4 Mayıs 2014 Pazar

Mümin gıpta eder, haset etmez

Mümin gıpta eder, haset etmez


 
Efendimiz (sas), “Mü’min gıpta eder, münafık haset eder.” HADİS-İ ŞERİFiyle çekememezliğin bir münafıklık alameti olduğunu beyan ediyor.
 

Mümin gıpta eder, haset etmez

 
SÜHEYLA SANCAR AKBAYIR
 
YENİ BAHAR DERGİSİ   Sayı: 157 | 18 Mart 2014
 
Hz. Mevlana, kıskançlığın mü’min-lere yakışmadığını Mesnevi’de “Yol-da haset boğazına sarılmasın. Zira şeytan haset yüzünden reddolundu.” sözleriyle anlatır.
 
Şeyh Hatem-i Asam, tasavvuf deryasını ömrü boyunca gönüllere akıtır. Bağdat’ta bir ilim meclisinde cemaate seslenir. “Senelerdir benden dinlediklerinizi iki cümlede özetlemenizi istiyorum.” der.
 
Topluluktan bunu başarabilen çıkmaz. Bunun üzerine Cennetmekân mutasavvıf İslam’ın özünü kendisi açıklar: “İki cümleden biri, kendinizde olana kanaat etmeniz; diğeri de başkasında olana haset etmemeniz!” Haset etmemeyi, inananların vasfı olarak gören İmam Gazali Hazretleri ise insanın halini tasvir ediyor. Allah bir kimseye nimet verdiğinde, diğerleri iki tavır sergileyebilir. Ya o nimetin karşısındakinin elinden gitmesini isteyecektir. Ya da başkasındaki varlığa sevinip kendisinde de bulunmasını arzular. İşte bunların ikisi birden Müslüman’da bulunmaz. Sadece gıpta edenlerdir mü’minler.
 
“Ben kıskanç değilim.” deyip işin içinden sıyrılamayız. Haset bazen öyle noktalara varıyor ki kişi, karşısındakinin ahirete müteveccih ibadetlerini bile çekemez hale geliyor. Hastalıklı ruh hali, küfre varacak noktalara ulaşabiliyor. Bu sebeple Fethullah Gülen Hocaefendi, hasedi kalbi karartacak kadar azılı bir düşman olarak görüyor: “Haset eden, ‘Keşke onun ayağı kırılsa veya bindiği uçak düşse de hacca gidemese!’ türünden imanla telifi zor sözler söylemeye başlar.”
 
Bütün bunların gerçekleşmemesi için müminlerin sığınacağı makamı şu sözlerle zikrediyor: “Manevî hastalıklar, maddî hastalık ve musibetlerden kıyas kabul etmeyecek ölçüde çok daha büyük ve daha tehlikelidir. Bedenî hastalıklar insana biraz çektirir ve en fazla onun fani hayatına mal olur. Hasedin oluşmaması adına, kafasında şöyle böyle malumatı bulunan ve dili dönen herkes seferber olmalı, dersten derse koşmalı ve meseleleri hep sohbet-i canan etrafında ele almalı.”
 
 
‘Eyvah haset ediyorum!’
 
İnsan birdenbire bu karanlık tablonun ortasına düşmüyor. Her hastalık gibi haset de belirtiler gösteriyor. Mesela kalpte beliren küçük bir olumsuz duygu, ‘haset’in ilk sinyali olabiliyor. Psikolog Sümeyra Akkor, burada, kıskançlıkla hasedin farkına odaklanmamızı sağlıyor. Kıskançlık duymamız belli ölçülere kadar normal. Ancak başkalarının başarı, itibar, sağlık ya da ekonomik durumunu çekemez hale geldiysek durum tehlikeli.
 
Akkor’un hasta tahlili, İmam Şafii Hazretleri’nin, “Hasid kişinin içinde sürekli bir ateş yanar.” sözünü hatırlatıyor bize: “Kişi ilk kıskançlık atağından itibaren önlemler alıp o düşünceden uzaklaşmaya çalışmalı. Aksi halde her kıskançlık atağında karşısındakine karşı duyduğu öfke artar. Duygu durum bozuklukları, depresyon ve zarar verme eğilimleri yükselebilir.”

“Çekememezlik, kişiden kişiye farklılık gösteriyor mu?” diye merak ediyoruz. “Haset eden herkes, karşısındakini bitirmeye yemin ediyorsa?” korkusunu yaşamamızı mazur görüyor neyse ki psikolog Akkor. Ardından bazılarının kendi çabasıyla kötü düşüncelerden kurtulabileceği kanaatini paylaşıyor bizimle. Derin bir düşünce egzersizi, manevî beslenme kişiyi arındırabiliyor. Bazılarında ise patolojik kıskançlık olduğundan uzman desteği şart.


Haset sadece psikolojik problem değil

Haset sadece psikolojik bir problem değil ne yazık ki. Meselenin sosyolojik boyutları da var. Başkalarının kötülüğünü isteyecek hale gelen kişi, enerjisinin büyük kısmını başkalarının hayatlarıyla uğraşmaya harcar. Nitekim Yrd. Doç. Dr. Musa Kazım Gülçür, gereksiz mukayesenin kişinin toplumsal hayatını etkilediği görüşünde:

“Haset, insanın kendi hayatı ile ilgili yüksek perspektifler geliştirmesine ve sorumluluklarını bihakkın yerine getirmesine mani olur. Ayrıca, insanı lüzumlu işlerinde ve öncelikli sorumluluklarında hareketsiz ve tutuk bir halde bırakır.” İletişimsizliğin sebep değil sonuç olduğu bir sorundan söz ediyor Gülçür.

Çekemediği topluluk ya da şahıstan kopan kişi, içindeki yangına başkalarını da ortak edebiliyor. Yani etrafındakileri kendisi gibi düşünmeye ikna edebiliyor. Tıpkı patolojik kıskançlığa isim veren Shakespeare kahramanı Othello gibi.

Bilindiğiniz üzere Othello, kendi içinde büyüyen öfkeye başkalarını da ortak eder. Üstelik ölüm bile içindeki azabı dindirmeye yetmez. Ve ‘Othello sendromu’ tanısını, miras bırakır geride kalanlara.
Muhatabının kötülüğünü isteme dozuna göre kişideki ahlakî bozukluk da büyüyor. ‘Karşısındakini tüketme duygusu’ olarak özetleyebileceğimiz davranış, muhakkak menfi plana dönüşüyor çünkü.

Planı hayata geçirmeden önceki evre ise malum: Tecessüs, gıybet, iftira. Çevresini de kendine benzetiyor fitneye bulaşan her kimse. Kıskançlık sebebiyle birbirinin kuyusunu kazmaya azmetmiş toplulukların akıbetini tarihten haber alıyoruz. Bu topluluklar Cenab-ı Hakk’ın adaletine karşı çıktıklarından habersizdir.

Salih Aleyhisselam’ın kavmi mesela. Kendilerine lütuf olarak gönderilen bir deveye bile haset etmişlerdir. Onun rızkını, içtiği suyu kıskanıp katleden kavim, azapla cezalandırılır. Allah’ın elçisini üzen azgın topluluğun gözünü döndüren kıskançlık, bugünün insanının da başının belası.

“Bana uymayan yaşamasın.” anlayışının temelinde haset var ne yazık ki. Al-i İmran Sûresi 120. ayet, çekememezliğin sosyolojik boyutunu anlamamızı kolaylaştırıyor: “Size bir ferahlığın, bir nimetin ulaşması onları tasalandırır. Bir fenalığın gelmesine ise, âdeta bayılırlar. Şayet siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların tuzakları size hiçbir zarar veremez. Çünkü Allah, elbette onların yaptıklarını ilmiyle, kudretiyle kuşatmıştır.” s.sancar@zaman.com.tr


‘Haset din kazıyıcıdır’

Alemlere Rahmet Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem), hasedi, kendisinden önceki kavimlerin hastalığı olarak tarif eder. Onlardan bazıları, kardeşlerinin iyiliğini çekememiştir. Efendimiz, bu illetin tehlikesini, “Haset din kazıyıcıdır (yok edicidir).” sözüyle anlatır. İmam Gazali Hazretleri bu hadis-i şeriften mülhem şu izahı yapar:

“İnsan, haset ettiği kişide bulunan nimetin yok olmasını ister. Bu nimet kendi eline geçsin veya geçmesin önemsemez, yeter ki kıskanılan kişi o nimeti kaybetsin, zarara uğrasın. Kıskançlığın ve hasedin en tehlikelisi budur.

Kişi, haset ettiği kişinin sahip olduğu nimetin kendisine geçmesini ister. Amaç, o nimete sahip olmaktır.

Kişi, başka bir kişideki nimetin aynısını veya benzerinin kendisinde olmasını ister. Kendisi de sahip olamayacaksa, karşısındaki kişinin de sahip olmasını istemez.Kişi, başka birinin sahip olduğu nimetin benzerinin kendisinde de olmasını ister. Ancak kıskandığı kişinin nimetinin yok olmasını istemez. Bunlardan sadece sonuncusu zararsızdır.”



 

1 yorum:

  1. Yazan ve paylaşan yüreklere teşekkür ediyorum..Allah razı olsun ..doğru tespitler.

    YanıtlaSil