‘İLAHÎ RAHMETİN GELİP SİZE ULAŞMASINA BENİM GÜNAHLARIM MANİ OLUYOR!..’
Rivayetlere göre; belaların yağmur gibi yağdığı bir dönemde, Hak dostlarından Sâlim bin Kasım, büyük âlim Muhammed bin Mukatil’i ziyaret ediyor. Ona “Ortalığı şiddetli bir felaket fırtınası kasıp kavuruyor; zelzeleler birbirini takip ediyor, fakr u zaruret insanların iflahını kesiyor. Sen imamımızsın; ne olur, Allah aşkına bize dua et!” diyor. O mütevazı insan, ancak şu mukabelede bulunuyor:
- “Ne kadar arzu ederdim, sizin helâkınızın sebebi ben olmayayım! Korkarım ki, o fırtına benim yüzümden esiyor; şu zelzele benden dolayı durmuyor; İlahî rahmetin gelip size ulaşmasına benim günahlarım mani oluyor!..”
Ertesi sabah Sâlim bin Kasım, bir kere daha Muhammed bin Mukatil’in kapısına koşuyor. Bu defa etrafına tebessümler saçıyor, sevinç içinde heyecanla söze başlıyor ve şunları anlatıyor:
- “Bu gece rüyamda Fahr-i Kainat (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’i gördüm; buyurdular ki:
- ‘Allah Teâlâ insanların içine müthiş bir bela ve musibet salmıştı. Fakat, kendisini hor ve hakir görerek mahviyetle el açıp dua eden Muhammed bin Mukâtil hürmetine, Cenâb-ı Hak felaketi memleketinizden def’u ref’ etti.’
Görüyor musunuz kendini mesul tutmanın, Hak katında ne büyük bir istiğfar ve tazarru yerine geçtiğini. Bir taraftan, kulun kendisine bakışını düşünün, diğer yandan da onun Allah nezdindeki kıymet ve değerine bakın.
Anlıyor musunuz musibetlerin sebebini nefiste aramanın ve hacâletle kıvranıp tevbeye koşmanın insanı ne ölçüde yücelttiğini?..”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder