Kur’an ve Sünnet ışığında Misafir ve Davet Adabı-1
Kur’an ve Sünnet ışığında Misafir Kimdir? Misafirlik Nedir? Misafire Nasıl Davranmalı? Ve Anadolu kültüründe misafirlik adabı…
Misafire ikrâm etmek, müslümanın şiârıdır. Nitekim Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz:
مَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللّهِ وَالْيوْمِ اخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ،
“…Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse misafirine ikrâm etsin…”[1] buyurmuşlardır.
Misafir ağırlamak ve onu memnun etmek; bir incelik, hattâ bir sanattır. Gönül insanı olmayanlar, bu sanatın inceliğini kavrayamaz.
Allah Rasûlü –sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nezâketleri sebebiyle misafirlerine bizzat kendileri hizmet ve ikram etmişlerdir.[2]
Misafir ağırlamak, bazı kişiler tarafından genellikle maddi ve manevi bir külfet olarak algılanır. Çünkü bu insanlar misafir ağırlamayı, Yüce Allah'ın rızasını kazanmaya ve güzel ahlak sergilemeye vesile olacak bir ortam olarak algılamazlar. Toplumsal bir gelenek ya da sosyal bir zorunluluk olarak görürler. Bu konuda ancak menfaat sağlama ihtimali onlar için şevklendirici olur. Oysa Kuran ahlakını benimsemiş bir mümin için misafir ağırlamak değerli bir ibadet ve güzel ahlakın ortaya konulabileceği bir vesiledir. Bu nedenle müminler, iman etmeyen insanların aksine misafiri güzellikle karşılarlar.
Peygamberler Allah'ın insanlara ahlak ve tavır güzelliğinde örnek olarak yarattığı çok değerli insanlardır. Bizler din ahlakının nasıl yaşanması gerektiğini peygamberlerimizin kıssalarından öğrenebiliriz. Bu kıssalardan biri de Hz. İbrahim ve konukları ile ilgilidir. Bir misafirin İslam ahlakına göre nasıl ağırlanması gerektiği Kuran'da Hz. İbrahim örnek verilerek açıklanır. Aşağıdaki ayetlerde hayatı müminlere güzel bir örnek olan Hz. İbrahim'in, yaşadığı olay şöyle haber verilmektedir:
هَلْ اَتَيكَ حَدِيثُ ضَيْفِ اِبْرَهِيمَ الْمُكْرَمِينَ* اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلاَمًا قَالَ سَلاَمٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ* فَرَاغَ اِلَى اَهْلِهِ فَجَآءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ* فَقَرَّبَهُ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلاَ تَأْكُلُونَ*
“Ey Muhammed! İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar, İbrahim'in yanına varmışlar ve "Selâm olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selâm olsun." demiş, "Bunlar tanınmamış(yabancı) kimseler" diye düşünmüştü. Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, pişirilmiş semiz bir buzağı getirdi. Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi.”[3]
Bu ayetlerden iktibas suretinde, bizler şu manaları çıkarabiliriz:
Misafir Güzellikle Karşılanmalıdır.
Hz.İbrahim(a.s) kıssasında olduğu gibi müminler, ağırlayacağı kimselere öncelikle saygı, sevgi, huzur ve güleryüz sunar. Bunlar olmadan yalnızca ikrama dayalı bir ağırlama hoşnut edici olmaz. Nitekim Hz İbrahim de konuklarını selam diyerek karşılamaktadır. Çünkü Yüce Allah
وَاِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَا اَوْ رُدُّوهَا اِنَّ اللهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ حَسِيبًا
“Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.”[4] ayetinde selam verildiğinde en güzel şekilde karşılık vermenin önemine dikkat çekmiştir. Kuran ahlakında güzel davranışlarda bulunma konusunda bir yarış söz konusudur. Müminin daha misafiri karşılarken verdiği selam da bunun bir örneğidir.
Misafir Rahat Ettirilmelidir.
Kuran ahlakına sahip müminler, misafirin olabilecek tüm ihtiyaçlarını, özenle düşünür, onun söylemesine ve hissettirmesine gerek kalmadan bu ihtiyaçlarını karşılarlar.
İkram, Sezdirmeden Hazırlanmalıdır.
Ayette bildirildiği gibi Hz.İbrahim(a.s) gelen misafirlere sunacağı ikramı sezdirmeden yapmıştır. Çünkü misafir olan kişi, çoğu zaman nezaketinden dolayı karşı tarafa ihtiyaçlarını hissettirmez. Hatta çoğu zaman da ince düşünceli davranarak kendisine yapılacak olan ikramları engellemeye çalışır. Böyle bir kişiye örneğin bir ihtiyacı olup olmadığı sorulacak olsa büyük olasılıkla olmadığını söyleyecek ve teşekkürle karşılık verecektir. Bu durumda da Kuran ahlakına göre gösterilecek olan en uygun tavır, ikramın sezdirilmeden yapılması, kesinlikle konuğun kendisine sorulmadan, her şeyin ince- ince düşünülerek hazırlanıp sunulmasıdır.
İkram, Gecikmeden Yapılmalıdır.
Yine bu ayetlerde işaret edilen bir başka güzel tavır da, söz konusu ikramın gecikmeden yapılmasına yöneliktir. Böyle bir tavır, her şeyden önce kişinin, misafirin varlığından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Çünkü ikramın ayette de haber verildiği gibi “hemen”, “çok geçmeden” yapılmış olması, kişinin karşı tarafa hizmet etme ve ağırlama konusundaki tevazusunu ve şevkini ortaya koyar.
İkramın En İyisi Seçilmelidir.
Misafir ağırlama adabında uygun tavırlardan biri de bu ayetlerde haber verildiği gibi ikram edilebilecek en iyi yiyeceklerin seçilmesidir. Hz.İbrahim(a.s) evine gelen konukları tanımadığı halde yapabileceği ikramın en iyisini yapmaya çalışmış ve hemen giderek بِعِجْلٍ سَمِينٍ“semiz bir buzağı” ile geri dönmüştür. Etin en lezzetlisi, en sağlıklısı ve en besleyicisi de en “semiz” olanıdır. Hz.İbrahim'in(a.s) bu ahlakını örnek alan müminler de misafir ağırlarken imkânları nisbetinde malzemelerin en tazesini, en temizini ve en lezzetlisini seçmeli ve özenli bir biçimde hazırlamalıdır ki bu ayetin bir işaretidir.
Misafir ağırlamak ve misafire izzet-i ikramda bulunmak, dinimizin önemle üzerinde durduğu ehemmiyetli mes’elelerdendir.
İbrahim Aleyhisselâm'ın misafirperverliği meşhurdur. "Allah'ın dostu" manasında “Halilullah” diye yâd edilen Hz.İbrahim(a.s) misafir olmadan sofraya oturmaz, yola çıkar misafir gözetlerdi.
Cabir b. Abdullah'ın(r.a) naklettiği hadis-i şerifin bir bölümü şöyledir. Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Allahu Teâlâ'nın İbrahim Peygamberi(aleyhisselam) halil ittihaz etmesinin sebebi, yemek yedirmesi, açıktan selâm vermesi, insanlar uykuda iken gece namazı kılmasıydı."[5]
İbn Abbas(r.a) der ki: Peygamber(s.a.v):
"Kim namazı dosdoğru kılar, zekâtını verir, Ramazan orucunu tutar, misafiri ağırlarsa, cennete girer"[6] buyurdu.
Hz.Enes(r.a) naklediyor: Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"Bir kimse Müslümanlardan dört kişiyi misafir etse ve onlara yemelerinde, içmelerinde, giymelerinde kendi ehline yaptığı ikramı yapsa, bir köle azad etmiş gibi olur." [7]
Hz.Ali(r.a) yemek yedirme hususunda şöyle demektedir:
"Bir arkadaşımı bir sabah yemeğe çağırmak, benim için pazara çıkıp bir köle satın almak ve o köleyi Allah yolunda azad etmekten daha sevimlidir."[8]
Peygamberimiz(s.a.v), misafire ikramda bulunan bir ev halkına hayır ve bereketin çok hızlı bir şekilde ulaştığını bildirmiştir.[9]
İbn Abbas(r.a.) derki, Resûlullah(s.a.v):
"İçinde misafire yemek yedirilen evdeki hayır ve bereket, devenin hörgücüne dayanmış bıçağın tesirinden daha çabuk çoğalır"[10] buyurdu.
Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hâsıl eder." [11]
Peygamber Efendimiz(s.a.v) başka bir hadislerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
“Misafir Rızkı ile birlikte gelir. Giderken de Ev sahibinin bağışlanmasına vesile olur.”[12]
Misafirden hizmet yapması beklenmemelidir.
Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir.”[13]
[1] Buhârî, Edeb: 31, 85, Nikâh: 80, Rikâk: 23; Müslim, İmân: 74, (47); Ebû Dâvud, Edeb: 132, (5154); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/210
[2] Beyhakî, Şuab, VI, 518, VII, 436
[3] Zariyat Suresi, 24-27
[4] Nisa Suresi, 86
[5] Tenbîhü'l Gafilin, c.2/534
[6] Tergib ve Terhib, C.5/211-12
[7] Ramûz, c.2/405-2
[8] Hayâtü's Sahabe, c.3/299
[9] İbn-i Mâce, Eti’me 55
[10] Tergib ve Terhib, C.5/211-14
[11] Kütüb-i Sitte, Prof.Dr.İbrahim Canan, 16.cilt s.239
[12] Kenzül-irfan, sh.65
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder