4 Aralık 2015 Cuma

Yardım ihlasla yapılmalı

Yardım ihlasla yapılmalı

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
27 Kasım 2015, 03:13

Geçen yazımızda müminler arasında yardımlaşmanın önemini işlemiştik. Bugün de “yardımı nasıl ve kimlere yapmamız gerektiği” konusunu ele alacağız.

Öncelikle yardım ihlâsla, sadece Allah rızası için yapılmalı. Cenab-ı Hak, yardımlarında kendi rızasını gözetenleri şöyle övüyor: "Malınızdan hayır adına her ne harcarsanız kendi menfaatiniz içindir. Zira siz, ancak Allah rızasını gözeterek verirsiniz. Böylece hayra dair her ne verirseniz onun sevabı tam olarak size ödenir. Hakkınız yenmez ve size zulüm edilmez." (Bakara: 272)

Bir hadiste, kıyamet gününde Arş’ın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf insandan birisinin de sağ elinin verdiğini sol eli görmeyecek kadar gizli sadaka veren kimseler olduğu belirtilir. Bu hadisten anlaşıldığına göre, yardım ihlasla yapılmalı, sadece Allah’ın rızası gözetilmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz, “Cenab-ı Hak, ne ‘desinler’ diye hayır yapan sümacıdan, ne gösteriş delisi müraiden, ne de iyiliğini başa kakıp duran mennandan hiçbir şey kabul etmez!” buyurmuştur.

Malı bereketlendirir


İnsanlara yardım edenin malı bereketlenir. Bunu hem dünyada, hem ahirette görür. Bu hususta Rabb’imiz şöyle buyurur: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara: 261)

Demek ki Rabb’imiz bir iyiliğe en az 700 kat ecir vermektedir. Bunun için imkânımız az bile olsa yardıma koşmak gerekir. Bu yüzden atalarımız, “Çok veren maldan, az veren candan verir” demişlerdir. Zor şartlarda sadaka veren kimsenin sevabı da kat kat verilecektir.

İnsanlara yardım etmek kişiyi mutlu ve huzurlu eder. Depresyonu yenmek için başvurulan çözümlerden birisi de, yardım kuruluşlarında görev almak, insanlara hizmet etmektir.

Gizliden yapın


Verdiği sadakayı kimseye, hatta iyilik yaptığı insanlara bile hissettirmeyenlerden birisi de, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) torunlarından olan İmam Ali Zeynelabidin idi. Kendisini Allah’a ibadete adamış bu insanın yaşadığı dönemde halkın arasında pek çok fakir, kimsesiz ve bakıma muhtaç insan vardı. Bunların çoğu, ihtiyaçları olan yiyecek, içecek ve giyecek eşyalarının bir gece vakti kapılarının önüne konmuş olduğunu görürlerdi. Senelerce kimin getirdiğini bilemedikleri bu eşyaları kullanmışlardı. Çünkü o mübarek insan öylesine ince düşünüyordu ki, getirdiği eşyaların bir taraflarına “helaldir” yazan küçük kâğıtlar yapıştırıyordu.

Yıllardan sonra bir sabah, kapılarının önünde her zaman alıştıkları yardım paketlerini görememişlerdi. Çünkü o gece hiçbir muhtacın kapısına erzak çuvalı bırakılmamıştı. Herkes bunun sebebini merak ediyordu ki, o sırada “İmam Ali vefat etti” diye bir ses duyuldu. Hak dostunu yıkayan, defin için hazırlayan gassal, imamın sırtına el vurunca kocaman bir nasırın varlığını görmüş ve gözyaşlarını tutamamıştı. Zira o koca İmam tam yirmi yedi sene fakire fukaraya çuval çuval yardım taşımıştı sırtında. Taşıdığı yüklerden dolayı sırtı nasır bağlamıştı. Fakat o ölene kadar bundan kimsenin haberi olmamıştı. Çünkü bu hayır hasenatının ihlaslı olmasını arzuluyor, insanların görmesini istemiyordu.

Gerçek muhtaçlara verin


Yardım yapılacağı zaman gerçekten yoksul olan kimseler aranmalıdır. Rabb’imiz bu hususta şöyle buyurur:

“Sadakalarınızı o fakirlere verin ki, onlar, Allah yolunda çalışmaya koyulmuşlardır; öteye beriye koşup kazanamazlar. Dilenmekten çekindikleri için, tanımayanlar, onları zengin zannederler. Ey Resul’üm! Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar iffetlerinden ötürü insanları rahatsız edip bir şey istemezler. Siz malınızdan bunlara ne harcarsanız, muhakkak Allah onu hakkıyla bilicidir." (Bakara: 273)

Yapılan yardım hiçbir şekilde başa kakılmamalıdır:


"Ey iman edenler! Sadakalarınızı; insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Çünkü onun bu gösterişinin hâli, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın hâline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince, üzerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş hâlinde bırakır. Onlar, yaptıkları şeylerden hiçbir sevap kazanamazlar. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet etmez." (Bakara: 264)
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder