Kurtuluş Doğrulukta ve Güvenilirliktedir -1
Toplum fertlerinin birbirleriyle ilişkileri doğruluk ve dürüstlük gibi evrensel ahlâkî ilkeler ve erdemler çerçevesinde şekillendiğinde, Hz. Peygamber (s.a.s)’in uyarısındaki bu güvensizlik ortamı giderilmiş ve ideal bir toplum örneği ortaya konmuş olur.
Fertler arasında karşılıklı güveni sağlayan, toplumun huzur içinde devamını temin eden en önemli manevî değerlerden birisi doğruluktur.
Doğruluk, geçmiş ve geleceği içine almak üzere; konuşmada, bir olayı ya da bir haberi başkalarına aktarmada, verdiği sözü yerine getirmede doğru olmayı ifade eden önemli bir kavramdır. (el-İsfehani, el-Müfredat, Kahire, 1961, s.277)
Mevlânâ’nın, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünde ifadesini bulduğu şekliyle insanın daima içi ile dışının bir olması hâlidir.
Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, temel olarak “sıdk” kelimesinde bulur. Bunun yanında, “hakk”, “istikamet”, “birr”, “hidayet” vb. kelimeler de doğruluk anlamında kullanılmıştır. (Doğruluk ve hak kavramının tahlili için bkz. İzutsu, T, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, (Terc. Selahattin Ayaz) İstanbul, ts., s. 140-141) Sadece “sıdk” kelimesi ve türevleri Kur’an’da 155 yerde kullanılmıştır. Bu sayıya “sıdk” anlamına gelen diğer kelimeleri de kattığımızda doğruluğu ifade eden kelimelerin son derece yaygın olarak kullanıldığı görülecektir. Doğruluğun zıddı olan yalan/kizb kelimesi ise -müradifleri hariç- Kur’an’da tam 282 yerde geçer. (M. Fuad Abdulbaki, el-Mu’cem, S.D.K. ve K.Z.B. mad.)
Evrensel ahlâk anlayışında olduğu gibi, İslâm ahlâkında da doğruluk ve dürüstlük, insan onurunun ve sağlıklı bir toplum yapısının vazgeçilmez şartlarından biri olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla doğruluk, gerek fert, gerekse toplum için zorunlu olan ahlâkî niteliklerin tamamını kendinde toplar.
İslâm inancının ve dünya görüşünün genel adı tevhittir. Bu yüzden İslâm, gücünü imandan alan, bütün hayatı ve insanları kuşatan mükemmel bir ahlâk sistemi getirmiştir. Ana çizgileri Kuran ve sünnet tarafından belirlenen bu sistemin iki temel şartı vardır. Bunlardan ilki, yüksek değerlere tam olarak inanmak, ikincisi de, inanılan değerleri doğru biçimde uygulamaktır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
"Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük öfke ile karşılanır." (Saf 61/2-3)
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو (ر عنهما) عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ « الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ ُ »
Abdullah b. Amr'den: Efendimiz (as) şöyle buyurmuştur: "Müslüman, (diğer) müslümanların dilinden ve elinden emin olup selamette bulunduğu kimsedir… (Buhari, İman, 10)
Hayatın bütün alanlarında aranan ve uygulanması gereken yüksek değerlerden biri de doğruluktur. Din ve dünya işlerinin tamamında doğru olmak ise, İslâm'a bağlı kalmakla mümkündür.
En İyi Mihenk Taşı
İslâmi kaynaklarda, doğruluğu ifade etmek için çeşitli kelimeler kullanılır. Ancak bunlardan en yaygın ve meşhur olanları sıdk ve istikâmet kavramlarıdır. Bu iki kavram, "doğru, düzgün ve güzel davranıp kıvama ermek, dürüst ve temiz kalpli olmak, dinin doğruluk ve değer ölçülerine uygun şekilde davranmak (Bkz. Ragıp el-İsfehâni, el-Müfredât, s.478-480, 692) gibi anlamlara gelmektedir. Bunun için, düşünce, söz ve davranışlarda hak ölçüsünü aşmamaya, söylenen söze yalan, yapılan işe de hile katmamaya doğruluk denir.
1- Doğruluk, Allah'ın Sıfatlarının En Büyüklerindendir
اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَرَيْبَ فِيهِ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا
"Allah, O'ndan tapılacak yoktur, ancak O vardır. Andolsun O, sizi olacağında şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?" (Bkz. Nisa 4/87,122)
2- Doğruluk, Peygamberlerin Sıfatlarındandır
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَالرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
"Eyvah başımıza gelenlere! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı? O Rahman'ın va'd buyurduğu işte buymuş. Gönderilen peygamberler doğru söylemişler derler." (Bkz. Yasin 36/52)
Peygamberlerde mutlaka bulunması gereken niteliklerden birisi de doğruluktur. (Taftazani, Haşiyetü’l-Kestelli, İst. 1970, s.170) Çünkü insanlar doğru söylemeyen bir peygambere güvenemez. Bu nedenle hiçbir elçinin, herhangi bir surette gerçeğe ters düşen bir söz söylediği tespit edilmemiştir.
Henüz peygamberlik ile görevlendirilmeden önce Mekkelilerin Hz. Peygamber (s.a.s)’i, “el-Emin” sıfatı ile çağırdıkları hemen herkesin malumudur. O dönemde Ka’be’nin tamiri esnasında Hacer-i Esved’in yerine konması hususunda yaşanan tartışma, Hz. Peygamber’in hakemliği ile son bulmuştur. (Müslim, Fezail 57; İbn Hişam, Sire 4/135)
Dost-düşman herkesin güven ve takdirini kazanan Sevgili Peygamberimizin bu başarısındaki en önemli etken, onun bütün hayatına yansıyan dürüstlük ve güvenilirliğinden kaynaklanmaktaydı. Nitekim kendisinden güzel bir nasihat isteyen kişiye Hz. Peygamber: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur.
عَنْ سُفْيَانَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الثَّقَفِىِّ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قُلْ لِى فِى الإِسْلاَمِ قَوْلاً لاَ أَسْأَلُ عَنْهُ أَحَدًا بَعْدَكَ - وَفِى حَدِيثِ أَبِى أُسَامَةَ غَيْرَكَ - قَالَ « قُلْ آمَنْتُ بِاللَّهِ فَاسْتَقِمْ ».
Süfyan es-Sekafiden: Ey Allah'ın Rasülü İslam'da bana (yapacağım, yapıp da kurtuluşa ereceğim) ondan başka da sizden bir şey sorup istemeyeceğim bir söz söyle dedim. O da ; " Allah'a inandım de dosdoğru ol" buyurdu. (Müslim, İman, 13, 62; Müsned, III/413)
Yine, peygamberliğine inanmadığı hâlde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in doğru sözlülüğünü ve güvenilirliğini itiraf etmek zorunda kalan Ebu Süfyan’a, Roma imparatoru Hirakl (Hireklius)’in verdiği cevap, tarihî belge niteliğindedir: “Bir kişinin bunca zaman insanlara yalan söylemekten kaçınıp da kırk yaşından sonra Allah’a karşı yalan söylemesi düşünülemez” (Müslim, Cihat, 78)
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
"Kitapta İbrahim'i de an, çünkü o, dosdoğru biri, bir peygamberdi." (Meryem 19/41)
3- Kur’an-ı Kerim’in Bir İsmi de Sıdktır:
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءهُأَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَافِرِينَ
“Kendisine gelen gerçeği/sıdkı (Kur’an’ı) yalan sayandan daha zalim kimdir?” (Zümer, 39/32; Ayrıca bkz. Saffat, 37; Zümer, 33)
4- Doğruluk, Müminlerin En Önemli Özelliklerindendir
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِوَالْقَانِتِ ينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَوَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَوَالْمُتَصَ دِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْوَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيراً وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُلَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
"Bütün müslüman erkekler, müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar… yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." (Ahzab 33/35)
Kur'an'da Tebük savaşına katılamayan üç sahabeden bahsedilmektedir. Rivayete göre bu üç sahabe, geçerli hiçbir mazeretleri olmamasına rağmen, Tebük savaşına katılmamışlardır. Hz. Peygamber (s.a.s), savaştan sonra ordusuyla Medine’ye döndüğünde, savaşa katılmayan münafıklar kendilerini haklı çıkaracak mazeretlere ve yalanlara başvurmuşlardır. Oysa bu sahabeler, hiçbir yalana ve mazerete başvurmadan hatalı olduklarını, günah işlediklerini, Allah’ın ve Rasûlünün kendileri hakkındaki hükmü beklediklerini açık yüreklilikle belirtmişlerdir. Bu doğru sözlülüklerinin sonucu olarak Allah, kendilerini affetmiştir. (Buhari, Vesaya, 16, Cihad, 103; Müslim, Tevbe, 53; Tirmizi, Tefsir, Berae)
Bunun için, İslâmi ve insani hayatın tek ölçüsü ve güvencesi doğruluktur. O, hayatı İslâm'a uygun şekilde yaşamak, kulluk yolunda Kuran'ın irşadı ile yürümektir.
Doğruluğun zıddı yalancılıktır. Yalancılığın dayandığı temel ilke ise, zulümdür.
Zulüm, haktan ve doğruluktan sapmak, adalete aykırı davranıp haksızlık yapmaktır. O, dünyada mazlumu, ahirette de zalimi yakan bir ateştir.
Şu halde mümin, Allah'ın buyurduğu gibi dosdoğru olmalı, Allah'la ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde doğruluktan ayrılmamalı, yalancılara da iltifat etmemelidir.
Şunu da belirtelim ki, sadece fikrin ve inancın doğru olması yetmez; ayrıca doğru inanç ve düşüncenin pratiğe yansıması ve yürürlüğe konulması da gerekir.
İşte doğruluk, inancın kişiliğe mal edilip edilmediğinin ve ruh besini haline gelip gelmediğinin en iyi mihenk taşıdır.
(Devam edecek)
BU YAZI AŞAĞIDAKİ WEB SİTESİNDEN ALINMIŞTIR:
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder