4 Mart 2017 Cumartesi

LÜTUF

LÜTUF
‘Lütuf’, hafif hareket, işleri gizlice yürütmek, duyularla algılanamayan şeyler, başkalarına iyilikte bulunmak anlamlarına gelir.

“Gözler O’nu görmez, O gözleri görür; O latif, her şeyi haber alandır.” [1] Ayette Allah (c.c.)’ın gözle görülmeyeceğinin ifadesinden sonra latif oluşunun bildirilmesi, insanların Allah (c.c.)’ı ancak lütfuyla görebileceklerini, O’nu görmek isteyenin verdiği nimetlere ve güzelliklere bakması gerektiğinin vurgulanması içindir.

“Allah kullarına lütuf yapandır.” [2]

“Kuşkusuz benim Rabbim, dilediğine lütufkârdır.”  [3]

O’nun latif olması madde olmayışının da ifadesidir. Buna karşılık cisimde mutlak letafetten değil; göreceli letafetten bahsedilir. Mutlak (tam, kesin, genel) letafete ancak ‘Nûr’ denebilir. “Allah, göklerin ve yerin nurudur.” [4]  

Madde olmadığından gözle görülmez. Fakat her yerde ve her varlıkta O’nun nuru bulunur, her varlığa uzanmış ve her şeyi kuşatmıştır. Alemin ruhu O’dur. Her şeyin içinde ve özünde bulunuşu sebebiyle, O’ndan habersiz bir fiilin vukûu mümkün değildir. Varlıklardaki faaliyet, atomdaki enerji, doğadaki canlılık O Hayy (diri, canlı) olanın her zerreye uzanmasıdır. O her şeye kendisinden yakındır ve her şey O’nun bir görüntüsüdür. Varlıkların belirli şekillere bürünmesi O’nun yaratması iledir. Kendisi görünmez gizlidir. Yarattığı şeylerle görünür. O açıktan açık, gizliden gizlidir. Eşyadaki enerji ve dinamizm O’ndandır. Asıl O’dur, varlık O’dur, aslın aldığı şekiller ise O’nun yaratıklarıdır. Görünenler, yaratıklar ve gösteren ise Yaratıcı’dır. [5]

‘Latif’ kelimesinin karşıtı, ‘Kesif’ ise ağır ve yoğun anlamındadır.

‘Lütuf’, ikram ve yardımda bulunmak anlamına da gelmektedir. Kullarının işlerini büyük lütuf ve merhametiyle gören ‘Allah’ın yardımı’ ile de tefsir edilmektedir. Lütuf ile hiddet ve düşmanlık bir arada bulunmaz. Lütuf, kerem ve ihsan sahibi kimsenin özelliğidir.

Eğer size Allah’tan bir lütuf erişirse, bu sefer de sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: ‘Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimet) ulaşsaydım.’ [6]

Bu ayette lütuf kelimesinin Müslümanların mücadeleleri sonucu Allah’ın (cc) kendilerine ihsan olarak verdiği zaferi ifade ettiği görülmektedir.

“Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız o size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.”  [7]  Görülüyor ki; Yüce Yaratıcı’nın kullarına anlayış, akıl, iyiyle kötüyü birbirinden ayırma gücü vermesi büyük bir lütuftur.

“Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedi kalmak üzere Cennettedirler. Ancak rabbinin dilemesi başka! Bu onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.”  [8]

Bir imtihandan ibaret olan dünyamızın son bulmasıyla varacağımız yeri belirleyen amellerimiz bizleri ya cennet ya da cehennem yoluna sevk edecektir. Ancak hiçbir zaman yaptığımız ameller cennete ulaşmamız, o nimetleri elde etmemiz için yeterli olmayacaktır. İnsanın filleri ancak iyilerden veya kötülerden olmak istediğine işaret edebilecek, onun ahiretinin nihaî belirleyeni olmayacaktır. Ahiret durağı nihaî olarak Allah (c.c.)’ın lütfu ile belirlenecektir.  Bu durumun izahı mahiyetinde,  yukarıdaki ayette cennetliklerin mutlu bir şekilde orada bulunmaları Allah’ın ardı arkası gelmeyen lütfu olarak açıklanmıştır.

“Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetleri okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” [9]

Allah Teâlâ kullarının dünya ve ahiret hayatlarının mutlu ve güzelliklerle dolu olması için toplumların sınırları aştığı, azgınlık ve fenalıkların yaygınlaştığı dönemlerde, onları iyiye ve doğruya yönlendirmeleri için bir lütuf olarak peygamberler göndermiştir. Biz Müslümanlar için de sevgili peygamberimiz, Allah (c.c.)’ın bizlere karanlıklardan aydınlığa çıkışımız için onsuz olamayacağımız bir lütuftur.  

 



[1] En’am sûresi, 5/103.
[2] Şûra sûresi, 42/19.
[3] Yûsuf sûresi, 12/100
[4] Nûr sûresi, 24/35.
[5] Kur’an Ansiklopedisi,S. Ateş .
[6] Nîsa sûresi, 4/73.
[7] Enfal sûresi, 8/29.
[8] Hûd sûresi, 11/108.
[9] Âl-i İmran sûresi, 3/164.


BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=652

--
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder