17 Aralık 2015 Perşembe

Hekimoğlu İsmail - Büyük vebal kul hakkı…

Hekimoğlu İsmail - Büyük vebal kul hakkı…


Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK

Büyük vebal kul hakkı…


İslâmiyet'te malın, canın, neslin, dinin korunması farzdır. İnsanlık tarihi boyunca bütün dinlerde ve milletlerde bu konuya çok önem verilmiştir.

İnsanı yaratan Allah, en son ve kâmil din olarak İslâmiyet'i gönderdiği için, İslâmiyet'le insan bütünleşir. Müslüman, elinden ve dilinden zarar gelmeyen insandır. Mesela başkasına ait malı almak yahut canını yakmak onun hakkına girmektir. Ama bu kadar değildir. İnsanların iç dünyasına verilen zarar, yani dedikodusunu yapmak, iftira atmak, ihanet etmek, hakaret etmek, kalp kırmak, küçük düşürmek, utandırmak, zarar vermek de kul hakkına girer. İşte bunun için maddi olsun manevi olsun, insana yapılan her türlü haksızlık ve kötülük ‘kul hakkı' demektir. Zaten İslamiyet'te iki türlü hak vardır; biri Allah hakkı, öteki kul hakkı.

Dünyaya baktığımızda bazen zalimin zulmüyle kaldığını görürüz. Çünkü bu dünyada her suçlu cezasını görmez, her mazlum hakkını almaz. İşte o zaman bu dünyada görülmeyen davalar ahirete bırakılır. Allah imhal eder yani mühlet verir ama asla ihmal etmez. Haklıların hakkını alması, zalimlerin cezalandırılması, gerçek adaletin tecellisi için, Mahkeme-i Kübra kurulabilmesi için kıyamet kopacak, insanlar yeniden dirilecek. Dolayısıyla Hakk'a inananlar, her hakkı sahibine teslim etmelidir. Üzerinde maddi hak olan öder, manevi hak olan itiraf eder, helallik ister. Mesela seneler önce biri bana geldi “Ağabey senin aleyhinde çok bulundum, hakkını helal et.” dedi, ağlayarak helallik istedi; helalleştik.

Herkes İlahi nizamın içindedir; ömrü bitince ahirete gider. Madem ölmek bir gerçektir, öyleyse kavgasız bir hayat yaşamalıyız. İmam “Hakkınızı helal ettiniz mi?” diye sorunca ancak orada bulunanlar “Helal olsun.” diyebilir amma insan üzerinde kul hakkıyla gittiyse sevaplarını kul hakkına kurban etmiş demektir.

Nasıl ki bir şahıs senedi ödememiş, protesto olmuş, mahkemeye verirler hâkim haciz kararı alır. Eve gelen icra memurları satılabilecek eşyaları alıp götürecekler. Mesela buzdolabını alırlar, borcu karşılamaz, çamaşır makinesini de alırlar. Sonra haciz memuru der ki, şu kadar daha almamız lazım; bu para ödenmezse adam hapse girecek. Aynen öyle de kul hakkıyla ahirete gidenin hali buna benzer işte.

Tarihteki misallerine baktığımızda görüyoruz ki ecdat da kul hakkına çok önem vermiştir. Mesela Çanakkale Savaşı sırasında Kocadere köyünde büyük bir yaralı sargı yeri kurulmuş. Buraya kimi Urfalı, kimi Maraşlı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı... Çok sayıda yaralı getiriliyormuş. Durumu ağır olan yaralılardan biri komutanının elbisesine yapışmış; “Ölme ihtimalim çok fazla. Ben köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşı'ndan 1 mecidiye borç aldıydım, kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin, hakkını helal etsin.” dedikten sonra komutanının kollarında şehit olmuş. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. Aradan fazla zaman geçmeden bir şehidin daha künyesi ve bir pusula komutana teslim edilmiş. Komutan daha gözyaşlarını silmeye fırsat bulamadan pusulayı açmış, hıçkırarak okumuş: “Ben Beybaş köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecidiye borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.”

En büyük vebal kul hakkıdır; her şeyi yaratan Allah, her hakkı affedeceğini, amma kul hakkını, hak sahibi helal etmedikçe affetmeyeceğini bildiriyor.

Yani adam dünyada hakkını alamamışsa ahirette haksız olanın sevapları mizan terazisinde ondan alınır, haklıya verilir. İşte bu, en büyük iflastır.
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder