Hekimoğlu İsmail
AİLE-SAĞLIK
İslamiyet'te şükür esastır…
Nasıl ki çeşitli dükkânlarda çeşit çeşit gıdalar satılmaktadır; mesela manav, karpuza ayrı, domatese ayrı, üzüme ayrı fiyat ister.
Aynen öyle de rızkı yaratan Allah'ın, kullarından nimetlerine karşılık istediği fiyat üçtür; başta bismillah, sonunda elhamdülillah demek ve ortada bu nimeti yaratanı düşünüp tefekkür etmek. Meyveyi yerken meyveleri yaratanı, o meyveleri bize ikram edeni, yeryüzünü bir sofra gibi önümüze kuranı, midemizi yaratanın, midemizin ihtiyaçlarını da yarattığını düşünüp, şükretmek… Çünkü Allah insana öyle bir beyin vermiş ki, nimetlere bakar, nimeti vereni anlar. Demek ki şükretmek için, insan olduğumuzun farkında olmak lazım.
Bediüzzaman da bu konuya işaret etmiş: “Şükür içinde sâfi bir imân var; hâlis bir tevhid bulunur. Çünkü, bir elmayı yiyen ve “Elhamdülillâh” diyen adam, o şükürle ilân eder ki, “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya Hazine-i Rahmet'in hediyesidir.” demiştir.
Ancak insan, şikâyet eden bir mahlûktur. Şikâyet, insanın içinde bulunduğu halden razı olmamasıdır. Bazı kimselerde şikâyet o kadar ileri gider ki işini beğenmez, arkadaşını beğenmez, eşini beğenmez; elindeki nimetlerin kıymetini bilmez, nimetleri hakiki veren Zat'ı bırakır, onları sebeplere havale eder. Hâlbuki nimete karşı şükürsüzlük göstermek, bir manada nimetleri yalanlamak demektir, nankörlüktür; sağlıklı insanların sağlığıyla, zengin insanların malıyla harama koşmaları nankörlüktür. Bir insanın dini bilgisi ne kadar azsa şikâyeti o kadar çoktur. Dini bilgi arttıkça tevekkül artar, kadere iman güçlendikçe şikâyet de azalır.
Hayatımıza bir baksak, aslında şükretmemiz gereken ne kadar çok şey olduğunu görürüz. Görmek, düşünmekle olur; yani tefekkürle. Kul Allah'tan memnun olursa Allah da ondan razı olur. Dolayısıyla insan Allah'ı kula şikâyet etmemeli. Misal vereyim; “Hastayım, doktora gidiyorum, şifa bulamadım.” diyor. İşte bu ifade, Allah'ı kula şikâyettir. Peki ne yapacağız? “Ya Şafi-i Kerim, bana şifa ver!” Şafi-i Kerim, Allah'tır. Şifa ver demek, duadır. Halimizi Allah'a arz ettik; dert Senden, derman Senden, dedik.
Diğer yandan Kur'an-ı Kerim'de Allah, “...Eğer şükrederseniz, ben nimetlerimi daha da artırırım...” buyurmuştur. Yani şükretmek aynı zamanda Allah'tan yenisini istemektir, “Allah'ım bu nimet çok güzel, yine ver.” demektir, ruh zenginliğidir.
Mesela biri bizim için gitse, bir kilo meyve alıp getirse ne kadar çok seviniriz. Mutluluğumuzu ve memnuniyetimizi o şahsa belli etsek “Ne iyi düşünmüşsün, beni sevindirdin.” desek, adam da düşünür, “Arkadaşımın hoşuna gitti. Yine alayım da, yine memnun olsun.” der. Allah, insana verdiği tüm nimetler karşılığında yalnızca şükür ister. İnsan verilen nimetlere karşı tam bir şükre muvaffak olamaz ve bunun yanında nankörlük ederse cezalandırılmayı hak eder.
Her zaman gördüm ki, İslâmî esaslardan uzaklaşanların çilesi peşin oluyor. Zaten, Rahman ve Rahim olan Allah, İslâmiyet'i göndermiştir ki, dünyamızı cennet edelim. Hiç unutmam seneler önce köye yağmur yağdı, dağdan çamur aktı. O çamur evleri, bahçeleri, bağları altına aldı. Yalnız bir bahçe her şeyiyle kaldı. Diğer köylerden bu bahçeyi görmeye geldiler. Gözleriyle gördüler ki bahçe ada gibi kalmış. Sordular adama, sen ne yaptın, diye. Adam da “Zekâtımı verdim, asma salkımlarını elime alıp alıp öptüm, sizi bana Allah gönderdi diye, elhamdülillah dedim, daima şükrettim.” dedi.
İslamiyet, şükrü esas kılmıştır. Şikâyet yerine şükretmek gerekir. Çünkü şikâyet Allah'ın hakkımızda takdir ettiği hükme razı olmamak demektir, bu da kaderi tenkittir. İnsan içinde bulunduğu her hal üzere şükür içinde olursa kaderinden razı demektir.
Müslüman, şükr-i mutlak sırrına ermelidir; kim Allah'tan razıysa Allah da ondan razı demektir. Allah'tan razı olmak, Allah'ın hakkımızdaki hükmünden razı olmak.
Müslüman'a yakışan da budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder