MUALLİM Mİ VE MÜELLİM Mİ?
Rahmetli Seyyid Ahmet Arvasî’nin başından geçen hatıra:
Ahmet Bey 60'lı yıllarda Ağrı'nın Molla Şemdin köyüne ilkokul öğretmeni olarak tayin edilir. Başta muhtar Ömer bey olmak üzere köyün ileri gelenleri kendisini karşılarlar. Kalacağı eve yerleştirirler. Her türlü ihtiyacı karşılanır.
Fakat bir şey dikkatini çeker. Köylüler hitap ederken kelimenin üzerine basa basa "Müellim Bey!" derler. Ahmet Bey "muallim" kelimesini telaffuzda zorlandıkları için... "Müellim" dediklerini düşünür.
Kısa zamanda köylüyle kaynaşır. Köy odalarında ve evlerdeki sohbetlere katılır. Onlarla camiye gider. Düğünlerinde bulunur, bayramları kutlarlar.
Köylüden kopuk öğretmen değil, onlardan biri haline gelir. Kendilerine tepeden bakmayan, onlarla oturup kalkan, sevinçlerini paylaşan, dertlerine ortak olan bu genç öğretmeni köylüler bağırlarına basarlar.
İş bu noktaya gelince kendisine söz birliğiyle "Muallim bey" diye hitap etmeye başlarlar. Bu durum Ahmet Bey"in dikkatinden kaçmaz. Merakını gidermek için muhtara sorar. Muhtar Ömer günlerdir bu sorunun sorulmasını bekliyordur zaten.
Ağır ağır konuşmaya başlar "Evet Muallim Bey! Sana Önceleri 'Müellim' dememizin önemli bir sebebi vardı:
Bugüne kadar köyümüze gelen öğretmenler hep bizden uzak kaldılar. Bizim dünyamıza giremediler. Onların ayrı dünyaları vardı, bizimle ilgisi olmayan, Avrupa'dan ithal kimseler gibiydiler.
İnanç ve yaşayışımıza ters hayat tarzları vardı Hatta değerlerimizle alay da ediyorlardı. Ne aramıza katılır ne de camimizin yolunu bilirlerdi. Hal böyle olunca bizler çok üzülürdük, müteellim olurduk.
Bunun için onlara 'elem, sıkıntı veren' mânâsında 'müellim' diyorduk.
Onlar bu kelimenin manâsını bilmedikleri için bu hitabımızı telâffuz hatası zannediyorlardı. İlk günler seni de onlardan zannettik. Bunun için 'Müellim' dedik.
Sonra baktık ki; sen onlara benzemiyorsun, bizden birisin. Bunu anlayınca 'Müellim'i bırakıp 'muallim' demeye başladık.
Rahmetli Seyyid Ahmet Arvasî’nin başından geçen hatıra:
Ahmet Bey 60'lı yıllarda Ağrı'nın Molla Şemdin köyüne ilkokul öğretmeni olarak tayin edilir. Başta muhtar Ömer bey olmak üzere köyün ileri gelenleri kendisini karşılarlar. Kalacağı eve yerleştirirler. Her türlü ihtiyacı karşılanır.
Fakat bir şey dikkatini çeker. Köylüler hitap ederken kelimenin üzerine basa basa "Müellim Bey!" derler. Ahmet Bey "muallim" kelimesini telaffuzda zorlandıkları için... "Müellim" dediklerini düşünür.
Kısa zamanda köylüyle kaynaşır. Köy odalarında ve evlerdeki sohbetlere katılır. Onlarla camiye gider. Düğünlerinde bulunur, bayramları kutlarlar.
Köylüden kopuk öğretmen değil, onlardan biri haline gelir. Kendilerine tepeden bakmayan, onlarla oturup kalkan, sevinçlerini paylaşan, dertlerine ortak olan bu genç öğretmeni köylüler bağırlarına basarlar.
İş bu noktaya gelince kendisine söz birliğiyle "Muallim bey" diye hitap etmeye başlarlar. Bu durum Ahmet Bey"in dikkatinden kaçmaz. Merakını gidermek için muhtara sorar. Muhtar Ömer günlerdir bu sorunun sorulmasını bekliyordur zaten.
Ağır ağır konuşmaya başlar "Evet Muallim Bey! Sana Önceleri 'Müellim' dememizin önemli bir sebebi vardı:
Bugüne kadar köyümüze gelen öğretmenler hep bizden uzak kaldılar. Bizim dünyamıza giremediler. Onların ayrı dünyaları vardı, bizimle ilgisi olmayan, Avrupa'dan ithal kimseler gibiydiler.
İnanç ve yaşayışımıza ters hayat tarzları vardı Hatta değerlerimizle alay da ediyorlardı. Ne aramıza katılır ne de camimizin yolunu bilirlerdi. Hal böyle olunca bizler çok üzülürdük, müteellim olurduk.
Bunun için onlara 'elem, sıkıntı veren' mânâsında 'müellim' diyorduk.
Onlar bu kelimenin manâsını bilmedikleri için bu hitabımızı telâffuz hatası zannediyorlardı. İlk günler seni de onlardan zannettik. Bunun için 'Müellim' dedik.
Sonra baktık ki; sen onlara benzemiyorsun, bizden birisin. Bunu anlayınca 'Müellim'i bırakıp 'muallim' demeye başladık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder