Asr-ı Saadet’te yaşasaydınız kimin yanında olurdunuz?
- Acaba Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bugün yaşasaydı nasıl davranır, neler yapardı?
- Eğer biz Asr-ı Saadet’te yaşasaydık, kimin yanında olur, kimi model kabul ederdik?
İlk sorunun cevabı çok açık:
Güzeller güzeli (a.s.m.) bu asırda yaşasaydı, 14 asır önce ne yaptıysa aynısını yapardı.
Peki, ya biz o zaman yaşasaydık ne yapardık, kimin yanında olurduk?
İki Cihan Serveri’nin (a.s.m.) yanındaki mü’minlerden bir mü’min mi olurduk, yoksa müşriklerin veya münafıkların yanında mı yer alırdık?
Eğer mü’minlerle beraber olsaydık hangi sahabe gibi olurduk?
Her biri birer yıldız, birer kahraman olan sahabelerin hayatını şöyle gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçirelim: İmanda, ibadette, cihatta, infakta, ahlâkta biz de onlar gibi destan yazabilir miydik?
Uzatmayayım: Bu sorunun cevabını verirken elbette bütün mü’minler kendisini sahabelerle omuz omuza hayal eder.
Ancak “Biz Asr-ı Saadet’te yaşasaydık, kimin yanında olurduk?” sorusunun cevabı çok kısa ve net olarak şöyle olmalı:
Şimdi kimin yanında isek onun yanında olur, şimdi hangi davanın derdiyle dertleniyorsak o zaman da onunla dertlenir, şimdi kim gibi yaşıyorsak onun gibi yaşar, şimdi kimi seviyorsak o zaman da onu severdik.
Gerçek Peygamber âşığı onun yolunda olur
“İtaatsiz sevgi” yetersizdir. Hiçbirimiz Efendimiz’in (a.s.m.) amcası Ebu Talib kadar onu sevip koruyamayız. Ancak itaatsiz sevgi iyi niyetli amellerimizi de boşa çıkarabilir:
Gerçek Peygamber âşığı onun yolunda olur
“İtaatsiz sevgi” yetersizdir. Hiçbirimiz Efendimiz’in (a.s.m.) amcası Ebu Talib kadar onu sevip koruyamayız. Ancak itaatsiz sevgi iyi niyetli amellerimizi de boşa çıkarabilir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ki amellerinizi boşa çıkarmış olmayın.” (Muhammed: 33)
İtaat saadete, isyan azaba götürür:
“… Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan Cennete koyar. Kim yüz çevirirse, onu da pek acı bir azapla cezalandırır.” (Fetih: 17)
Bu ayetler ışığında Peygamberimizin (a.s.m.) ve onun kutlu yolundan giden sahabe efendilerimizin yaşayışlarını gözümüzün önüne getirip kendi hayatımızla karşılaştıralım.
Mesela, Peygamberimiz (a.s.m.) bir günün yarısını mescitte ve namazda geçirirdi. Bizim namazla aramız nasıl? Onun hayatı dua, tefekkür ve zikirle doluydu. Bizim zamanımızın çoğu boş işlerle mi geçiyor, yoksa güzel amellerle mi?
Elbette güç yettiremeyeceğimiz olağanüstü ibadetlerin sahibi olalım demiyorum. Hiç değilse farzları yapıp günahlardan kaçabiliyor muyuz?
İbadette, itaatte, tebliğde, güzel ahlâkta, dine hizmette hissemiz ne kadar?
Eğer sadece “Peygamberimizi (a.s.m.) çok seviyoruz, canımız kurban olsun” diyor, onun bize emrettiği gibi yaşamıyorsak, samimiyet imtihanında geri kalmaz mıyız?
Özetle Peygamberimizi (a.s.m.) seviyorsak, onun yolunda ve onun izinde olmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder