3 Mart 2017 Cuma

KURB

KURB
 

‘Kurb’, zaman, mekân (yer), oran, haz ve kudret açılarından yakınlık demektir.

 

Kurb kelimesini zıttı ‘Buud’ (uzaklık) kelimesidir.

 

Kur’an-ı Kerim’de ‘kurb’ kelimesi şu ayetlerde geçmektedir:

“Bu ağaca yaklaşmayın!” [1]

 

“Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, çok kötü ve yanlış bir yoldur.” [2]

 

“İnsanların hesabı yaklaştı.” [3]

 

“Biz insana can damarından daha yakınız.” [4]

 

Kurban ise, Allah (c.c.)’a yaklaşılan şey anlamındadır. Ancak örf olarak Allah (c.c.)’a yaklaşmak, O’nun rızasını kazanmak için kesilen hayvanın adı olmuştur.

 

Tasavvufçulara göre ‘kurb’, insanın fizikötesine geçmesi, fizik perderini aşması ve Allah (c.c.)’a yaklaşması demektir. Kurb’u, Allah (c.c.)’ın kullarına yaklaşması şeklinde anlayanlar olmuş ise de, bu O’na mekân ve mesafe izâfe anlamlarını çağrıştırması nedeniyle yanlıştır.  Kaldı ki, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına olan yakınlığı varlıklar üstü bir yakınlıktır. Önceleri yok iken sonradan meydana gelen bir kurb, sonradan var olanların ve varlıklarını değişik oluşumlarla sürdürenlerin özelliğidir. Bu iki kurbu, birkaç kelime içinde: “Her nerede olursanız O sizinle beraberdir.” [5] beyanı ne güzel ifade eder! Böyle bir yakınlık aynı zamanda, iman ve amel-i salih ile elde edilen hususi yakınlık da  değildir.. Şakî-saîd, hayırlı-hayırsız, salih-tâlih, canlı-cansız, zerreden sistemlere kadar herkesi kapsamı altına alan genel bir kurbiyettir.   

 

Evet, kurb-i umûmi (genel yakınlık), herkesi ve her şeyi şemsiyesi altına almasına karşılık, kurb-i husûsi (özel yakınlık), imana dayanır ve Allah (c.c.)’ın, iyi, güzel, doğru dediği hususların yaşanıp yerine getirilmesiyle gerçekleştirilir ki, bu da ancak, kurb yolunu bulmuş olan, sonsuza uzayan koridora girmiş bulunan, her gün ayrı bir iman derinliğiyle sabahlayan- akşamlayan ve  “Şüphesiz Allah, takvaya sarılanlar ve ihsan şuuruyla iyiliği ve güzelliği takip edenlerle beraberdir.” [6] ufkunda seyahat eden bahtiyarlar için söz konusudur.

 

Bu mertebeyi yakalayanlar nefes alırken “Şüphesiz Allah beraberimizdedir, Rabbim bana yol gösterecektir.  [7] derler; nefeslerini  verirken de “Şüphesiz Allah bizimle beraberdir.” [8] der, kurbet soluklarlar.  

 

Kurb-i hususide (özel yakınlık) iman şuuru ve ihsan hakikati, gözde ziyâ ve cesette can gibidir. Bu iki temel esasa bağlı olarak farz ve nâfilelerin yerine getirilmesi ise, nâmütenâhinin (sonsuzluğun) semâlarına açılmada iki nûrânî kanat gibidir.

 

Evet, insanı Allah (c.c.)’a yaklaştırma yollarının en sağlamı, en kestirmesi ve en makbûlü farzları yerine getirme yoludur. Ve gerçek sevgililik ve dolayısıyla da kurbet ise, sınırlı ve kayıtlı olmayan nafilelerin sonsuz, engin ve vefa tüten ikliminde tahakkuk eder. Hakk yolcusu, her an ayrı bir nafilenin kanatları altında sonsuza uzanan yeni bir koridorda kendini bulur, yeni bir mazhariyete ulaştığını hisseder; farzları edâya daha bir iştihalı ve nâfilelere karşı da daha bir iştiyaklı hale gelir. Bu nokta ve manaya uyaran her ruh, Allah (c.c.)’ı sevdiği ölçüde, vicdanında  Allah (c.c.) tarafından sevildiğini de duyar.. ve bir kudsî hadiste ifade buyrulduğu gibi, artık onun işitmesi, görmesi, tutması, yürümesi doğrudan doğruya meşîet-i hâssa dairesinde cereyan etmeye başlar.

 

Diğer bir ifade ile, farzlarla “kurbet” insanın makâm-ı mahbûbiyete (sevgililik makamı) ulaşmasının ve Hakk’ın sevip hoşnut olduğu kimseler arasında bulunmasının ayrı bir ünvânı, nâfilelerle kurbet ise, onun hareket ve davranışlarının Zât-ı Hakk’a izâfe edilmesi makamıdır ki, “Onları, siz öldürmediniz, bilakis onları Allah öldürdü, attığın vakit de sen atmadın ve lâkin Allah attı.” [9] gölgesinde herkese husûsi bir iltifat ve teşriftir.

 

Hususi bir teveccühten ibaret olan kurbette, teveccüh noktasını görmemezlikten gelerek onu, insanın fiilleri ve davranışlarıyla izaha kalkışmak da yanlıştır. Yakınlık Onun ululuğunun şanı ve rahmetinin bir buudu, uzaklık da bizim halimiz ve mahiyet boşluğumuzun bir çukurudur.

 

Gülistan sahibi Sadi Şirazi :

‘Dost bana benden daha yakındır; ne gariptir ki ben ondan uzağım... Ne yapıp ne diyebilirim ki; dost benim yanımda, kucağımda oysa ki ben ondan uzağım’ diyerek, kurbun kime ait, bu’dun kime ait olduğunu çok güzel göstermektedir.

    



[1] Bakara sûresi, 2/3.
[2] İsra sûresi, 17/34.
[3] Hac sûresi, 22/1.
[4] Kaf sûresi, 50/16.
[5] Hadîd sûresi, 57/4.
[6] Nahl sûresi, 16/128.
[7] Şuarâ sûresi, 26/62.
[8] Tevbe sûresi, 9/40.
[9] Enfal sûresi, 8/17.
[10] Sadi Şirazî, Gülistan .


 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
http://www.islamahlaki.com/default.asp?kat_no=649
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder