11 Temmuz 2013 Perşembe

Çocukluğumuzun ramazanları neden daha güzeldi?

OSMAN ÖZSOY

Osman Özsoy

Çocukluğumuzun ramazanları neden daha güzeldi?

 
 
Hayatımda bir kez olsun 'ah eski ramazanlar' diye hayıflandığımı hatırlamıyorum.
 
Şuna emin olunuz ki, şimdiki ramazanlar öncekilerden çok daha güzel...
 
Bolluk - bereket, sosyal kaynaşma ve yardımlaşma, Ramazanın sosyal hayatın her alanına nüfuz edişi eskisinden çok daha ileride...
 
Camilerden ve kültür merkezlerinden sokak ve meydanlara taşan iftar programları, aynı anda onbinlerce insanın iftar ettiği sofralar...
 
Tüm insanlığa 'Kimse Yok Mu' demeye muhtaç etmeme şuuru ile Türkiye dışındaki aç ve açık insanlara da karanlıkta bir Deniz Feneri gibi uzanan yüreği dopdolu Yardım Elleri var şimdi... Yüreğimizdeki tepsi dünya genişliğine uzandı.
 
Nedir öyleyse 'ah eski ramazanlar' avuntusunun sebebi diye sorabilirsiniz?
 
Eski ramazanlar mahiyeti itibariyle aslında bugünkünden farklı değildi.
 
Bu nedenle ramazanın kendisinde bir değişiklik yok... Ramazan aynı ramazan…
 
Değişen biziz, yani insan…
 
'Ah eski ramazanlar' diyenler, aslında çocukluk günlerinin ramazanlarını özlüyorlar…
 
Yani, duyguların henüz dünya malı ihtirasıyla kirlenmediği, haset nedir bilinmediği, doymak bilmez kişisel beklentilerin hayatı sarmalamadığı, maişet kaygısıyla hayatın perdelenmediği, yüksek refah seviyesinin getirdiği tüketme arzusuyla dünya malına saldırılmadığı, kıskançlık duygusunun ilerleyen yaşlarda olduğu gibi henüz bu ölçüde aktif olmadığı günleri....
 
Aslında herkes 'eski hal'ini arıyor.
 
O eski halin artık muhal olduğunu bilmek ve o geriye dönülememezliğin acısı ile savrulmak içlerini daha da acıtıyor. Yarayı daha da derinleştiriyor.
 
Neticede, aradığımız en iyi halimizi ancak çocukluğumuzda bulabiliyoruz.
 
Aslında hepimiz çocukluk günlerimizi arıyoruz, o günlerimizi özlüyoruz.
 
Aslında eskiyen ramazanlar değil… Bizim duygularımız…
 
Biz eski ramazanları değil, aslında o eski günlerdeki temiz bizi arıyoruz.
 
Yaşlandıkça kirleniyoruz...
 
Kirlendikçe vicdan azabı çekiyoruz.
 
Vicdanımızın kuytu köşelerinde eski bizden kalan 'iyi hallerle' avunabilmenin, 'ben aslında böyle bir insan değildim, şöyle bir insandım' diye teselli olmanın yollarını arıyoruz.
 
Aslolan öncelikle iyi şeyler yapmak değilmiş hayatta... Öncelik kötülüğe bulaşmamakmış.
 
Önemli olan mümkün oldukça doğduğumuz anki safvetimizi, o kirlenmemiş temiz sayfamızı, daha doğrusu İslam üzere olan fıtratımızı koruyabilmekmiş...
 
Moda tabirle, doğduğumuz anki fabrika ayarlarımıza hayatımızın ilerleyen safhalarında bir daha asla dönememiş olmak acıtıyor içimizi...
 
'Ah'larımız, 'keşke'lerimiz ondan kaynaklanıyor...
 
Peygamber Efendimiz (s.av); 'İnsanların hepsi çokça hata yaparlar; fakat, hataya düşenlerin en hayırlıları hemen tevbe edip arınma peşinde olanlardır' buyurur.
 
Gelin görün ki, yaş ilerledikçe hayata dair tecrübe sahibi olmak gerekirken, yaptığımız hata bile olsa ondan dönmemeyi gurur vesilesi yapabiliyoruz. Özür dilemeyi beceremiyoruz. Üst üste yığılıyor hata ve günahlar...
 
Çocukken sabah küstüğümüz arkadaşımızla öğleden sonra oynayabiliyorken, yetişkin olduğumuzda aynı esnekliği ve diğergamlığı gösteremiyoruz. Çocukluğumuz arkadaş kazanarak, yaşlılığımız dünyevi sebeplerle dost ve arkadaşlarımızdan koparak geçiyor.
 
Ramazanlar aslında eski bizi hatırlatıyor hepimize...
 
Yoksa; şimdilerde iftar sofraları daha donanımlı, daha çeşitli, daha zengin menülere sahipken, neden hatırlayıp duralım ki eski ramazanları...
 
Biz aslında 'eski iyi biz'i arıyor ve onunla teselli oluyoruz.
 
İçinizdeki çocuk hiç büyümesin derler...
 
Bizi daha iyi insan olmaya bağlayan da aslında o duygularımız..
 
Daha nice ramazanlara kirlenmemiş duygularla erişmek dileğiyle…
 
Ümitsizlik yok...
 
 
 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder