AİLE-SAĞLIK
Kardeşliğimizi hatırlatan selamın önemi!
Biz ülkemizdeki herkesi insan ve İslam kardeşi biliyor, sevgi saygı içinde selamlaşmayı da bu kardeşliğimizin bize yüklediği bir mükellefiyeti olarak görüyoruz.
Hatta, böyle gerilimli devrelerde vereceğimiz selamlarımızla kardeşliğimizi kuvvetlendirmeyi de birbirimizi sevdiren önemli bir amelimiz diye sahip çıkıyoruz...
Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri de: “Sizi birbirinize sevdirecek sevaplı bir amel haber vereyim mi?” diye sormuş? “Ver ya Resulellah” demeleri üzerine de:
- Aranızda selamı yayın, tanıdığınız tanımadığınız herkese selam verin, kimseyi selam duanızdan mahrum bırakmayın!” tembih ve uyarısında bulunmuştur.
Ayet ve hadislerin bu gibi uyarılarından dolayıdır ki, karşılaştığımız kardeşlerimize ilk sözümüz ‘önce selam sonra kelam' olur, hiç tanımadığımız kimselerle bile önce selamla tanışır, kardeşlik irtibatı kurarız. Sonra samimi sevgi ve saygımızı da ömür boyu devam ettirerek kardeşliğimizi sürdürürüz.
Selamın içerdiği bu külli dua ve kutsi manasından dolayıdır ki, ne merhaba ne de günaydın kelimeleri Kur'an'da geçen ‘Selamünaleyküm' duasının yerine hiçbir şekilde geçemez.
Nitekim bir maneviyat büyüğü, selam vermeden söze başlayan ziyaretçisine uyarıda bulunarak der ki:
- Konuşmaya önce selamla başlasaydın sen on sevap kazanırdın, ben de selam duanı almakla on sevap kazanmış olurdum, böylece yirmi sevaplı bir dua ile başlamış olurduk sohbetimize. Sonuç daha hayırlı ve bereketli olurdu elbette.
Bu sebeple Müslümanların birbirlerine karşı bu selam duası ömür boyu devam eder, basit bahanelerle terk etmezler. Sünnet olarak selam verirler, farz olarak da selam alırlar.
- Cennet sakinleri dahi bu kutsi kelimelerle selamlaşıp dualaşırlar kendi aralarında.
- Selam sıralamasında önce küçükler büyüklere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler de önde gidenlere selam vermeyi münasip görürler.
Ancak bu sıralamaya rağmen yine de selam vermede önce davrananlar, sevap kazanmada da öne geçerler. En çok sevabı en önce selam veren alır. Ayrıca küsler arasında önce selam verip barış için el uzatan ise barış kahramanı sayılır, takdir ve tebriğe layık görülürler.
- Topluluktan bir kişi selam verince, karşı topluluktan da bir kişinin selamı alması yeterli sayılır...
- Erkekler yaşlı hanımlara selam verebilirler. Gençlerine ise yanlış yorumlanma ihtimali söz konusu olacaksa selam verme gereği duymazlar.
- Karşıdan hanımıyla birlikte gelen beyle selamlaşma isteği, beyden gelmelidir. Şayet istemiyorsa ona selam vermeye çalışılmamalıdır. Selam verilip de hal hatır sorulacak olursa, hanımın birkaç adım ileriye geçip beyini beklemesi belli bir saygının gereği sayılmalıdır.
- Eve gelen kimsenin hane halkına ilk sözü de “Selamünaleyküm!” olmalıdır.
-Toplum içinde bizi birbirimizle kaynaştıran selam sünnetinden sonraki bir güzel âdetlerimiz de el uzatıp musafaha etme sünnetimizdir. Musafaha için tutuşan ellerin sahipleri, karşılıklı sevgilerini kuvvetlendirip sevap kazanmakla kalmazlar, sevgiyle tutuşan eller birbirinden ayrılırken üzerlerindeki küçük günahları da dökülerek arınmış hale gelir, huzur duyarlar musafaha sonunda.
Demek ki vazgeçilmez vasfımız olarak benimsediğimiz selamlaşma ve tokalaşma sünnetimiz, dünyada dostluğumuzu, kardeşliğimizi kuvvetlendirip, birlik beraberliğimizi pekiştirdiği gibi, ahirette de günahımızdan arındırıp sevabımızı çoğaltma gibi sonuçlara da vesile olmaktalar.
Rabb'imiz ayetlerinde, Resûlullah Efendimiz de hadislerinde emrettiği selamlaşma sünnetini önemsemeyip terk edenler ise hem bu külli dualardan mahrum kalıyor hem de içinde yaşadığı kardeş topluma karşı yabancılaşma görüntüsüne giriyorlar. Böylece kazançları hiç yok, kayıpları ise pek çok oluyor.
Bu sebeple diyoruz ki:
- Fatebiru ya ülil ebsar! Bir düşünün ey basiret sahibi selamsız kardeşler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder