Nail Kaya
Hayat üstüne düşünüyorsanız ölüm kapı komşunuz. Birinin varlığı diğeri ile anlamlı. Hayatın kendisi ikilikler yuvası: Gece-gündüz, siyah-beyaz, kadın-erkek… Hayat mefhumu da ikilikler kervanın da.
“O (Allah), hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk Suresi: 2)
Dikkat çekici: Hayat da ölüm de mahlûk yani yaratılmış. Çağdaş insanın zihninde ise ölüm, sadece bir yok oluş. Velâkin yok etmek ayrı, yaratmak farklı. “Yok etmek” de yaratılış diyeceklere hemen cevap vereyim: Ayette hayatın da ölümün de yaratılması aynı cümle içerisinde. Dolaysıyla ölüm, mutlak yok etmek anlamında kullanılmıyor. Soğuk bir şey değil ölüm!..
Ölümü yok oluş olarak görüyorsanız ve hayatın tam karşıtı bir yerde konumlandırıyorsanız, hayatı da tefekkür edemezsiniz. Sadece hayatı “delicesine” yaşamak “deliliğine” tutulursunuz. Halbuki ölümün içinde bile hayat var!..
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.” (Bakara Suresi: 154)
“Öldürülenler” denildiğine göre bu kimseler ölü. Ama buna rağmen hayat sahibi: Diri. Nasıl bir hayat sahibi sorusunun cevabı ise şöyle veriliyor: “Fakat siz sezemezsiniz.”
Allah yolunda ölmeyenler de diri ama onların hayatları “hayat sahibi” nitelemesini hak etmez bir dirilik. Misal: Allah’a ortak koşanların diriliği: Kabirde azap.
“Fir’avun’un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Fir’avun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın” (denilecektir).” (Mü’min Suresi: 45-46)
Ölümün içinde hayatın olması şaşırtıcı gelmemeli. Çünkü bizzat yaşadığımız “dünya hayat” içinde de ölümle iç içeyiz: Hücre ölüm değil sadece her nefes bir ölüm!..
Ölümü yok oluş olarak tahayyül ediyorsanız bile ölüme karşı yorumsuz duramazsınız. Kimse duramadı. Lakin bu izahlar; genelde bir kaçış, çok vakit komik, her aman hakikati tahrif. Ayetleri okuyalım:
“Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı. Hayır!.. Yakında bileceksiniz. Yine hayır!.. Yakında bileceksiniz (hatanızı). Hayır!.. Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz. Sonra, yemin olsun ki, cehennem yakin gözüyle göreceksiniz. Sonra yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız.” (Tekasür Suresi)
Soyları ile övünmek için mezara giden müşrikler söz konusu surede. Ölümü zikretmek; ölümün hakikatinden ve hayatın manasından uzaklaştırdı, onları. Modern insan da aynı kumpasta. Kabirden kaçar o da. Ama cenazeye geldiğinde iş görüşmeleri, kendini gösterme budalalığı ve hatta alkış seanslarına kendini kaptırır. Bir kısmı da ölmüş atalarını ziyaret ederek, yöneticileri ve halkı Allah’ın Şeriatına uyduğu için “ölmüş atasına” şikâyet eder.
Ölüm çok kimse için bir rüya, hayal veya uyanıkken düş görme. Ama bu izahların hakikati kucaklama niyeti yok. Sadece bir kaçış. Avutma. Teselli etmek kabilinden olsa bile ölümü düşünmek, hayatı anlamak için bir fırsat olabilirdi ama… Ölümün lezzetleri yok edeceğini fark eden hemen ölümü aklının ucuna bile getirmek istemiyor. Yan çiziyor. Daha bir hırsla anlamadığı hayata yapışmış buluyor kendini.
İslam’da ölümü anmak ibadet, kabir ziyaretleri de. Lakin hakikate nüfuz etmek ve ona daha çok yapışmak için. Fıkıh kitapları kabir ziyaretleri için mendub der. Peygamberimiz (sav), kabirleri ziyaret eder ve ayakta; “Selam sizlere mü’minler kavminin yurdu, biz de sizlere katılacağız” buyururdu. Kabir, tefekkürün derinleştiği yer.
Ölüm ne zaman geleceği meçhul bir mahlûk. İşte bu sebeple kimsenin inanmayanların bile rahat duramayacağı bir mahlûk. Ama şaşırtıcı olan, insanın rahatlığı:
“Allah’ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline bakmadılar mı? Artık bu Kur’an’dan sonra başka hangi söze inanacaklar.” (Araf Suresi: 185)
Zamansal olarak hapisteyiz. Başı ve sonu belli. Ama bu hapiste ebedi yaşayacakmış gibi hareket etmek çılgınlık. Kendimizi aldatmak. Akıl dışılık. İşte bu sebepten ölüm ve hayat üzerinde düşünmek ve hakikatini aramak için yolculuğa çıkmak her insan için, her an anın en önemli görevi. Hayat varsa ölüm de var. Ve bu sebepten eskilerin deyimiyle: “Yıkılmak için yap, ölüm için doğur.”
http://www.yazete.com/genc-kalemler/nail-kaya/delicesine-hayat-ve-olum/5103/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder