç kimseyi uyutmaz. Üstelik gittikçe huysuzlaşır ve evdekileri ağır sözleriyle rahatsız eder.
Nihâyet onun huysuzluklarına dayanamayan evdekiler, birer-ikişer başka yerlere kaçarlar. Evde Mâruf-i Kerhî ile hanımından başka kimse kalmaz.
Mâruf-i Kerhî Hazretleri, geceleri de uyumayıp hastanın ihtiyaçlarını gidermeye devam eder.
Ancak bir gün uykusuzluğu dayanılmaz noktaya varır ve gayr-i ihtiyârî uyuyuverir.
Bunu gören gâfil hasta, kendisine şefkatle kucak açan zâta teşekkür edeceği yerde nankörce söylenmeye başlar:
“–Bu nasıl derviş böyle! Zaten bu gibilerin zâhirde adları-sanları var; hakîkatte ise riyâcıdırlar. Başkalarına takvâyı emreder, kendileri yapmazlar. İşte bu adam da benim hâlimi düşünmeden uyuyor. Karnını doyurup uykuya dalan kimse, sabaha kadar gözlerini yummayan bîçâre hastanın hâlinden ne anlar!..”
Mâruf-i Kerhî, işittiği bu acı sözlere de sabreder. Lâkin hanımı daha fazla dayanamayıp ona, bu nankör hastayı artık evden göndermesini söyler. Mâruf-i Kerhî Hazretleri ise, mütebessim bir çehreyle şöyle buyurur:
“– Ey hanım! Onun söylediği sözler seni niye incitir ki? Bağırmış ise bana bağırmış; terbiyesizlik etmişse bana etmiştir. Onun nâhoş görünen sözleri, bana hep hoş gelir. Görüyorsun ki, o dâimî bir ıztırap içinde. Baksana; zavallı bir nefes bile uyuyamıyor. Hem bilesin ki asıl hüner, asıl şefkat ve merhamet, böyle kimselerin cefâsına katlanabilmektir…”
Bu kıssayı Bostan adlı eserinde nakleden Şeyh Sâdî, şu nasîhatte bulunur:
“Muhabbetle dolan kalp, affedici olur. Eğer sen, yalnız kuru bir sûretten ibâret olursan, öldüğün zaman cismin gibi isminle de ölürsün. Eğer kerem sahibi ve ehl-i hizmet olursan, ömrün, cese¬dinden sonra da fedâkârlığın ve gönüllere girdiğin kadarıyla devam eder.
Görmez misin ki, Kerh şehrinde birçok türbe var. Fakat Mâruf-i Kerhî’nin türbesinden daha mâruf ve ziyâretçisi bol olanı yoktur.”
Hak dostu Mâruf-i Kerhî Hazretleri’nin şu hâli ne kadar ibretlidir:
Mâruf-i Kerhî Hazretleri, ölmek üzere olan bir hastayı evinde misâfir eder ve onun bütün hizmetini görür.
Hasta ise, ıztırâbının şiddetiyle gece-gündüz inleyip kendisi bir an bile uyuyamadığı gibi, feryatlarıyla hâne halkından da hiç kimseyi uyutmaz. Üstelik gittikçe huysuzlaşır ve evdekileri ağır sözleriyle rahatsız eder.
Nihâyet onun huysuzluklarına dayanamayan evdekiler, birer-ikişer başka yerlere kaçarlar. Evde Mâruf-i Kerhî ile hanımından başka kimse kalmaz.
Mâruf-i Kerhî Hazretleri, geceleri de uyumayıp hastanın ihtiyaçlarını gidermeye devam eder.
Ancak bir gün uykusuzluğu dayanılmaz noktaya varır ve gayr-i ihtiyârî uyuyuverir.
Bunu gören gâfil hasta, kendisine şefkatle kucak açan zâta teşekkür edeceği yerde nankörce söylenmeye başlar:
“–Bu nasıl derviş böyle! Zaten bu gibilerin zâhirde adları-sanları var; hakîkatte ise riyâcıdırlar. Başkalarına takvâyı emreder, kendileri yapmazlar. İşte bu adam da benim hâlimi düşünmeden uyuyor. Karnını doyurup uykuya dalan kimse, sabaha kadar gözlerini yummayan bîçâre hastanın hâlinden ne anlar!..”
Mâruf-i Kerhî, işittiği bu acı sözlere de sabreder. Lâkin hanımı daha fazla dayanamayıp ona, bu nankör hastayı artık evden göndermesini söyler. Mâruf-i Kerhî Hazretleri ise, mütebessim bir çehreyle şöyle buyurur:
“– Ey hanım! Onun söylediği sözler seni niye incitir ki? Bağırmış ise bana bağırmış; terbiyesizlik etmişse bana etmiştir. Onun nâhoş görünen sözleri, bana hep hoş gelir. Görüyorsun ki, o dâimî bir ıztırap içinde. Baksana; zavallı bir nefes bile uyuyamıyor. Hem bilesin ki asıl hüner, asıl şefkat ve merhamet, böyle kimselerin cefâsına katlanabilmektir…”
Bu kıssayı Bostan adlı eserinde nakleden Şeyh Sâdî, şu nasîhatte bulunur:
“Muhabbetle dolan kalp, affedici olur. Eğer sen, yalnız kuru bir sûretten ibâret olursan, öldüğün zaman cismin gibi isminle de ölürsün. Eğer kerem sahibi ve ehl-i hizmet olursan, ömrün, cese¬dinden sonra da fedâkârlığın ve gönüllere girdiğin kadarıyla devam eder.
Görmez misin ki, Kerh şehrinde birçok türbe var. Fakat Mâruf-i Kerhî’nin türbesinden daha mâruf ve ziyâretçisi bol olanı yoktur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder