15 Kasım 2016 Salı

FİRAR

FİRAR
 

‘Firar’, herhangi bir şeyden kaçma, kaçış ve uzaklaşma anlamındadır.

       

Firar, Kur’an-ı Kerim’de, hem fiziki olarak kaçış ve hem de manevi olarak inançsızlık ve kötülüklerden kaçış anlamlarının her ikisi için de kullanılmıştır.

 

Firar eyleminin fiziki olarak, ahiret gününde kişinin kendi yakınlarından uzaklaşması şeklinde olacağı, “O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün herkesin kendine yeter derdi ve uğraşı vardır.” [279] ayetinde bildirilmektedir.

 

Firar, manevi anlamda ise, inançsızlık ve kötülüklerden Allah (c.c.)’a, O’nun gönderdiği dine doğru kaçıştır.

 

Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre Hz. Nuh (a.s.) kavmine şöyle dedi:

“O halde Allah’a kaçın. Ben sizi O’nun azabından açıkça korkutuyorum.” [280]

 

Bu ayette Hz. Nuh (a.s.)’un dilinden, insanların küfür ve kötü eylemlerden kaçarak Allah (c.c.)’a imana yönelmeleri istenmektedir. Burada ‘firar’ kelimesi ‘ilâ’ eki ile kullanıldığından ‘kendisinden kaçılan yer veya kişi’ değil; ‘kendisine doğru kaçılan Yüce Zat’ bildirilmektedir.

 

Tasavvufçulara göre firar, halktan Hakk’a yürümenin, gölgeden asla ilticâda (sığınma) bulunmanın, damlayı bırakıp okyanusa yönelmenin, zerreden vazgeçip güneşe teveccühün ve benlikten sıyrılıp vücudu Hakk ışıkları içinde eritmenin ünvanı olmuştur ki; insanın ‘seyr-i kalbi’ ve ‘seyr-i ruhâni’sine işaret eden yukarıdaki ayetle ilişkilendirmek mümkündür.

 

İnsan, imanı adına, beden ve fiziki varlığın öldürücü arzularının atmosferinden uzaklaştığı ölçüde Allah (c.c.)’a yaklaşmış ve kendine karşı da saygılı ve anlayışlı davranmış sayılır. Böyle bir firârî ve Hakk sığınmacısına nasıl değer verildiğini, o kapının sadık bir bağlısı olan Hz. Musa (a.s.)’dan dinleyelim: “Sizinle beraber bulunmaktan korkup kaçtığım için, Rabbim bana hakimiyet lütfetti ve beni mürselinden kıldı.” [281] diyen Hakk nebîsi, zevk ve vuslata, hilafet ve gurbete varan yolun firardan geçtiğine dikkati çekmektedir.    

 

                                              Firar’ın Dereceleri

 

Tasavvufçular firarı üç derece olarak değerlendirmişlerdir:

1. Halkın firarı, varlığın şımarıklığından, günahların çirkinliğinden Allah (c.c.)’ın dostluğu ve bağışlamasına sığınma şeklinde olur. Bunlar gözlerini her açıp kapayışlarında: “Yarlığa Rabbim ve merhamet buyur, buyur ki, Sen merhameti en hayırlı olansın.” [282] mealindeki ayetini okur ve her zaman: ‘Ey Rabbim, işlediğim kötü şeylerin şerrinden sana sığınırım.’ derler.

 

2. Has (iyi) kulların firarı; sıfatlardan sıfatlara, sırdan şühûda, rüsûmdan usûle ve nefsânî duygulardan ruhânî ihsaslaradır ki; Allah’ım Senin gazabından rızana, ukûbetinden afvına sığınırım” sözleri onların her zamanki vird’leridir.

 

3. Haslar üstü hasların firarı ise, sıfattan zâta ve Hakk’tan yine Hakk’adır ki, her zaman ‘Senden yine Sana sığınırım’ der, heybet ve muhabbet soluklarlar.

 

Bu firarların hemen hepsi de gidip bir ilticâ, bir himaye ve bir itisamla (sağlam bir yere sarılmak) noktalanır. Firar, firar edenin ruh derinliği ile bağlantılı olduğu gibi, sonuç itibariyle varılan nokta da farklı farklıdır.        

 

 

 

     



[279]Zâriyat sûresi,  51/50. 
[280] Şuarâ sûresi,  26/21. 
[281] Müminun sûresi, 23/118
[282] Müminun sûresi, 23/118 


BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=574
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder