Prof Dr. Mahmud Esad Coşan (1938-2001) |
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Cumanız mübarek olsun, aziz ve sevgili Akra dinleyicileri! Allah bu mübarek sevaplı, nurlu günün hayrından, bereketinden en güzel tarzda hissemend olmayı cümlenize nasîb eylesin...
(EMEKLİ OLMADAN İŞYERİNDE KULAKLIKLA; ŞİMDİ İSE YATAĞIMDA KÜÇÜK RADYOMDAN HERGÜN SABAH 9:30'DA VE ÖĞLEDEN SONRA 15'DE M. ESAD HOCAEFENDİNİN AKRA FM'DE SOHBETLERİNİ DİNLİYORUM. Ankara Akra FM: 107.4 )
Bismillâhir-rahmânir-rahîm
Kadının Evinden Sadaka Vermesi
Bu cemaat buraya niye toplanmış, bu adamlar ne böyle?.. Hadis-i şerif okuyoruz, bilgimizi arttırıyoruz. Dinden bir bahis öğrenmek dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir.
Buhàrî ve Müslim'in Hazret-i Aişe Vâlidemiz'den rivayet ettiğine göre, Peygamber SAS Efendimiz şöyle buyurmuş:
(İzâ enfakatil-mer'etü min taàmi beytihà gayra müfsidetin kàne lehâ ecruhâ bimâ enfakat, ve lizevcihà ecruhû bimektesebet, ve lil-hàzini mislü zàlik, ve lâ yenkusu ba'duhüm min ecri ba'dın şey'â.)
Okuduğum hadis-i şerifi rivayet eden Aişe-i Sıddìka Vâlidemiz, Peygamber Efendimiz'in zevcesi, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'in mübarek kızı. Alim, fakih, bilgin, tabip, doktorluğu da var. Hanım doktorlar bilsinler ki, Aişe Anamızın doktorluğu da var, bu işi çok iyi biliyor. Hatta sahâbeden birisi diyor ki:
"--Anacağım!" diyor. Yaşı küçük olsa da "Anneciğim!" derlerdi. "Ey mü'minlerin annesi, ben senin fıkıh bilgini garipsemiyorum, tefsir bilgini garipsemiyorum, ferâiz bilgini garipsemiyorum... Tabii Rasûlüllah'ın yanındasın, zevcesisin, elbette bunları bileceksin; bunlara hayret etmiyorum. Ama sen bu tıp bilgini nerden buldun, öğrendin?.." diye sormuş ona.
Meraklı demek ki, tabiatında ilim tabiatı var. Toplamış, çok güzel bilgilerle faydalı oluyormuş. O rivayet ediyor.
Şimdi burda dinleyicilerimin bir kısmı hanım, hatunlar, muhterem hanımlar... Bir kısmı da beyler, mübarek kardeşlerimiz. Şimdi ikisine de yarayan bir hadis-i şerif çıktı. Çekişmeye lüzum yok, kıskanmaya lüzum yok. Herkesin memnun olacağı bir hadis-i şerif çıktı. Buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz:
(İzâ enfakatil-mer'etü min taàmi beytihâ) "Hatun, evinin yiyeceğinden fukaraya infak ederse..." Bir tabak gönderdi karşıdaki kulübede yaşayan yoksul, dul kadıncağıza meselâ. Veyahut, surların gediğinde tenekelerle kapatmış, yaşayan zavallı fukaracığa meselâ. Ama beyine sormadı. Hazırladığı yemekten bir tabak hazırladı, sıcak sıcak o ihtiyar kadıncağıza götürdü, verdi meselâ.
"Kadın, evinin taamından, yiyeceğinden infak ederse, yâni sadaka, hayır verirse; (min gayri müfsidetin) işi berbat etmeden, evdekilerin hepsini verip de evdekileri sıkıntıya sokmadan, fesat, fitnelik, sıkıntı hâsıl olmayacak miktarda verirse; (kâne lehâ ecruhâ) bu verdiği..." Tabii burda yemek diyor ama, kıyas yoluyla, yemek olmasa da giyecek olsa, giyecek olmasa da para olsa... Çünkü parayla da bunlar alınabilir, aynı kapıya gelir Allah-u âlem.
"Bu sadakayı verdi diye bu kadına sevabı yazılır, sevabı olur, bu kadın sevabı alır." Allah ne kadar sevap ihsan edecekse bu kadına sevabı verir. Bu sadaka vermeyi aklından düşündü, götürdü bu kadını buldu, verdi diye. Kendi şuuruyla, düşüncesiyle... İnsiyatif diyorlar ya. Ben yabancı kelimeleri hiç kullanmak istemiyorum, iyi anlayın diye onları da söylüyorun, tercümesi olsun diye. Yabancı kelimeleri kullanmak bile bir mağlubiyettir. Kullanmayacağız hiç bir şeyi. Hep kendi kelimelerimizi öğreneceğiz. Bizi anlamak isteyen de, bizim kelimelerimizi öğrensin. Dînî tabirleri kullanırsak, bu vesileyle İslâm'ı da öğrenmiş olur belki.
O hayrı düşünüp yaptığından dolayı hanıma sevab yazılır. Adam dükkânda, hanım hayrı yaptı; adama da sevap yazılır. Ama haberi yok... Gene yazılır. Ama adamı kızdıracak miktarda değil ha!.. Sonra akşam eve gelince, "Vay, sen onu niye verdin?" diye, bir patırtı kopmayacak, patırtı çıkmayacak tarzda, mâkul ölçülerde. Adama da sevap yazılır. (Bimektesebeh) O parayı o kazandı diye, o yiyeceği o kazandı diye, adama da sevap yazılır; iki.
Bitti mi?.. Bitmedi, dahası var. Ne olabilir düşünemezsiniz, aklınıza gelmez. Gelmedi zaten, gözünüzden anlıyorum.
(Velil-hàzini mislü zâlike) "Vekilharca da sevabı gelir." Yâni evde kâhya varsa, veya hizmetçi kadın varsa mutfakta, o verilen şeyi götürüverdiği için, ona da sevabı gider.
(Ve lâ yenkusu ba'duhüm min ecri ba'dın şey'â) "Birisine verilen sevap, ötekisinin sevabından bir şey eksiltmez." Yâni Cenâb-ı Hak ortaya bir sevap koyup da, bunun üçte birini hanıma, üçte birini adama, üçte birini bekçiye, veya vekil harca vermiyor. Hepsine tam tam veriyor sevabı. Yâni üç defa verilmiş gibi oluyor. Kadın vermiş gibi sevap alıyor, adam vermiş gibi sevap alıyor, vekil harc vermiş gibi sevap alıyor.
Eskiden konaklar varmış. O konakları gördük de, içindeki yaşayışlara eremedik. Konaklarda biz de bulunduk, bahçelerinde iftarlar yedik. Erenköy'de filan, biliyoruz.
Konağın içinde evin beyi varmış. Artık paşa mıydı, bilmem yüksek bir devletli miydi, kim idiyse... Onun hanımı varmış. Adamın kız kardeşi, hala varmış. Kadının kız kardeşi, teyze varmış. Yaşlı, dul, muhtac... Ondan sonra köyden gelme çocuğa bakan mürebbiye, dadı varmış. Kimisi esmer, peltek, kendi özel telaffuzuyla konuşan vs... Yâni konak bir alem imiş. Yâni şimdiki evler gibi değilmiş.
Şimdi kalmadı öyle evler. Şimdiki evliler kaynanaya bile dayanamıyor. Müstakil evde duracak herkes. Şimdi kıza geliyorlar, talib oluyorlar:
--Allah'ın emriyle kızınızı oğlumuza istiyoruz...
--Oğlunun maaşı ne kadar? Beraber mi oturacak, ayrı mı oturacak? Ayrı otursunlar. Ayrı ev tutarsa veririz, maaşı uygunsa veririz...
Bazı hesaplar yapılıyor şimdi. Eskiden böyle değilmiş. Vekilharç varmış, kâhyâ varmış, o da sevap alıyormuş. Şimdi evler küçüldü.
HAYIRLI CUMALAR
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
************************
http://esadcosankulliyati.com/arsiv/medine/medine000827.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder