aile-sağlik
İnsan nefsiyle olan imtihanını unutmamalıdır!
Sosyal olayların kafamızı karmakarışık hale getirdiği günümüzde Hocaefendi’nin “Kendi Ruhumuzu Ararken” kitabını bir daha okumaya başladım.
Baktım ki, esas konumuzu unutmuş, kendi nefisimizle olan imtihanımızı sanki hatırlamaz hale gelmişiz gibi geldi bana. Kitaptaki nefsimizle olan imtihanımıza dikkat çeken kısmı, önemli bulduğumdan sizinle de paylaşmakta fayda mülahaza ettim. Bilmem size nasıl gelir, bunca gürültü içinde nefsimizle olan imtihanımızı unutmama uyarısı? Kısa bir özeti birlikte okuyalım isterseniz.
- İnsan, nefsine karşı hep ciddi bir irade ile savaş vermeli ve ona kesinlikle teslim-i silah etmemelidir. Başka bir ifadeyle nefis, insanın boynuna bir gem vurup –bağışlayın- istediği yere götürebilecek derecede insanı tesir altına almamalı ve insan böyle bir zaaf içinde bu denli mukavemetsiz ve iradesiz hale gelmemelidir. Aksine insan, nefsinin vesvese ve aldatmasına karşı koymada hep uyanık, kararlı ve azimli bulunmalıdır.
Bununla beraber, insanın bazen düşmesi ve sürçmesi de fıtrat-ı beşeriyesi gereğidir. Sahih bir hadiste Efendimiz (sas), bir gün bu hakikate şöyle işarette bulunmuştur.
- Hazreti Adem yanıldı, evlatları da yanılır!
Evet, yanılma, unutma ve hata etme hali, Adem evladına ait fıtrat-ı beşeriyede var olan bir imtihan gereğidir. İnsan bu yanılma ihtimalini hep aklında tutmalı, hep tedbirli ve temkinli bulunmalıdır.
Şu kadarı da vardır ki; kendisini umumiyetle iradeli ve dimdik ayakta tutabilenler, daha az yanılırlar; kendini salıvermiş dikkatsizler ise çok defa yüzüstü düşebilir ve kendini şeytanın ve nefsin esiri ve zebunu haline getirebilirler.
Efendimiz’in (aleyhisselat-ü vesselam) bir hadislerinde bildirdikleri gibi: “Mümin, ekin gibidir. Rüzgâr onu eğiltir. Ama kırılmaz, sonunda yine doğrulur, dimdik ayakta durur.”
Bu manada mü’min düşse dahi kalkacak, yürüyecek ve yine Allah’a doğru olan yolculuğunu devam ettirecek, asla ümitsizliğe girip de düştüğü yerde kalmayacaktır.
Meselenin bir yanı bu ise diğer önemli yönü de şudur:
- İnsan nefsine karşı galebe çaldığını, hakim olduğunu sanır da ona karşı koymada ihmale düşerse, hafazanallah işte o zaman aldanmışlığının ifade ve işareti başlar.
Evet, bir insan, “Artık ben nefsimi yendim, onun iğfalat ve hilesinden kurtuldum” diyorsa, o kimse tam manasıyla aldanmış durumda demektir.
Buna mukabil insan ahir ömrüne kadar, içinde bir nefis düşmanının bulunduğunu düşünüyor, bundan dolayı da korkuyor, titriyor, her fırsatta Allah’a sığınıyor, nefsinin hilesine karşı hep uyanık bulunuyorsa bu da, onun Allah’ın lütfu keremiyle, İlahi bir emnü eman içinde olduğunun ifade ve işareti sayılır.
Nitekim Efendimiz (sas), kutlu bir hadiste, Cenab-ı Allah’ın iki emniyeti birden kuluna vermeyeceği gibi, iki korkuyu da birden insana yaşatmayacağını haber vermiştir. Yani bu dünyada bir kimse adeta ödü kopuyor gibi şeytanın kendisini her an baştan çıkaracağı ve baş aşağı cehenneme gidebileceği korkusuyla yaşıyorsa, Allah’ın izni, inayeti ve dilemesiyle o insan ahirette herhangi bir korkuya maruz kalmayacak, dünyada hissettiği bu korkusu onu ahirette korkmaktan kurtaracaktır.
Bunun aksine bir kimse, burada endişesiz ve korkusuz yaşıyor, arkasında şeytan bulunmuyormuş veya kendisini baştan çıkaracak kundaklayıcı bir nefsi yokmuş gibi sorumsuzca hareket ediyorsa hafazanallah, o insan da ahirete ve kabre ait rahatını burada kullanıyor, korkulu bir ahiret de onu bekliyor demektir.
Meşhur söz: Ahiretinden endişe etmeyenin, ahiretinden endişe edilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder