8 Şubat 2014 Cumartesi

Hekimoğlu İsmail - Sahabeyi düşünmek…

Hekimoğlu İsmail - Sahabeyi düşünmek…


Hekimoğlu İsmail
 

Sahabeyi düşünmek…

 
 
Sahabenin hayatı pek çok kitapta yazılmıştır. Bana tesir eden noktalardan biri de şudur:
 
 
Sahabe-i kiramdan kim kelime-i şahadet getirmişse her türlü haramı terk etmiş, her türlü helali yapmaya başlamış. Hadiseyi görüyor musunuz? Söylemek kolay. Her türlü haramı terk etmiş, her türlü helali yapmaya başlamış. Hiçbiri dememiş ki, “Biz gayrimüslimken şunlara şunlara alışmıştık, şimdi birden bire bırakamıyoruz.” Hayır hayır! Her türlü haramı terk etmişler, her türlü helali yapmaya başlamışlar. Mesela sahabeden biri şöyle diyor: “Şu kuyuya bir damla şarap düşse, o kuyunun suyuyla sulanan hurmalardan bir tane alıp yemem. Orada biten otlarla devemi otlatmam.” İnanca bakınız! Allah Allah... Kuyuya bir damla şarap düşmüş. O kuyudan sulanan hurmadan yemiyor. O kuyunun suyuyla sulanan çayırda devesini otlatmıyor. İşte nasıl haramdan kaçıyorlar. Sır burada zaten. Sahabenin hayatında sır burada; haramdan kaçışlarında...
 
 
Haramdan kaçış fevkalade, sünnet-i seniyyeye ittiba fevkalade.
 
 
Sahabe deyince benim aklıma bu geliyor. Bunlar bizde ufuktur. Mesela İstanbul’dan Ankara’ya gitmek istesem, gitmenin ilk şartı oturduğum sandalyeden kalkmaktır. İşte sünnet-i seniyyeye ittiba bize biraz zor gibi de görünse başlangıç yapılabilir. Mesela kandil gecelerinde, “Ya Rabbi bu kandilin yüzü suyu hürmetine bir daha başkasının kusuruyla meşgul olmayacağım!” der. Bakın; yaklaştı. Yavaş yavaş sahabenin hayatına yaklaşıyor işte.
 
 
Mesela ben biyografi okumayı çok severim, yani insanların hayatını okumak bana zevk verir. Pek çok insanın hayatını okumuşumdur. Peygamberimiz’e gelince iş değişiyor. Neden değişiyor? Cahiliye devri diyoruz. Yani o devirde insanlar cahil, pis, katil, hırsız...  Öyle bir kavme Peygamberimiz gelmiş, gönderilmiş. Kısa bir zamanda cahiller alim olmuş, katiller masum olmuş, soyguncular insanlara yardım etmeye başlamış. Yani hangi büyük adam, insanları bu kadar müspet yolda tersine çevirebilmiştir? Demek ki biz de Efendimiz’in sünnetine ittiba etsek, bambaşka bir insan olacağız.
 
 
Hacca gittiğimde düşündüm.  Sahabe-i kiram bu çöllerde yürürken ayağında ayakkabı yoktu. Ben de dedim ayakkabıları çıkarıp hele bir yürüyeyim bakalım. Suudi Arabistan’daki o hararet, kumları ateş gibi yapmış. Hem kumlar ayağımı yakıyor hem de kumlar ayağıma batıyor. Aklım çıkacak neredeyse. Neyse sahabe yürümüş, ben de yürüyeceğim. Yürüdük yürüdük biraz sonra “Pes!” dedim, “yapamayacağım...” Nerelerden kalkıp nerelere gidiyor bu sahabeler. Nasıl gidiyorlar? Yaya gidiyorlar. Bizim arabalarla giderken canımızın sıkıldığı yerlere onlar yaya gidiyor. İşte bu nedir bu? Allah’ın lütf u inayeti ve Resulullah’ın onlara tesiridir. İslam tarihini okuyanlar hayalen o devirlere gidip yaşamalıdır. Nasıl aşmışlar o çölleri, nasıl gitmişler, o yokluğa nasıl dayanmışlar?.. Allah onlara nasıl yardım etmiş, o Peygamber onlara nasıl güven vermiş? Bunları hep ilmen ve hayalen düşünmek lazım ki sahabeyi anlayabilelim.
 
 
Nasıl ki Peygamberimiz’in yaşayışı eşittir; vahiy. Müslümanların yaşayışı da eşittir; sünnet-i seniyye olacak… Bu yoldan bizi geri çeviren; nefsimizdir. Nefisle devamlı mücadele edilecek…
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder