Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret hâli müstesnâ, mallarınızı bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin…” (Nisâ, 29) |
|
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel, o kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktârınca sevaplarından alınır, (hak sâhibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk 48) |
|
Rasûlullah (sav), vefâtından önce mü’minlere son defâ hitâb ediyor ve onlara âdeta vasiyet mâhiyetindeki son hatırlatmalarını yapıyordu. Bir ara sözü kul hakkına getirerek:
“–Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” buyurdu. (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)
Allah Rasûlü’nün bu sözü üzerine insanlardan bir kısmı önceden yapmış oldukları bâzı haksızlık ve hatâları îtirâf ederek Efendimiz’den duâ ve istiğfar talebinde bulunmaya başladılar. Bir müddet sonra bir kimse ayağa kalkıp:
“–Vallâhi yâ Rasûlallah, ben de çok yalancıyım, hem de münâfığım. Benim işlemediğim hiçbir kötülük yoktur.” dedi. Hz. Ömer (ra) ona:
“–Be adam, kendini rezil rüsvâ ettin!” dedi. Rasûlullah (sav):
“–Ey Ömer! Dünya rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir!” buyurdu. Daha sonra da bu kişi için:
“Ey Allâh’ım! Ona doğru sözlülük ve îman olgunluğu nasîb eyle! Kendisinin kötü işlerini hayra tebdîl eyle!” diyerek duâ etti. (Taberî, Târih, III, 190) |
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder