4 Kasım 2017 Cumartesi

Allah'tan korkmak-1

Allah'tan korkmak-1
 
"Allah'tan korkmak ne anlama geliyor? Allah korkulacak bir varlık mıdır? İnsanlar kızınca 'Neden Allah'tan kork!' diyorlar?" Allah'ı sevmek ne kadar güzelse, Allah'tan korkmak da o kadar güzel ve anlamlıdır.
 
Bu anlamda Allah'tan korkmak, Allah'ı sevmenin bir başka ifadesidir. Eğer beş yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sorulsaydı, "En lezzetli ve en tatlı anın nedir?" denilseydi.
 
Belki şöyle diyecekti "Acizliğimi ve zayıflığımı anlayıp annemin tatlı tokadından korkarak yine annemin şefkatli kucağına sığındığım haldir." Bunun için insanı şefkat kucağına, rahmet ocağına atan korku güzeldir, tatlıdır ve şirindir. Bu korkunun adı korku değil, şefkate atılmak, sevgiye sığınmaktır. Oysa bütün annelerin şefkati Allah'ın rahmetinin sadece küçük bir pırıltısıdır. Mesela, Allah'ın Rahîm ismi şefkatin, merhametin kaynağı, aslı ve esasıdır. Bu ismin annelerin kalbine yansımasıyla anneler birer şefkat ve merhamet kahramanı olmuşlar. Bu açıdan Allah'tan korkmak, O'nun rahmetinin şefkatine yol bulup sığınmaktır. Yani kendimizi Allah'ın şefkat güvenliği içinde görmektir. Yoksa Allah, korkulacak, ürkülecek bir varlık değildir.
 
Allah'tan korkmanın diğer bir anlamı, O'na sonsuz bir saygı göstermektir. Kişiliği, ilmi, manevi yönü, taşımış olduğu makam, sahip olduğu mertebe ve konumu olan insanların huzurunda ve karşısında olduğumuzda içimizi sevinçle karışık bir ürperti ve korku sarar.
 
Yüce Rabbimiz ise evrenin yaratıcısı ve sahibi, her şey O'nun emrinde ve idaresinde. Koca dünya, denizler, gökler, güneşler, aylar, yıldızlar, kudreti altında. En büyük varlıklar Onun emrinden çıkamaz, kaçamaz. Biz de O'nun bir kulu olarak büyüklüğü, azameti, izzeti ve yüceliği karşısında sevgi içinde bir ürperti ve korku duyarız. Bu korku bizi Ona yaklaştırır, Ona olan sevgimizin bir başka biçimde görüntüsü haline dönüşür.
 
Allah'ın rahmetine sığınmanın sonunda bitmez tükenmez ebedi bir mutluluk olan Cennet vardır. Bunun yanında O'nu dinlemeyen, isyan eden, emirlerine karşı gelen, yasaklarını çiğneyen zalim insanlar için de Cehennemi vardır, orada azabı ve gazabı vardır. Biz de kul olarak bir an gelip nefsimize uyup, şeytanın oyununa gelerek Allah'a karşı gelmekten, Onun azabına uğramaktan korkarız.
 
Diğer yandan Allah'tan korkan bir insan, artık başka bir şeyden korkmaz. Çünkü her şey Allah'ın emri ve iradesi altındadır. O'nun bilgisi ve isteği dışında hiçbir şey olmaz. İnsan gerçek anlamda Allah'a bağlanırsa, diğer varlıklar, ne kadar tehlikeli ve ne kadar büyük olursa olsunlar bir zarar veremezler. Allah'tan korkmanın bir başka boyutu da şudur: Bizi yoktan var eden, sayıya gelmez nimetler veren, bizi her zaman koruyan ve himaye eden O'dur. Bundan dolayıdır ki, O'nun sevgisini kaybetmekten, O'na olan yakınlığımızın azalmasından, bağlılığımızın zayıflamasından korkar, endişe ederiz. Ayrıca bizi korkutan, zarar vermeye çalışan, başımıza bela olan, bize düşman kesilen varlıkların ve düşmanlarımızın hakkından da ancak O gelir. Böylece biz O'nun büyüklüğüne ve azametine sığınarak rahatlar ve huzur buluruz.
 
Bunun içindir ki, "Allah'tan kork" şeklindeki bir ikaz, "Allah'a karşı gelmekten kork, O'ndan uzak kalmaktan kork" anlamına geliyor.
 
Muhterem Müslümanlar Allah'tan korkmak, büyük makamlardandır.
 
Allah korkusunun sebebi, ilim ve marifettir. İlim ve marifet sahipleri, kendi ayıplarını, günahlarını ve ibadetteki kusurlarını görerek, bunun yanında Allah-u Teâlâ’nın kendisine verdiği sayısız nimetleri düşününce, yaptıklarından utanıp, kalbinde korku başlar
 
Korkunun dereceleri vardır. İnsanın kendisini arzulardan men etmesine İFFET, haramlardan men etmesine VERA, şüp­helilerden men etmesine TAKVA denir. Allah'a yaklaşmağa mâni olan her şeyden men etmesine ise SlDK denir. Böyle kimselere de SIDDÎK denir.
 
Bir kimse Cehennemden korkar, tövbesiz öleceğinden korkar, gaflete düşüp kalbinin kararacağından korkar, nimetlerin çokluğu sebebiyle zevke dalıp ahireti unutacağından korkar, bütün kusur ve kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil ve rüsva olacağından korkar. En büyük korku da ezele ait olup imansız gitme korkusudur. Basiret sahipleri akıbetlerinin ne olacağından korkarlar. En büyük korku budur.
 
Korkanların çoğu, akıbetinin kötü olmasından korkmuşlardır. Ebu Derda hazretleri buyurdu ki (Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmayacağından emin olmaz.) Sıddıklar kötü akıbetten çok korkarlar. Süfyan-ı Sevrî'yi ağlarken gördüler. (Allah'ın affı, senin günahından büyük olduğunu bilmez misin?) dediler. (İmanla öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım olsa yine korkmam.) buyurdu.
       
     Allah-u Teâlâ’nın mekrinden emin olmak, öldürücü zehir olduğu gibi, O'nun rahmetinden ümitsiz olmak da öldürücü zehirdir. Mümin, daima ümit ile korku arasında bulunmalı dır. Nitekim Hazret-i Ömer buyurdu ki:
 
Eğer dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendim olduğunu ümit ederim. Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o kimsenin kendim olacağından korkarım.
 
Muhterem kardeşler!.
 
Câbir RA, naklediyor, diyor ki: "Biz bir topluluk halinde bir evde oturuyorduk." Topluluk, ma'lûm ya aza da derler, çoğa da derler. Ne kadar olduğunu söylemiyor. "Derken, Rasulullah üzerimize çıkageldi." Gelince bunlara demiş ki:
(Yâ ma'şerel-müslimîn!) "Ey müslüman cemaati, (ittekullàh) Allah'tan korkun! (Ve sılû erhàmeküm) Akraba ü taallûkàtınıza sıla yapın!" Akraba ü taallûkat; ana ve babalarının teferruatları, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler, ve onların çocukları... Bunlara sıla-i rahim yapmayı, Allah-u Teàlâ emrediyor; Peygamberimiz de bize tavsiye ediyor. Çünkü sevabın en çok, en fazla insana erişeni sıla-i rahimden olur. Sıla-i rahmin sevabı çok çabuk geliyor. Onun mükâfatı büyük, dünyada da ahirette de...
 
İkincisinde diyor ki: (Ve iyyâküm vel-bağy) "Zulümden sakının!" Çünkü sıla-i rahmin sevabı ne kadar çabuksa, zulmün de cezası o kadar çabuktur. Binaen aleyh, anaya babaya da haksızlık yapanların cezası çok çabuk gelir. Bazı cezalar ahirete bırakılır ve geciktirilir. Bazıları da böyle ana babaya zulüm gibi, diğer zulümler de öyle; onların cezası çabuk gelir, çabuk yetişir insana... Onun için, bundan sakının!..
 
"Cennetin kokusu bin yıllık yoldan duyulur." O kadar güzel bir koku... "Bunu, anaya babaya asi olan duyamaz!" Cennete giremez demek. O kokuyu duymamak, cennete girememesinin alâmeti... Onun için, asi olan bunu duyamaz. Bunun arkasından daha üç beş tane daha var, sıralanmış ama şimdi burada yalnız o Allah korkusundan bir iki kelime bahsedeceğim.
 
Allah'tan kim korkar? Hepimiz korkarız. Mü'minler Allah'tan korkarlar. Ama, nispet dâhilinde... Onun için, bir büyük demiş ki, sana sorarlar ki: "Allah'tan korkuyor musun?.." Sus, cevap verme! Niçin? Korkuyorum desen, korku yok; o yanlış söz. Korkmuyorum desen, küfür olur o da... Binaen aleyh sükût et!..
 
Bizim Allah'tan korkumuz çok zayıf. Lâ ilâhe illallah diyenlerin hepsi Allah'tan korkar ama o korku derece derece... Şimdi, Allah-u Teâlâ bize, korkanı anlatıyor:
اِنَّمَا يَخْشَى اللّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمؤُا
 
"Allah'tan kulları içinde ancak âlimler hakkıyla korkarlar."[1]
Allah'ı bilme nisbetinde Allah'tan korkulur. Bunu da en çok ulemâ bilir. Ulemâ Kur'an ilmine vakıf olan kimselerdir. İlm-i Kur'ana vakıf olan insana ulemâ derler. Şimdi, bir çok ulemâlar var ortada; o değil... Kur'an ilmine vakıf olan kimseler, vukufu nisbetinde, bilgisi nisbetinde Allah'ı bilir. Çünkü, Allah-u Teàlâ bize kendisini Kur'an'da bildiriyor. Kur'an'ı bilen Allah'ı bilir. Kur'an'ı bilmeyince, öteki duygularla bilinen bilgi ile, okuyarak bilenin bilgisi elbette bir olmaz. Onun için, Cenâb-ı Hak (İnnemâ yahşallàhu min ibâdihil-ulemâ') demiş. Allah hepimizi o ulema zümresine ilhak buyursun...
 
Ondan sonra, ne diyor Efendimiz:
 
(Re'sül-hikmeti mehàfetullàh) "Hikmetin başı Allah korkusudur."
 
Allah korkusunu elde etmek için; iman ne kadar kuvvetli ise, o kadar Allah'tan korkar insan... Şimdi diyorlar ki: "Cehennem bir ateş, oradan korkumuz var yanmayalım diyerekten..." Fakat, Allah'tan ayrılığın acısının yanında bir katredir cehennemin hepsi birden... Allah'tan ayrı kalmanın korkusu daha büyük!
 
Meselâ; namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'an okumak, zikrullah yapmak; Allah'la beraber olmanın alametleri... O anda Allah ile beraber o adam. Bundan ayrılıp namazsız, zikirsiz, Kur ‘ansız olan adamın hali... Ateş bir damladır, o Allah'tan ayrılığın acısı yanında, ama farkında değil.
 
Nasıl ki hastalarımızın bazan keserler elini ayağını, doktorluğun icabı; duymaz adam acıyı hiç... Niçin? Bir morfin yapıyorlar oraya, duymuyor. Şimdi biz de morfinlenmişiz, o acıdan haberimiz yok. Allah affetsin...
 
O günah yerlerinde, günah işlerinde, gaflet en büyük günah! Gaflet: Allah’tan ayrı kalmak Oyunlara ve sair günahlara dalaraktan uzak kalmanın acısını hissedemiyoruz; çünkü morfin var üzerimizde.[2]
 
[1] Fatır suresi ayet 28
[2] Mehmed Zahid Kotku (Rh.A) Allah'tan korkmak 22 Aralık 1978 Cuma  sohbeti

 
BU YAZI AŞAĞIDAKİ SİTEDEN ALINMIŞTIR:
 

--


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder