BAŞARI MAHKŪMLARI...
Siz de çocuklarınızı başarıya kilitlediniz mi, dostlar?
Henüz hayatı kavrayamadıkları bir yaşta, hayatla korkunç bir yarışa soktunuz mu onları?...
“Hayat bir kurtlar sofrası, kurtlar sofrasından pay kapması için çocuğun son derece donanımlı olması şart; aksi halde yenilir, ezilir, silinir” diye düşünüp, çocuklarınızı “Başarıya mahkûm” ettiniz mi?
Ettinizse bilin ki, “başarıya mahkûm” olmak, “idama mahkûm” olmaktan iyi, ancak temelde her türlü “mahkûmiyet” kötüdür!
İnsanın “biraz daha özgür” olabilmesi, çocuğun “biraz daha çocuk” olmasına bağlıdır.
Zaten çocuğun iyi yetişmesi ile çocuğa olabildiğince çok bilgi yüklemek arasında da bir bağlantı yoktur.
Biz düpedüz “bilgi hamalı” yetiştiriyoruz.
Çok şey bilen, ancak bildiklerini denetleyemeyen, denetleyemediği için de yerli yerinde kullanamayan, dillendiremeyen çocuklar, “Büyük Türkiye” hayalimizi gerçekleştiremez.
Çocuklara öncelikle “çocuk olma hakkı”nı teslim etmeliyiz.
Ancak ondan sonra kararında bilgi ile donatacak tedbirler almalıyız.
Bu arada da her türlü aşırılıktan kaçınmalıyız.
¥
Osmanlılar çocuklarına önce “edepli olmayı” öğretirlerdi.
Hatta hemen hemen her evde, “Edeb ya hu!” şeklinde herkesi edebe çağıran levhalar asılıydı.
Edeb hayatın özü, hayanın anahtarıydı.
Hayat o sınırların içinde yaşanırdı. Öyle yaşandığı için de, “taciz” nedir bilinmez, sokakları gürültü götürmez, komşular birbirlerine haksızlık etmez, başkasını rahatsız edecek davranışlar sergilenmez, hayata hile-hurda katılmazdı.
Yanlış yapan önce “edebe dâvet” edilir, bir kere “edepsiz” damgasını yiyen, artık hiçbir mahallede barınamazdı.
Geldik hüküm cümlesine: “Bilgi âdabı” öğretilmeden çocuğa yüklenen bilgiler, ileri yaşlarında “bilgiçlik taslamak”tan öte bir işe yaramaz! Bakın televizyon programlarına, ne demek istediğimi anlarsınız: Ekranları “edepsizlik” götürüyor!
Bunun tarihte bile örnekleri vardır.
Ramazan’ın ilk on günü, kalburüstü âlimlerin katılımıyla padişahın huzurunda gerçekleştirilen “Huzur Dersleri”, biliyorsunuz, Fatih Sultan Mehmed devrinde bir sisteme kavuşturuldu…
Fatih, sistematize ettiği huzur derslerinden birinden çıkarken, Ak Şemseddin Hoca’sına sordu:
“Efendi hazretleri, gerek sen, gerekse bana büyük emekleri geçen diğer hocalarım geri dururken, tanımadığım bir hoca, bir süreden beri yakınıma sokulup dizim dibinde oturuyor. Bu ne sebepledir?”
Ak Hoca, belli belirsiz bir tebessüm eşliğinde cevap verdi:
“Âlimler ilmî edeplerinden dolayı geri dururken, cahiller cehaletin cesaretiyle öne çıkarlar. Sen onun kusuruna bakma, ama ciddiye de alma!”
¥
Hiç kimse salt bilgisiyle hayatı fethedemez! Bilginin yanına edep de koymak lâzım gelir.Yanı sıra, çocuk, düzgün konuşmayı, doğru tartışmayı, dikkatli dinlemeyi, dürüst değerlendirmeyi, analiz etmeyi ve senteze ulaşmayı da öğrenmelidir.
Sözün özü şu: Bilginin şöhrete ve servete kavuşmak için değil, “bilinçli” yaşamak için gerekli olduğunu bilmemiz ve çocuklarımızı buna göre yetiştirmemiz lâzım.
Yavuz Bahadıroğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder