16 Nisan 2016 Cumartesi

Cemil Tokpınar - Peygamberimizin (a.s.m.) muhteşem namazı

Cemil Tokpınar - Peygamberimizin (a.s.m.) muhteşem namazı

 
Cemil Tokpınar

c.tokpinar@meydangazetesi.com.tr
15 Nisan 2016, 02:32


Yine bir Kutlu Doğum Haftasındayız. Her yıl olduğu gibi bu sene de Peygamberimizi (a.s.m.) daha iyi tanımak, anlamak ve modellemek için çeşitli konularda programlar yapılıyor. Bu konular içinde toplumumuzun en muhtaç olduğu husus onun namaza verdiği önemdir. Bunun için bugünkü yazımızda Efendimizin (a.s.m.) nasıl namaz kıldığını işleyeceğiz ki, gücümüz ve imkânımız ölçüsünde onu modellemiş olalım.

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) namaz kılışı öylesine muhteşemdi ki, onu tasvir etmekten insanlar aciz kalırdı.

Namaz vakti girince öyle bir hâle girerdi ki, Hz. Aişe (r.anha) Validemiz, şöyle demekten kendini alamamıştır:

“Resulullah (a.s.m.) ile konuşurduk. O bize bir şeyler anlatır, biz de ona bir şeyler anlatırdık. Namaz vakti geldi mi, Allah’ın kudret ve azametiyle meşgul olmaktan, sanki o bizi tanımaz, biz de onu tanımazdık. İbadetimiz bizi kendi dünyamızdan alır götürür, uhrevî atmosfer içine girerdik.”

Bir sahabe de, Resulullah’ın namaz kılışını şöyle anlatır:

Hazret-i Peygamber namaza başladığı zaman, çevresinde bulunanlar onun göğsünden, kaynayan buhar kazanının fokurtularına benzeyen bir fokurtu işitirlerdi.

O öyle bir namaz kılardı ki, görenler şaşırırdı. Namazda iken ayakta, rükûda ve secdede o kadar uzun dururdu ki, sanki vefat etti sanırlar, heyecanlanırlardı.
 
Bir rekâtta üç sure okumuştu

Onun arkasında bir teheccüd namazı kılan Hz. Huzeyfe (r.a.) anlatıyor:

“Bir gece Resulullah (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldım. Bakara Suresini okumaya başladı. Ben yüz ayeti bitirince rükûya varacaktır dedim, ama o devam etti. Ben Bakara Suresi’ni iki rekâtta bitirecektir dedim, devam etti. Ben sureyi bitirince rükû edecek derken, Nisa Suresi’ne başladı, onu okudu. Sonra Âl-i İmran Suresi’ne başladı, onu okudu. Sonra rükûya gitti. Rükûda ayaktaki kadar kaldı. Secdede ise rükûdaki kadar durdu.”

Rükû ve secdede uzun uzun dualar eder, her gece ayağı şişinceye kadar namaz kılardı.

Çünkü bütün duygularıyla namaz kılmaktan zevk ve lezzet alır, büyük bir huzur duyardı.

Namazda hissettiklerini ifade etmek için ashabına şöyle derdi:

Sizin yemek yemekten, su içmekten, muamele-i zev­ci­ye­den aldığınız lezzeti, ben namazdan alırım.

Bizler de hiç değilse namazlarımızı biraz daha yavaş kılmalı, çok bilinen on sure ve Kevser-İhlâs dışında da sureler okuyarak namazımıza özen göstermeliyiz.
 
Bedir Savaşı'nda cemaatle namaz

Peygamberimiz (a.s.m.) ve güzide sahabeleri Bedir Savaşı’nın en çetin anında bile cemaatle namaz kılmışlardı. Müşrik ordusu Müslümanlardan üç kattan daha fazlaydı. Tam bir ölüm kalım mücadelesi veriliyordu. Ama Allah Resulü ve ashabı canlarını kurtarmaktan ziyade, Allah’ın huzurunda yan yana, omuz omuza namaz kılmayı seçmişlerdi.

Yarısı namaz kılarken diğerleri savaşmış, namaz kılanlar savaşırken diğerleri namazlarını cemaatle eda etmişlerdi. Bu olay Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır:

“Savaşta mü’minler arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle birlikte namaza dursunlar ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde ettikten sonra geri çekilip düşmana karşı dursunlar ve yerlerine henüz namaza durmamış olan diğer topluluk gelsin. Onlar da tedbirli şekilde ve silâhlarını yanlarına alarak seninle beraber namaz kılsınlar.” (Nisa Sûresi, 102)

Buna rağmen Müslümanlar mağlûp olmamışlar, kesin bir zafer kazanmışlardı.

Namaz imkân varsa savaşta bile kılındığına göre, basit bahaneler, kazaya bırakmanın gerekçesi olamaz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder