AİLE-SAĞLIK
Hz. Ömer, kardeş katiliyle nasıl barıştı?
Bugünkü toplumda maruz kalınan mağduriyetlerle oluşan gerilimler geçmişte de yaşanmış ancak gerilimleri düşürme örnekleri de yine önemli şekilde verilmiştir.
Günümüze de mesaj veren bu gerilimi düşürme örneklerinden birini, ölçü vereceği ümidiyle arz etme gereği duydum bugün. İbretle okuyup tefekkürle yorumlamak elbette sizin takdirinize ait olacaktır.
Bilindiği üzere Hz. Ömer Efendimiz'in, üvey annesi Esma'dan doğan Zeyd adında bir kardeşi vardı. Üvey kardeşi olmasına rağmen Zeyd'i çok seviyordu. Çünkü Zeyd hem İslam'a kendisinden önce girmiş, hem kendisinden önce hicret etmiş, hem de tüm gazalarda Peygamberimiz'in yanında hazır bulunmuştu. Bedir'de ise bir başka fedakarlık göstermişti. Savaş öncesinde kendisine verdiği zırhı giymeyerek, ‘Ben senden yaşlıyım. Önce ben şehid olarak gitmeliyim, zırhı sen giymelisin.' diyerek zırhsız olarak cepheye yürümüş, böylece zırh ortada kaldığından iki kardeş de savaşa zırhsız olarak gitmişlerdi!.
Ancak Zeyd'e çok arzu ettiği şehidlik, Hazret-i Ebu Bekr'in (ra) zamanında Yemame'de sahte peygamberlere karşı girişilen savaşta nasip olmuştu. Savaşta gösterdiği büyük fedakarlık sonunda zafer kazanılmış, nihayet çok arzu ettiği şehidlik rütbesine de Yemame'de erişmişti.
Üvey kardeşi olmasına rağmen Zeyd'in ölümüne çok üzülen Hz. Ömer (ra), savaştan sonra barışın hakim olduğu Medine'de Halife olarak çarşıyı kontrol ederken Zeyd'in savaştaki katiliyle barışta yüz yüze gelivermez mi? Karşılıklı bir susma ve şaşırma hali olur bir müddet. Ancak duygularına hakim olan Hazret-i Ömer Efendimiz, bu sırada can yakıcı sorusunu şöyle sorar:
–Yemame Savaşı'nda kardeşim Zeyd'i sen mi öldürdün? Zeyd'in katili de önce şaşırır gibi olursa da toparlanarak imanlı insanlara mahsus bir muhakeme ile cevap vererek;
–Ya Ömer, önce beni bir dinle, sonra ne istersen yap, senin adaletine karşı güvenim tamdır, teminatını verdikten sonra beklenmedik derinlikteki açıklamasını şöyle yapar:
–O savaşta ben müşrikler arasında imandan mahrum biriydim, Zeyd ise müminler arasında imanla şereflenmiş biriydi. Zeyd o sırada beni küfür üzere iken öldürse de şu anda kavuştuğum imandan beni mahrum bıraksaydı, Zeyd ne kazanırdı beni imansız olarak cehenneme göndermekle? Lütfen bunu bir düşünün! Ama Rabb'imin takdirine bak ki, Zeyd'in eliyle beni cehenneme göndermedi, yaşatıp bana Müslüman olma şerefi nasip etti. Benim elimle de Zeyd'e şehidlik takdir edip ona da cennetin en yüksek şehidlik makamını nasip eyledi. Sen bu iki İlahi takdirin hangi yanından üzüntü duyuyorsun? Benim Zeyd'in eliyle küfür üzere ölmeyip bana iman nasip etmesinden mi, yoksa Zeyd'in benim elimle şehid olup da cennetteki şehidlik makamına yükselmesinden mi? Bu iki ilahi takdirin hangisinde üzülecek sonuç var? Şimdi savaş bitti, barış başladı. Ben imanlı bir kardeşiniz olarak huzurunuzdayım. Zeyd de peygamberlerden sonra gelen şehidlerin içinde cennettedir. O da bulunduğu yerden binlerce defa memnundur! Kaderin bu takdirini, senin emin olduğum takdirine bırakıyorum!.
Bu yaklaşımı dikkatle, takdirle dinleyen Hazreti Ömer'in bir vasfı da vakkaf'lıktı. Yani doğruyu bulunca anında fren yapıp zınk diye durmak! Yine öyle oldu. Aynı vasfını burada da gösterdi. Söylenenleri tam değerlendirerek dedi ki:
–Şükrederim Rabb'ime ki, savaşta kardeşime şehidlik takdir etmiş, karşı safta yer almış katiline de iman nasip eyleyip bize din kardeşi yapmış!..
Bundan sonra Müslümanların Zeyd'in katiline intikam duygusuyla bakmaması için halk içinde kol kola birlikte yürümüşler, artık savaşın bitip barışın başladığını, toplumun geçmişi unutarak geleceğe barış içinde bakmalarını fiilen ifade etmiş, toplumdaki gerilimi böyle bir barış örneğiyle düşürmüşlerdir.
Ne dersiniz, bu büyük barıştan günümüze de barış mesajları çıkar mı?
Fa'tebirû ya ülil ebsar! Düşünün ey basiret sahipleri!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder