Hayırlı bayramlar
Bu bayram sabahı bir bayram anım hatırıma geldi, internetteki kitabımda anlatmıştım:
Lisenin bitmesine az kalmıştı. Nisan 1991’de ramazandaydık. Faik Dedem, Ereğli’de Ramazan’ın arefesi olan perşembe gece yarısı kalp kriziyle vefat etmiş. (17 Nisan 1991)
Ben cenazeye katılamadım. Kardeşlerim, annem ve ben Ankara’dan Ereğli’ye gidemedik. Çünkü, O günlerde annem safra kesesi ameliyatı olmuştu...
Sabaha karşı, acı acı çalan telefon sonrasında babacığım, tekbaşına Ereğli’ye gitmişti. Dedem kendisini bütün Ereğli’ye sevdirmiş.
Hayatta kimsenin kalbini kırmayan dedemin, kalbinde asla kin, nefret, haset yoktu. Aksine çok merhametliydi ve herkesi çok seviyordu.
Hiç unutmuyorum, seksenlerde bir bayram sabahı, kürt mahallesindeki bir eve göndermişti. Çok perişan evin tahta kapısını açan fakir kadın, elimdeki et poşetini görünce dedeme çok içten dualar etmişti.
Zira evde henüz et kokusu yoktu, 4-5 küçük çocuk sevgiyle bana bakıyordu. Bir ramazan arefesinde de, yine bu sokaktaki başka bir eve üç-dört çift çocuk ayakkabısı getirdiğimi hatırlıyorum.
Allah rahmet eylesin. Yattığı yer nur, mekanı cennet, cennetteki makamı yüksek olsun.
Şimdi, bu bayram anısını her hatırladığımda aşağıdaki olayı hatırlarım, gözlerim dolar:
Henüz on yaşındaki Abdullah, babası savaşta şehit düşünce yetim kalmıştı. Baba acısını yüreğinde taşıyan küçük Abdullah gülmüyor, oynamıyor; oynayan çocuklara bakıp ağlıyordu!
Bir bayram sabahı Hz. Muhammed SAV onu gördü; acıdı ve yanına yaklaşıp sordu;
“Evladım sen niçin oynamıyorsun ?”
Abdullah, başı yerde yanıt verdi;
“Benim babam yok ki”
“Kardeşlerin var mı?”
“Kardeşlerim de yok!”
Bu yanıtlar karşısında Hz. Peygamber de SAV ağladı, sevgi ile başını okşayarak sordu;
“Sen Hasan ve Hüseyin’e kardeş olmak ister misin?”
Abdullah’ın gözleri parladı! Başını kaldırıp baktı, şaşırdı. Sevinçle yanıtladı;
“İsterim ya Resulallah!”
Tekrar sordular:
“Benim torunum olur musun?”
“Evet, hem de çok isterim.”
“Öyleyse sen benim torunumsun, haydi tut elimden bize gidelim!”
Birlikte eve geldiler. Abdullah mutluydu, yetimliğini unutmuştu.
Hane-i saadette yemeğini yedi, güzel bir elbise giydi ve oyun yerine koşarak geldi.
Sevinçten yerinde duramıyor “Peygamberimizin torunuyum!” diyerek neşeyle hopluyordu.
Diğerleri baktı ve gıpta ettiler;
“Keşke biz de yetim olsaydık da senin kavuştuğun onura kavuşsaydık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder