Tefekkür
HAYIRLI CUMALAR
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: Ve lâ ibâdete ket-tefekkür. “Tefekkür etmek kadar kıymetli ibadet olmaz.”
Lâ ibâdete. Hiç bir ibâdet yoktur, ket-tefekkür tefekkür etmek gibi. Yani, “Onun gibi hiç bir ibâdet yoktur!” ne demek?.. Onun kadar sevabı çok olan hiçbir ibadet yok demek. Çünkü namaz mı daha kıymetli, tefekkür mü?.. Kur’ân okumak mı daha sevaplı, tefekkür mü?.. Zikir yapmak mı daha sevaplı, tefekkür mü?.. Cihad etmek mi daha sevap, tefekkür mü?
Tefekkürlü olursa, ötekilerin bir kıymeti oluyor. Tefekkürsüz bir namaz, güzel namaz olmuyor.
Tefekkürsüz bir oruç, güzel bir oruç olmuyor. Tefekkürsüz bir cihad; yani bozuk niyetli, düşünmeden veya nefse uyarak, şehvâni, şeytâni maksatlarla yapılan bir cihadın hiçbir kıymeti olmuyor. Karşı tarafa zulmetmek için yapılan bir şeyin, hiçbir kıymeti olmuyor.
Hz. Ali Efendimiz radıyallâhu anh, nasıl öldüreceği insanı öldürmekten vazgeçivermiş.. Çünkü, savaşı bile Allah rızası için yapıyor. Allah rızası gittiği zaman, öyle bir şeyi yapmaktan kendisini alıkoyuyor. Onun için, en kıymetli şey tefekkürdür. Yani en sevaplı iş tefekkürdür.
Niye tefekkür bu kadar kıymetli?
Bu bir çalışmadır. İnsanın zihnini bir konu üzerinde çalıştırmasına, derin derin düşünmesine tefekkür etmek diyoruz.
İnsan düşüne düşüne doğruyu bulur. Yani doğruyu bulmanın başka yolu yok! Düşünmeden bulunmaz. Yani tesâdüfen, gözü kapalı körebe oynar gibi, yoklamayla hakikatler bulunmaz; derin derin düşünülerek bulunur. Hatta çok çok tecrübe yaparak bulunur. Tecrübeler üzerinde, tecrübelerin sonuçları üzerinde de düşünülerek bulunur. Bütün delilleri toplayarak, onların üzerinde tefekkür ederek gerçekler bulunur. Öyle, gerçek hemen meydanda değildir.
Altın madeni, hemen böyle toprağın üstünde pırıl pırıl parlamıyor. Elmas pırıl pırıl parlamıyor. Onu kaç metreler kazıyorlar, bin bir türlü zorluklarla çıkartıyorlar, öyle elde ediyorlar. Yani çalışma gerekiyor. Doğruyu bulmak için tefekkür de, böyle yerin altından elması bulmak gibi, altını bulmak gibi, kıymetli madeni bulmak gibi bir şey.
Hatta erbabı olmazsa, eline aldığı taşın elmas olduğunu bile, işlenmemiş olduğu için anlamayabiliyor. Erbabı biliyor. Siz bir eski kilim parçası diye bir kenara atıyorsunuz. Ama halıcı onu gördüğü zaman aklı başında gidiyor; “Aman, 14. yüzyıldan kalma şu cins, şu kadar kıymetli halıyı kenara atmış bu câhil!” diyor. Alıyor onu, turistlere ne kadar pahalı satıyor. Yüzbinlerce dolara satıyor.
Onun için, tefekkür ibâdette de çok önemli!.. Allahu Teâlâ hazretlerinin nimetlerini tefekkür edecek, kudretini tefekkür edecek, sanatını tefekkür edecek, mahlukatı üzerinde, masnûàtı üzerinde tefekkür edecek… Sanatı üzerinde, kudreti üzerinde, ibreti üzerinde tefekkür edecek… Dînî konuların güzelliğini anlamak için derinlemesine tefekkür edecek: “Şu oruç ne kadar güzel bir ibâdet!.. Şu hac ne kadar hikmetli bir ibâdet!.. Şu zekât ne kadar yerli yerinde bir emir!.. Şu namaz ne kadar güzel, abdest ne kadar güzel, gusl ne kadar güzel!..” Bunları anlayacak.
Onun için tefekkür, her ibâdeti de ayrıca kıymetlendiren, çok kıymetli bir ibâdettir. Kendisi de bir ibâdettir. Yani bir insan otursa, gözünü yumsa, tefekküre dalsa, çok sevap kazanır. Neden? Tefekkür ediyor. Tefekkür başlı başına bir sevap. Namazı tefekkürle kılarsa, namazı cevher oluyor. Orucu tefekkürle tutarsa, orucu mücevher oluyor. Haccı mütefekkirâne yaparsa, o kıymetli oluyor.
Cenâb-ı Hak bize şu tefekkür nimetini ihsan eylesin. Tefekkürün zevkine âşinâ eylesin. Hepimizi mütefekkirâne yaşamaya muvaffak eylesin.
Prof. Dr. M. Es’ad Coşan
2 Haziran 2000 – Avustralya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder