Ve işte “gün” geldi.
Oysaki daha dün, sonu gelmez emellerin vardı.
Kapandı işte son perde. Ve defterler dürüldü. Bir mil kadar başına yaklaştı güneş.(1) Dünyada yanında olmak için çırpındıkların, yanından kaçıp gitti. Dünyada hakiki dost sandıkların, artık seni terk etti. “Ne malın fayda verecek bugün, ne de evlatların.”(2) Ne eşin, ne patronun, ne aşina bir kimse…
Az ötede amcan var. Gömmüş başını kumlara. Biraz ilerisinde kız kardeşin. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Elleri kelepçeli. Ayağı prangalı. Tevbe ediyor. Nafile… Derken ismin okunuyor. İki kişi aniden giriyor kollarına. Günahlarının yükünü taşıyamaz halde, ayaklarını sürüyerek götürülüyorsun.
Utancından kaldıramazken başını, ansızın eşine ilişiyor gözlerin. Elinde bir defter var. Gözlerinde, senden bir şey gizlerken parlayan telaş… O da utancından eğiyor ya başını… “Belki de bu son kez göz göze gelişimiz” diyorsun. Cemaatle kıldığınız namazlar geliyor aklına. Aynı dualara birlikte “amin” deyişiniz…
Sonra bir yerden, bir kitap veriyorlar sana. “Oku bunu” diyorlar, “bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin!”(3)
Başını iki elin arasına almış, “Sahi” diyorsun, “hatalarım, yanlışlarım ne kadar da çok!”
Ve bir çare arıyor feri solmuş gözlerin. Ağlamak kifayet etmiyor artık. “Bir çıkış, bir kurtuluş!” diye haykırıyorsun. Derken bu nidana bir karşılık işitiyorsun:
“Subhanallah!”
“Velhamdülillah!”
“Ve lailaheillallah!”
“Vallahu ekber!”
Sen de tekrar ediyorsun bu sesle! Ve “bu zikir” diyorsun, “tesbih namazları kılarken ettiğim zikir!”
Her bir tesbih birer birer konuyor hayırlı amellerin kefesine. Bununla da kalmıyor! Güzeller güzeli Efendimizin hak sözü üzere, birer birer silmeye başlıyor şer kefesindeki kirli günahları her bir kelime. Derken teheccüd, derken gözlerin yaşlı kıldığın tevbe namazları… Ve sabahlara kadar gözünü yummayıp tevbe, istiğfar ve ibadetle geçirdiğin, seni günahlarından arındırıp mağfiret denizlerinde yüzdürecek bir fırsat olarak gördüğün o mübarek geceler…
Ansızın gelip çözüyorlar kollarında düğümlenmiş siyah zincirleri. Yalnızca Rabbinin rızasını gözeterek yaptığın bütün uğraşlar, daha bir gösteriyor mizan üzerindeki ağırlığını. “Teheccüd” yüzüne bir nur veriyor. “Tesbih”ler kalbine bir sürur şimdi… Öyle ki, kalbinin süruru çıkıyor “Mirac”a. Söyler misin şimdi? “Hacet”in neydi ki zaten, Rabbinin rızasından başka?
Maveradan bir ses daha yankılanıyor, sen sevinçten mest olmuş bir halde iken: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen Rabbinden razı ve Rabbin senden razı olarak dön Rabbine! Salih kullarımın arasına ve Cennetime gir artık!”(4)
“Rabbin senden razı olarak dön Rabbine…”
“Ve Cennetime gir artık…”
“Gir Cennetime!..”
Duyduklarına inanamıyorsun belki de. “Cennet cehennem hakmış,” diyorsun, “Hıfz” etmek için durmadan çalıştığım Kitabım hakmış, Peygamberin (s.a.v.) verdiği müjdeler hakmış!”
Amenna! Zira Cenab-ı Hak “Ey insanlar, Resul size Rabbinden hakkı getirmiştir.”(5) demiyor mu Kur’an’da?
Öyleyse şimdi, onun getirdiği hakkı yaşamak vakti!
Çünkü güzeller güzeli Rabbimizin sevgisine ve rızasına nail olabilmenin ipucu, yüce Kitab’ımızdaki şu ayette saklı: “Ey Habibim, de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin…”(6)
Kendisinden başka hiç kimsemiz olmayan Rabbimize sevgimizi haykırmak, O’nun da bizi sevdiğini bilmek istemez miyiz? Elbette isteriz. Kim istemez ki!
Öyleyse farz ibadetlerimizin yanı sıra, Allah ve Resulünün en sevdiği ibadet olan nafile namazlarla Rabbimize duyduğumuz sevgiyi tekrar tekrar ilan edelim.
Çünkü nafileler, yüreği yangın yeri olmuş kulların, Sevgilisiyle geçirdiği özel anlardır. Gece dahil, her şey uykuya ram olmuşken, bir kulun, mahmur gözlerini abdestle ovup, teheccüdde Rabbiyle kucaklaşmasıdır. Kabahatlerini, pişman olup bir daha yapmamak üzere terk ettiğinde, yalnızca Rabbinin rızasını umarak, gözyaşlarıyla kıldığı tevbe namazlarıdır. Nafile namaz aşktır çünkü.
Hiçbir zorunluluk hissetmeden “Allah’ım, ben Seni öyle çok seviyorum ki anmaya, şükretmeye, dua ve niyazda bulunmaya, namaz yoluyla sohbet etmeye doyamıyorum.” demektir.
Ne olur, bir akşam biz de bir Evvabin namazı kılalım. Denizlerin köpükleri adedince günahlarımızın affolması(7) için bu namazı latif bir alışkanlık haline getirmek çok mu zor?
Biz de kasvetli ve karanlık bir gecede, sırf Rabbimizin rızası için, sayısız güzellikleri bulunan Teheccüd namazını kılıversek ne olur?.. Hem geceleyin yaktığın Teheccüd kandilinin hatırına Rabbin, karanlık kabrinde senin için bir ışık yakmaz mı?
Yahut dünyevi veya uhrevi hiçbir emelimiz yok mu? Birçoklarının kesin tecrübelerle gayesine ulaşmasına vesile olan Hacet namazını kılıp, ardından meramımızı Mevla’dan istesek, olmaz mı?
Ya da Hz. Ali (r.a.) efendimiz gibi kuvvetli ve sınırları zorlayan bir hafızaya ulaşmayı arzulamaz mıyız? Hem de nasıl arzularız! Öyleyse Hıfz namazı kılalım kardeşlerim, değil mi?
Misalleri çoğaltabiliriz; ama bu kadarı şimdilik kafi. Çünkü nafile namazlar engin birer derya gibidir. Biz yalnızca bu deryadan birkaç yudum sunmak istedik. İnşallah hepimiz, bu suya kanmanın arzusuyla yananlardan oluruz. Amin.*
1 Tirmizi, Kıyamet, 2.
2Şuara Suresi, 88. ayet
3 İsra Suresi, 14. ayet
4 Fecr Suresi, 27-30. ayetler
5 Nisa Suresi, 170. ayet
6 Al-i İmran Suresi, 31. ayet
7 Ebu Nuaym el-İsfahani, Ma'rifetü's-Sahabe, XIV: 486
*Bu yazıda, Cemil Tokpınar Hocanın Can Simitleri isimli, nafile namazlar ile mübarek gün ve geceleri anlattığı eseri için yazdığım önsöz yazısının bir kısmına da yer verilmiştir.
Tarih : 02.02.2014 Kaynak : Risale Ajans
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder