23 Aralık 2015 Çarşamba

Ahmed Şahin - Hz. Mevlânâ'dan unutulmayan nükteli uyarılar!..

Ahmed Şahin - Hz. Mevlânâ'dan unutulmayan nükteli uyarılar!..


Ahmed Şahin
 
 
AİLE-SAĞLIK

 

Hz. Mevlânâ'dan unutulmayan nükteli uyarılar!..


742. vefat yılında yine sevgiyle andığımız Hz. Mevlânâ'nın günümüze mesaj yüklü nükteli misallerinden bazılarını tebessüm ve tefekkürle okuyacağınız ümidiyle arz etmekte fayda mülahaza ettim. Elbette takdir size ait olacaktır

“Ben bende-i Kur'anem. O Kur'an'ı tebliğ eden Muhammed muhtarın da ayaklarının tozuyum!” diyecek kadar coşkun bir bağlılık içinde olan Hz. Mevlânâ, bir gün güzel sesli bir hafızın okuduğu Kur'an-ı Kerim'i gözyaşları içinde dinliyordu. Bu sırada yan tarafında elini ağzına kapayarak esneyen uykulu bir adam, Mevlânâ'nın bu gözyaşlarına bir mana veremeyerek sordu:

- Efendi Hazretleri niçin ağlıyorsunuz, ağlanacak bir şey mi var ortada?

Mevlânâ, esneyen adama anlayacağı dilden nükteli ve nazikçe cevap verdi:

- Güzel sesli hafızlardan gelen Kur'an sesi bana, cennet kapısının açılış sesi gibi geliyor da ondan!

Esneyen uykulu adam da başını sallayarak cevap verdi:

- Bana da öyle, cennet kapısının açılış sesi gibi geliyor, dedi. Mevlânâ küçük bir düzeltme yaptı:

- Senin duyduğun ses, cennet kapısının açılış değil kapanış sesi olmalıdır. Çünkü dedi, açılış sesi gözyaşı döktürür, kapanış sesi uyku getirir!.. Bunun üzerine esneyen adamın uykusu ansızın kaçıverdi.

*******

Bir gün de huzuruna giren bir genci yakınına davet ederek baş köşeye oturtmuştu...

Çevredekiler koskoca Mevlânâ'nın bir gence bu kadar saygı göstermesini gereksiz görüp itiraz yollu sorarlar. “Ben Kur'an'ın kölesiyim” diyen büyük veli, gence bu saygısının sebebini şöyle açıklar:

- Bu genç der, Kur'an'ı ezberlemiş bir hafızdır. Kalbinde Kur'an yazılıdır. Siz sokakta üzerinde Allah yazılı bir kâğıdı görünce hemen hürmet göstererek eğilip alıyor, rahle, kürsü gibi yüksek bir yere koyuyorsunuz. Ben de kalbine Kur'an'ın tamamını yazdırmış bir gencin hafızasındaki Kur'an'a hürmet gösteriyorum. Sözlerini şöyle tamamlar:

- Sadece ben değil, Allah (cc) da kelamını ezberleyenlere büyük değer veriyor, onu cennetine almakla kalmıyor, akrabalarından cehenneme gidecek on kişiye de şefaat etme izni veriyor! Yeter ki o genç hafız, ezberlediği Kur'an'ın içeriğiyle amel etmede bir ihmale düşmesin.

*******

Kendisinden Kur'an okuyup ezberleyen bir talebesi evlenerek hayata karışmıştı. Ziyaretine geldiğinde kılık kıyafetinden ihtiyaç içinde olduğunu anladı. Fakat halkın içinde mahcup etmeden nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Tam o sırada kalkıp gitmek üzere olan talebesine seslendi:

- Osman! Sen eskiden çok mütevazı biri idin, kalkıp giderken elimi öperek giderdin.

Osman mahcubiyetle Mevlânâ'ya doğru yönelerek yaklaşıp elini öpmek istedi. O sırada avucu içine önceden hazırladığı altınları kimsecikler görmeden Osman'ın avucu içine sıkıştırarak elini kapatan Mevlânâ, şu tembihte bulunmayı da ihmal etmedi:

- Osman dedi, ben bazı kimselere el öptürmeyi severim, sık sık gelip elimi öpmeni istiyorum!..

Osman, avucu içindeki altınları sıkı sıkıya tutarak çıkıp evin yolunu tutarken bir yandan alacağı ihtiyaçlarının sevincini yaşıyor, bir yandan da bu zarif anlayış karşısında gözyaşlarını tutamıyordu.

*******

Hz. Mevlânâ “gel gel” diyordu. “Putperest olsan da gel, tövbeni yüz kere bozmuş olsan da gel” diyordu. Çünkü gelenler onun meclisinde sıcak ilgi ve saygı görüyordu. Geldiklerine pişman olmuyor, mutluluk duyuyordu. Bir daha da geriye dönme gereği de duymuyor, yanlışlarından kolayca kurtuluyorlardı.

Tam bu sıralarda bir sarhoş da gelerek kalabalığa karışıp zikretmeye başlamıştı. Ancak sarhoş dengesini koruyamıyor, yalpa yaprak yanındakilere rahatsızlık veriyordu.

Kolundan tutup dışarıya atmak isteyenler oldu. Sarhoş zikir halkasından çıkmak istemeyince tartışma çıktı. Mevlânâ sordu: Neyi tartışıyorsunuz?

- Sarhoştur, dediler içimizden çıkarmak istiyoruz, o da çıkmak istemiyor!

Cevabı herkesi düşündürecek şekilde oldu Hz. Mevlânâ'nın:

- Demek dedi, şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..

Bunun üzerine derin bir sessizlik başladı. Herkes bu sözü mırıldanıyordu:

- Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..

Hz. Mevlânâ konuyu yarım bırakmayıp sözünü şöyle tamamladı:

- Düşene herkes tekme atar, bir tekme de siz atmayın!..

Ne dersiniz, bu tarihi uyarıyı biz de tekrar edelim mi?

- Evet, düşene herkes tekme atar, bir tekme de biz atmayalım!..
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder