Seviyorum demekte gecikmeyin
Rıza, geceden karar verdiği şekilde, iş yerine gider gitmez internete girip form doldurmaya başladı. “Kedi olalı bir fare tutalım” dedi.
İl: Ankara
Semt: Dışkapı...
İstediğiniz teslimat tarihi: 5 Temmuz 2012
İstediğiniz saat aralığı: Hımm, sabah namazında yola çıkacaklarına göre, üç-dört saatte burada olurlar. Garanti olsun, öğleden sonra 15.00-17.00 arasını işaretleyeyim.
Satın al: Peki, aldım gitti dedi tıklarken… Keyifle arkasına yaslandı. Ama form bitmemişti.
Alıcı bilgileri: Karısının ismini ve soy ismini yazdı.
Mesaj: (Gece kararlaştırmıştı:) Fevziyeciğim… Bana verdiğin otuz mutlu yıl için teşekkür kelimeleri bulamadım, bağışla…
Kredi kartı bilgileri: Girdi.
Bitirdi.
On sekiz gündür karısından ayrı olmanın hasretiyle, kendi kendisinden beklemediği bir jest yapmıştı Rıza.
*
Karısı memleketine gitmişti, Akçakoca’ya.
Dönüş günü tam da evlilik yıldönümlerine denk geliyordu.
Birden cümleyi hafızasında yakaladı; aa bu bir denk gelme değil, hanımı hiç bahsetmese de özellikle o gün dönüyordu muhtemelen.
Yani “denk gelme” değil, “denk getirme bu” dedi.
Evet evet, planlı bence. İyi ki otuz yılda bir kere romantizmim tutmuş.
*
“Ne kadar dingin, huzurlu bir sabah” diye düşündü, rüzgârın sürüklediği kurumuş gül yapraklarının beton parkelerde çıkardığı sesi dinleyerek caminin giriş kapısına yürürken…
Karısı, kayınpederi ve kayınbiraderinin kaza haberini tam da bu “huzur anında” gelen telefonla öğrendi.
*
Kaza sonrası apar topar bir başka araçla Ankara’ya gelen kayınvalide, kazada ölen tek kişi, Fevziye için tutturmuş:
-Kızım son bir kez evini görsün, diyordu ağlayarak.
Tabut içinde bir cenaze evini nasıl görür diye sorulacak zaman değildi; bina önüne getirilmiş olan tabut arabadan indirildi, merdivenlerden sağa sola bükülerek, duvarları çizerek bir üst kata çıkarıldı.
Kısa bir süre sonra ikindi namazına yetiştirilmek üzere tekrar aşağı indirilen tabut bina çıkış kapısına geldiğinde, kucağında çiçekle gelen bir çocuk, kenara çekilip yol verdi.
Rıza çiçeğin kimden kime geldiğini biliyordu, koşturup çocuğun kucağından aldı. Gayriihtiyarî çiçeğe iliştirilmiş kartı okudu:
“Fevziyeciğim… Bana verdiğin otuz mutlu yıl için teşekkür kelimeleri bulamadım, bağışla…”
Götürdü, tabutun üzerine koydu.
- Sadık Söztutan
Rıza, geceden karar verdiği şekilde, iş yerine gider gitmez internete girip form doldurmaya başladı. “Kedi olalı bir fare tutalım” dedi.
İl: Ankara
Semt: Dışkapı...
İstediğiniz teslimat tarihi: 5 Temmuz 2012
İstediğiniz saat aralığı: Hımm, sabah namazında yola çıkacaklarına göre, üç-dört saatte burada olurlar. Garanti olsun, öğleden sonra 15.00-17.00 arasını işaretleyeyim.
Satın al: Peki, aldım gitti dedi tıklarken… Keyifle arkasına yaslandı. Ama form bitmemişti.
Alıcı bilgileri: Karısının ismini ve soy ismini yazdı.
Mesaj: (Gece kararlaştırmıştı:) Fevziyeciğim… Bana verdiğin otuz mutlu yıl için teşekkür kelimeleri bulamadım, bağışla…
Kredi kartı bilgileri: Girdi.
Bitirdi.
On sekiz gündür karısından ayrı olmanın hasretiyle, kendi kendisinden beklemediği bir jest yapmıştı Rıza.
*
Karısı memleketine gitmişti, Akçakoca’ya.
Dönüş günü tam da evlilik yıldönümlerine denk geliyordu.
Birden cümleyi hafızasında yakaladı; aa bu bir denk gelme değil, hanımı hiç bahsetmese de özellikle o gün dönüyordu muhtemelen.
Yani “denk gelme” değil, “denk getirme bu” dedi.
Evet evet, planlı bence. İyi ki otuz yılda bir kere romantizmim tutmuş.
*
“Ne kadar dingin, huzurlu bir sabah” diye düşündü, rüzgârın sürüklediği kurumuş gül yapraklarının beton parkelerde çıkardığı sesi dinleyerek caminin giriş kapısına yürürken…
Karısı, kayınpederi ve kayınbiraderinin kaza haberini tam da bu “huzur anında” gelen telefonla öğrendi.
*
Kaza sonrası apar topar bir başka araçla Ankara’ya gelen kayınvalide, kazada ölen tek kişi, Fevziye için tutturmuş:
-Kızım son bir kez evini görsün, diyordu ağlayarak.
Tabut içinde bir cenaze evini nasıl görür diye sorulacak zaman değildi; bina önüne getirilmiş olan tabut arabadan indirildi, merdivenlerden sağa sola bükülerek, duvarları çizerek bir üst kata çıkarıldı.
Kısa bir süre sonra ikindi namazına yetiştirilmek üzere tekrar aşağı indirilen tabut bina çıkış kapısına geldiğinde, kucağında çiçekle gelen bir çocuk, kenara çekilip yol verdi.
Rıza çiçeğin kimden kime geldiğini biliyordu, koşturup çocuğun kucağından aldı. Gayriihtiyarî çiçeğe iliştirilmiş kartı okudu:
“Fevziyeciğim… Bana verdiğin otuz mutlu yıl için teşekkür kelimeleri bulamadım, bağışla…”
Götürdü, tabutun üzerine koydu.
- Sadık Söztutan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder